MİKROPLASTİKLER Deniz tuzu ile plastik yiyoruz

Şimdi panik yapma, sakin ol ve elindeki çatalı yavaşça sofraya bırak. Plastik yiyor olabilirsin. Efendim? Yok yok o değil, yanlış tahmin. Çin’de yapılan, gerçek pirince ya da marula, sebzeye benzeyen aldatmaca plastiklerden değil bu. Bizzat kendimizin soframıza kadar getirdiği “Mikroplastikler”.

Biliyorsunuz, denizler ve okyanuslar plastik kirliliğinden en çok nasibini alan alanlar. Geri dönüşüm hâlâ yeterli seviyeye ulaşmadığından ve bilinçsiz tüketim sürekli arttığından denizlere ve okyanuslara ulaşan plastikler direkt veya dolaylı olarak suya karışıyor. Sonra da balıklar veya diğer canlılar kendi doğal besinleri yerine fast-food yer gibi bu plastikleri mideye indiriyor. Dolayısıyla besin zincirine katılmış oluyor, oradan da bize, yani insana kadar ulaşıyor. Plastik yiyen deniz canlılarının çoğu da zayıf düşüyor ve ölebiliyor (DVD kabı yutan balina duydum ya, yapmayalım etmeyelim ne olur!). Bu kısım bildiğimiz kısımdı, hatta yine buralarda konuşmuştuk bu konuyu. Şimdi ise plastiğin başka bir formla soframıza kadar ulaştığını konuşacağız.

Bilim insanları Amerika, Avrupa ve Çin’de sık kullanılan markalardan deniz tuzu örneklerini incelemiş ve tuz içeriğinde mikroplastiklere rastlamışlar. Artık tuzumuzda bile plastik var. E, o zaman yediğimiz çoğu şeyde de olabilir. Bu plastik kirliliğinin asıl kaynakları da en çok temizlik ve tekstil ürünlerinde kullandığımız mikrofiberler ve tek kullanımlık su şişeleri. Bunların yapımında kullanılan plastik türlerinden çünkü buldukları maddeler, polietilen, bisphenol A gibi. Nasıl incelemiş nasıl bulmuşlar dersen, çok kullanılan markalardan deniz tuzu örneklerini seçmişler, laboratuvarda eritip filtreleyip içindeki yabancı maddelerden ayırmışlar ve sonucunda çıkan mikroplastikleri spektroskopik bir teknikle görsel olarak incelemişler ve kimyasal bileşimini araştırmışlar. Sonuç? Analiz ettikleri 16 tuz markasının 15’inde, araştırmacılar toplam 72 partikül kirletici bulmuşlar. Her marka kilogram başına 1 ila 10 partikül arasında plastik kirliliğine maruz kalmış. 16 markadan 15’inde çıkmış dedim ya, kontaminasyon içermeyen o bir tane de Fransa’dan bir marka.

PLASTİK ADASI

Mikroplastikler, çok küçük olduklarından kolayca her yere sürüklenebiliyorlar. Suya karışıyorlar. Zaten karışmasa bile her yıl insanlar 12.7 milyon ton plastiği okyanuslara döküyor, Birleşmiş Milletler verisi bu. Büyüklüğü anlatmak için hep stadyum örneği verilir ya, bunun benzetmesini kamyonla yapalım, kafada bahsettiğimiz büyüklük üç aşağı beş yukarı canlanır. Bu, her dakika kocaman plastik yüklü bir kamyonun tüm yükünü okyanuslara boşaltmasıyla eş değer. Yanlış okumadınız: “Her dakika”. Pasifik’te adına bir ada bile var: Plastik Adası. Okyanus akıntılarıyla oradan buradan gelen plastik atıklar birikerek adalar oluşturmuşlar. Öyle ki ülke büyüklüğünde, hatta dikkat çekmek amaçlı bu ülkenin bayrağını, para birimini yapmışlar. Daha önce rastlamadıysan Great Pacific Garbage Patch diye aratıp bakmanı tavsiye ederim. Bu arada okyanustu, Pasifik’ti filan dediğime bakma, kaliteyi o kadar uzaklarda aramaya da gerek yok, uzmanlar Akdeniz’in artık bir plastik çorbasına döndüğünü söylüyor. Poşetler, sera örtüleri (muşambalar), birtakım başka plastikler yüzünden Akdeniz’de 700 deniz canlısı türü tehlike altında. Marmara’mızı söylememe bile gerek yok sanırım, maalesef.

