Gezegendeki en büyük cıva havuzu PERMAFROST

Gezegenimiz ısındıkça, donmuş toprakların altında uyuyan büyük toksin depoları açığa çıkmaya başlıyor. Devasa miktarlarda zehirli, ağır metaller dünyamıza tehlike yaymaya başlıyorlar. Masal anlatır gibi başladığıma bakma; konuyu aslında var olmayan ejderhalara bağlamayacağım. Maalesef gerçekten var olan ve tehlikeli bir şeyden bahsedeceğim. Bahsettiğim şey, ağır bir metal olan

CIVA.

Küresel ölçekte küresel ısınmanın getireceği en önemli neticelerden aklınıza ilk neler gelir diye sorsam herhalde 10 kişiden 8’i önce buzul erimesi, ardından deniz suyu seviyelerinin yükselmesi der. Aslında ikisi bir başlık; biri olduğu için diğeri de oluyor. Yani temelde ilk aklımıza gelen ‘buzulların erimesi’. O buzullar eriyor ama buzullar öyle kutupların ya da dağların tepelerine kondurulmuş, oturan nesneler değil elbette. Kullandığımız, tarım yaptığımız toprağa geçmeden önce arada donuk topraklar var: PERMAFROST.

Sorun şu: Buzulların erimesi gibi donuk topraklar da çözünüyor. Araştırmalar gösteriyor ki, Kuzey Kutbu’nda permafrostun (donmuş toprakların) içinde bulunan cıva, buzlar eridikçe ve donuk toprak çözündükçe nehirlere, denizlere, atmosfere ve çevreye doğru topraktan salınmaya başlıyor ve besin zincirine karışarak her türden canlıya zehir yayıyor. Şimdi buradaki iki kavramı açalım: Permafrost ve cıva. Permafrost, kutuplardaki donmuş topraklara verilen isim; biyolojik etkinliğin olduğu aktif tabakanın hemen altında. Oraların toprakları o kadar soğuk neticesinde tabii donmuş oluyor, biraz önce ufaktan değindiğim gibi. Bu neden burada üzerinde durulacak kadar önemli, çünkü ufak bir alan değil. Özellikle Kuzey Yarımküre’deki karaların dörtte birini kaplıyor bu topraklar. Konumuz cıva ama yeri gelmişken söyleyeyim, büyük miktarda da karbon ve metan depoluyor. Yapı olarak da doğa için çok büyük önemi var permafrostun çünkü eridiğinde erozyona, göllerin yok olmasına, toprak kaymasına, zemin çökmesine neden olabiliyor, bitki türlerinin kompozisyonunu değiştirebiliyor. Hatta insanların “sarhoş ağaçlar” diye isim verdiği ağaçlar var, yine kutuplarda. Permafrost eridiğinde erozyona veya çatlaklara, işte az önce saydığım durumlara yol açıyor, dolayısıyla toprak zayıflıyor, hassaslaşıyor, sonra da ağaçların düz büyümek, uzamak yerine daha eğimli olmasına, bazen düşmesine bile sebep oluyor.

Cıvanın doğada bulunması aslında normal bir durum. Çünkü kayaların ayrışması, volkanik patlamalar ve ayrıca orman yangınları gibi kaynaklardan atmosfere ve çevreye cıva yayılabiliyor. Fakat anormal olan durum şu: Havadaki cıvanın yaklaşık üçte ikisi insanlar tarafından salınıyor. Yani normal olmayan şey, cıvanın miktarı.

İnsanlar kömür yakarak, bazı kirletici kaynakları kullanarak havaya cıva yayıyor. Önce bu ağır metal havada dolanıyor, sonra rüzgârla sürüklenerek yere tekrar düşüyor, suya veya karaya, toprağa karışıyor. Balıklar ve diğer bazı hayvanlar tarafından toplanıyor ve besin zincirinde her geçen gün miktarı daha da artarak en son insana kadar ulaşıyor. Bak burası önemli, altını çiziyorum; besin zincirinin her basamağında cıva miktarı daha da artıyor. Dolayısıyla en üst basamaktaki insan da, en fazla etkilenen canlı oluyor.

