Kutupların yeşillenmesi

Dünya’nın, insan aktiviteleriyle, doğal döngülerle, astronomik etkilerle, afetlerle artan sıcaklığı, her zaman kutup dendiğinde aklımıza “beyaz” gelmesi durumunu değiştiriyor ve artık kutuplar da yeşil oluyor. Aslında ne oluyor biliyor musunuz? Elimizdeki yeşilleri yok ederek kutupları yeşillendiriyoruz. Her iki durumda da iyi bir şey yapmıyoruz.

Bu sefer size buzullar eriyor demeyeceğim, sıkıldınız artık aynı şeyleri duymaktan. Tabii bunlardan sıkılmak hem suçlu hem güçlünün işi ya, neyse… Bu sefer “kutuplar yeşeriyor” diyeceğim. “Hepimiz her yer yeşil olsun istemiyor muyuz zaten?” diyen yoktur aramızda umarım. Polar Vorteks gibi, Amerika’ya çöken kutup soğukları, Amerika’yı dondurdu, sıcaklıkları eksi 50 derecelere indirdi ama nedeni kutupların ısınmasıydı. Yani ısınma öldürücü soğukları getirdi. Şimdi de özlemini duyduğumuz yeşil, en istemediğimiz yerde ve yine neden olduğumuz ısınmayla ortaya çıkıyor. Anlayacağınız yine elzem mesele, izahı kelime oyunlarıymış gibi neresinden tutacağımızı bilemediğimiz bir ironiyle karşımıza çıkıyor.

Uluslararası takımlar kuruyorlar, sekiz ülkeden insan topluyorlar, 24 enstitüden araştırmacı buluyorlar, uydular kullanıyorlar… Demek ki önemli bir şey var ortada…

Dünya’nın, insan aktiviteleriyle, doğal döngülerle, astronomik etkilerle, afetlerle artan sıcaklığı, her zaman kutup dendiğinde aklımıza “beyaz” gelmesi durumunu değiştiriyor ve artık kutuplar da yeşil oluyor. Aslında ne oluyor biliyor musunuz? Elimizdeki yeşilleri yok ederek kutupları yeşillendiriyoruz. Her iki durumda da iyi bir şey yapmıyoruz. Ne oluyor da böyle oluyor?

İşin en basit hali şu: Yüksek sıcaklıklar kar örtülü yerlerde karın erimesine sebep oluyor. Albedo diye bir şey var, uzaya yansıtılan ışının, gelen güneş ışınına oranı. Yani bir cisim gelen güneş ışığını ne kadar fazla yansıtıyorsa, albedosu o kadar yüksektir. İşte bu albedo dediğimiz olay kar üzerinde hayli yüksek, yüzde 80-90 civarlarında. Bu da gelen güneş ışınının uzaya yansıtılmasına yardımcı oluyor. Sera etkisinin etkisini azaltıyor, nasıl? Doğanın dengesi bu şekilde işliyor. Bir taraf ısıtırken bir taraf soğutuyor, birileri çalışırken birilerinin “eller havaya” demesi gibi. Eller havayalar ile çalışanlar arasındaki fark her geçen gün artarsa ne olur? Batarsın değil mi? İşte Dünya da böyle batıyor. Atmosfere yapılan her fazladan müdahale birikiyor, yani etki kumulatif. Doğa da bir yere kadar tahammül edebiliyor. Bu yüzden artan sera etkisiyle kutuplarda karlar erimeye başlıyor. Yani ısınma arttıkça oluşturduğu etkiler, yine ısınmayı artırıyor, etki ivmeli, logaritmik oluyor. Isınma kar örtüsü ve buzu azaltıyor, bu azalış albedoyu düşürüyor, ısınma artıyor. Yani birbirini besliyor. Sen “bir” zarar veriyorsun, karlar ve buzul eriyor, sana o “bir” zararın neticesi “üç-dört” olarak dönüyor. Peki, o “bir” etkiyi “üç-dört” yapan ne? Sadece erime mi? Hayır, erimenin getirdiği netice ve o neticenin tekrar albedoyu değiştirmesi, yani kutupların yeşillenmesi.

TUNDRA DEĞİŞİMİ!