DAKİKADA 1 MİLYON PLASTİK ŞİŞE

Plastik her yerde her an bulunabilen bir madde. Sadece yemeğimizdi, denizimizdi değil ki, tüm çevremizde, toza yapışmasıyla havamızda, sonra bahsettiğim gibi suyumuzda, soframızda, içeceğimizde, her yerde olabiliyor. Başka? Bazı sabunlarda, duş jellerinde, hatta bazı diş macunlarında, yüz yıkama jellerinde, kozmetik ürünlerinde de minik plastik parçaları ya da tozu kullanılıyor. Dudak parlatıcısına o ışıltıyı veren küçük plastik parçaları mesela. Çoğu atık su sistemi de bu plastikleri ayrıştıramadığı için su kanallarına, oradan su kaynaklarına ulaşıyor. Kısacası aklımıza gelmeyecek şeylerde bile plastiğe rastlayabiliyoruz. Neresi aklımıza gelmez? Kuzey Kutup Dairesi’nin üzerinde kalan Grönland ve Svalbard takımadaları arasında da plastik çöp parçalarına rastlandı. Denize atılan çöpler okyanus akıntılarıyla kutuplara ulaşıyor, buna hakkımız yok, kimsenin kimseye yapmaya hakkı yok. Plastik yemenin -benzetme değil, evet resmen artık böyle bir kavram var, plastik yemek- insan sağlığına ne kadar zararlı olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Açıkçası insan vücudundaki birikimi ve kanıtlanabilmiş net bir etkisi bilinemiyor. Çünkü bu konu üzerinde çalışma yok. Herkes, hayatı boyunca farklı miktarlarda plastiğe maruz kalmıştır illa ki. Dolayısıyla bir deney grubu oluşturamıyorlar.

2050 yılında geri dönüşümün dörde katlanması beklenirken, bekleniyor beklenmesine ama öte yandan da dakikada 1 milyon plastik şişe satılıyor. Üretim ve tüketim bu kadar fazlayken geri dönüşümün de dörde katlamasının önemi azalmış oluyor tabii. Kaldı ki, geri dönüşüm de öyle sandığımız gibi pembe bir dünya değil. Bütün plastikler tamamen geri döndürülemiyor, bazen tesisler yetersiz kalabiliyor ve daha da önemlisi plastik onlarca zehirli madde içeren, üstelik petrolden elde edilen bir materyal olduğu için çözünürken içeriğindeki maddeler sızıntı oluşturarak yeraltı sularına karışabiliyor. Havaya ise metan gibi sera gazları salınarak iklim değişikliğini hızlandırıyor. Tarım gibi, İklim değişimi tarımı vuruyor, tarım da yaydığı esnasında açığa çıkan sera gazları toplamın yüzde 20’sini teşkil ediyor, bir anlamda iklim değişimindeki payı yüzde 20 oluyor. Tarım iklimi, iklim tarımı vuruyor, sadece biri diğerinden biraz daha fazla.

YASAK GELİRSE NE OLUR?

Yine biraz iç karartıcı bir yazı oldu sanki, ama bunları bilmen iyi olmadı mı şimdi? Biraz da güzel bir şeyler konuşup vedalaşalım. Birkaç yıl önce İskoçya, tüketicilerden her plastik poşet başına 5 pens yani 25 kuruşluk bir ücret alma zorunluluğu getirmişti. Plastik poşet yerine evden yeniden kullanılabilir çanta veya torbalar getirme zorunluluğu olan bir yasa getirildi. Bu hareketle bir yılda 650 milyon plastik poşetin çöpe gitmesi engellendi. Aynı zamanda plastik poşet kullanan tüketicilerin verdikleri ücret de direkt olarak sivil toplum kuruluşlarına yönlendirildi. Böylelikle 28 milyon TL gibi bir bağış toplandı. Bu yıl da Birleşik Krallık, mikroplastik içeren ürünlerin üretimini yasakladı. Bu yasak, her yıl milyarlarca plastik parçanın okyanuslara ulaşmasını durduracak. Ya, işte böyle. Konu can sıkıcı ama işte göz ardı ettikçe, konuşmadıkça can acıtıyor, hem kendimizin hem başka canlıların. Plastikler kolayca edinebildiğimiz hazır maddeler, kullanıp hemen atabiliyoruz filan. Tabii bu sebeple çok masum ve hayatımızı kolaylaştırıyor gibi görünüyorlar ama aslında hem şimdimizi hem de geleceğimizi zorlaştırıyorlar. Sağlıcakla kalın…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.