Bu ayki konu aslında mevzunun karışık olduğunu gösteren bir araştırma üzerine, karmaşıklığından ziyade daha tehlikeli. Evet, doğru kelime bu: Tehlikeli. Araştırmanın başında, permafrostların çok az cıva içerdiği veya hiç içermediği düşünülüyordu. Ancak sonra, Amerika’nın Ulusal Kar ve Buz Veri Merkezi’nde toplanan veriler permafrostun yalnızca cıva barındırdığını değil, gezegendeki en büyük cıva havuzu olduğunu da gösterdi, devasa miktarlarda ağır metal içerdiğini. Kuzey Kutbu’ndaki donmuş topraklarda doğal olarak bulunan cıva miktarı, insanların son 30 yıldır atmosfere yaydığı (kömür vs kirletici kaynaklar) cıvadan bile 10 kat fazla ki, az önce atmosfere ne kadar fazla cıva bıraktığımızdan bahsettim, işte bundan bile fazla. Bu elementin baskı altında dışarı çıkmasını engelleyen buz örtüsü kalktığında asıl problem başlıyor. İklim değişimi karaları ısıttıkça, bu çözünen permafrost önemli miktarda cıvayı çevreye yayıyor ve besin zincirinde birikmesine çok daha fazla olanak tanıyor. Zehirli bir ağır metal olan cıva, değişik formlarda balık ve diğer hayvanlarda bulunabiliyor ve insanlarda da ciddi sağlık problemlerine yol açıyor. Merkezi sinir sitemine, böbreklere ve beyne zarar veriyor, konuşma, kas hareketlerini etkiliyor, doğum kusurlarına sebep olabiliyor. İnsanların cıvaya maruz kalmasının ise temel olarak üç yolu var: Atmosfere cıva yayan kömür ve diğer fosil yakıtlarının yakılması, cıvayı daha önceden bünyesine almış balık veya deniz ürünü tüketmek ve küçük ölçekli altın madenciliği. Burada madenciler altını taş ve tortulardan ayırmak için cıva kullanıyorlar ve dünyada milyonlarca maden işçisi bu tehlikeli işlemden etkileniyor.

Kuzey yarımkürede kuzeylere çıktıkça atmosferik ve oşinografik süreçler daha karmaşık hal almaya başlıyor. O yüzden buralarda biriken cıva miktarı da daha fazla oluyor. Özellikle Kuzey Kutbu’na yakın bölgelerde yaşayan ve geçimini avlanma ile sağlayan insanların vücutlarında yüksek oranda cıvaya rastlanıyor. Çünkü kaynağın binlerce kilometre uzağındaki canlılar (balık, kuş, fok, kutup ayıları, bazı balinalar, vs.) bünyesine alabiliyor. Bu yüzden kirli nehirler veya kirli sularda yetişen ve özellikle uzun ömürlü olan orkinos, kılıç balığı gibi türleri tüketmemekte fayda var.

Normal şartlarda permafrost miktarındaki değişimler yüzyıllarca sürmesine rağmen IPCC (Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli), 21. yüzyılın ortalarına kadar Kuzey Yarımküre’deki permafrost alanının yüzde 20 ila 35 oranında düşeceğini tahmin ediyor. Buna ek olarak Birleşmiş Milletler Çevre Programı, 2080 yılına kadar erimenin yüzde 30-50 artabileceğini söylüyor. Hatta süreç, Batı Sibirya’da dahil olmak üzere dünyanın bazı yerlerinde halihazırda başlamış olup, 2020 yılına kadar ciddi oranda artması bekleniyor. 2020’ye iki yıl kaldığını hemen hatırlatayım burada.

Şu an bilinen gerçek ise şu: Küresel ısınma devam ettikçe permafrost çözünecek ve cıvanın bir kısmı da açığa çıkacak. Bu ikisi kesin biliniyor. Ancak ne kadar miktarda ve ne zaman olacağı şimdilik soru fazında. Araştırmanın bir sonraki aşaması da bu soruların cevabını araştırmaya yönelikmiş zaten. Yani siz soruyu sormadan adamlar sorunun cevabını araştırmaya başlamışlar bile. Tabii bir de Arktik’te olan Arktik’te kalmayacak.  Biliyorsunuz kutuplar ısınıyor, jet akımları gevşiyor Amerika’da ve Avrupa’da. Hatta bizim bulunduğumuz enlemlerde kıyamet kopuyor. Kutuplarda olan şey yalnızca kutupları etkilemiyor, bu zehirli metal de kilometrelerce uzağa taşınabiliyor. Hadi bakalım, buradan yemeğe geçecekseniz bu akılda bir yerde, bir köşede dursun, lazım olur. Gelecek ay yine üç sayfa ileride, üç sayfa beride buralarda bir yerlerde olurum, yine buluşalım. Kalın sağlıcakla…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.