Kuzey Kutbu, Kuzey Buz Denizi’nin ortasında yer alıyor, yani kara değil sadece buz kütlesi var. Donmuş deniz suyunun oluşturduğu buzulları içeren Arktik Okyanusu’nun tam ortasında. Güney Kutbu ise Antarktika kıtasının üzerinde yer alıyor, yani bir kıta büyüklüğündeki kara parçasının üzerinde. Dünya’nın her yerinde olduğu gibi yükseltisi, bitki örtüsü, iklimi var. Yalnız bu soğuk bölgede bitki örtüsü biraz farklı. Yani tahmin edeceğin gibi öyle maki, orman gibi bitki örtüleri yok. Zaten toprak yapısı buralarda çok ince, hem de kar örtüsünün altında kalıyor. Bu yüzden o derin ağaç köklerinin yetişmesine elverişli değil, daha çok donma riskiyle mücadele içinde bir bitki örtüsüne sahip, o da tundra. İklimi de en fırtınalı, en soğuk iklim. Sıcaklık -70 dereceye kadar bile düşebiliyor. İşte böyle soğuk koşullara alışkın olan bölgede sıcaklığın anormal artışı o bölgedeki karları eritiyor, bitki yapısını değiştiriyor. Tundranın özelliği soğuk şartlarda bile karın altında bitkinin yeşil kalabilmesi. Dolayısıyla karlar eridiğinde yeşil bitkiler ortaya çıkıyor ve fotosentez için gerekli yeşil klorofil maddesi ve güneş ışığı da olunca, üstüne bir de atmosfere fazla fazla saldığımız karbondioksit bulununca tam da fotosentezin istediği ortam oluşmuş oluyor. Bitki fotosentez yapıyor, yeşillik daha da artıyor. Bu artışın tek sebebi kar erimesi de değil tabii ki. Nasıl hep iklim değişimi derken sadece sıcaklıkların artması değil, aşırı yağışlar, ekstrem hava olayları filan da diyoruz; aynı şey burada da geçerli. Tamam, asıl suçlu aşırı ısınma ama buna bağlı olarak burada da benzer etkiler yani beklenmedik yağışlar, yükselen deniz seviyesi, eriyen buzullar ve deniz buzları, toprak neminin değişmesi, tehlikeli hava olayları gibi bir sürü sebep buradaki dengeyi bozuyor.

DOĞANIN DENGESİ!

Gelelim gelecek için yapılan tahminlere. 1982 ile 2015 arasındaki uydu görüntüleri, gerekli cihazlar kullanılarak yapılan incelemelerde Dünya’nın bitki örtüsü yüzdesine neredeyse bir yarısı kadar daha eklenmiş. Ve bunda kutupların etkisi büyük. İnsan etkisiyle yayılan 10 milyar ton karbonun yarısı her yıl atmosfere bu şekilde salınıyor. Ve atmosferdeki karbondioksit artışının da son 35 yıldaki yeşil alan artışına katkısı işte bu şekilde. Yani her şeyin ama en güzeli olduğunu düşündüklerinin bile kararında, oranında, tabiattaki dengesinde olması gerekiyor. Anlıyor musun neden buzulların, kar örtüsünün yok olması yalnızca bir erime, yalnızca deniz suyu seviyesi yükselmesi, tatlı su-tuzlu su dengesinin bozulması ya da albedo değişimi olmadığını. Çünkü karbon ve su döngüsünü de önemli ölçüde değiştiriyor. Karbondioksit artışının yeşillenmeye katkısı yüzde 70 kadar. Bir de bunun yanında nitrojen de yüzde 9’luk bir payla ikinci etkili silah.

2050 tahminlerini içeren model de kar ve bitki örtüsünün, bitki terlemesinin, buharlaşmanın ısınmadan nasıl etkileneceğini inceleyerek oluşturuldu ve sonuç: Maalesef kutuplardaki tundranın en az yarısı değişime uğrayacak.

Şimdi Pollyannacılık oynayalım ve bu yeşermeyi, yeni gelişen bitki örtüsünü “ne güzel, en azından bazı yerler yeşilleniyormuş” diye bakalım. O da olmuyor. Çünkü yeşillenme doğal yollarla değil, doğanın dengesi dışarıdan bir müdahale ile bozulduğunda dayanma süresi bir yere kadar oluyor. Yani bitkilerin gelişimi de, Dünya’daki tüm hayatı çekip çeviren karbon, su gibi döngüler de değişimlere bir süre katlanabilecek ve yararlı görünen etkiler de sınırlı olacaktır. Yani o yeşillenme ortalığı karıştırıp, bozup, sonra da çekip gidiyor.

Bu yazımda buzul erimelerinin yalnızca bir boyutundan bahsettim. Daha birçok ayağı var. Örneğin “Süper Tayfunlar”, bir tayfunla 3-5 bin kişiyi öldürebiliyor. Bu cümleyi okuduğumuzda tüylerimiz diken diken oldu mu? Hayır. Neden? Çünkü 3-5 diye okuduğumuzu sayı gibi algılıyoruz. 3 bin, 5 bin dediğim rakam değil, İNSAN.

Kapanışı böyle yapmayayım. Gelecek ay süper bir konu anlatacağım, her yerinden pozitif hava estiren. Kâğıt üzerinde sonbahar, ama pratikte halen yaz olan Eylül’de. Ben de deniz tatilimi Ağustos’a bıraktım zaten, belki karşılaşırız bir yerde…

Sağlıcakla kalın…

1 comment

  1. Pingback: İZLANDA’YI NEDEN SEVDİM? – Prof. Dr. Dilber ULAŞ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.