NASA’dan mektup var!

NASA’nın verdiği rapora göre azot dioksitin oranında büyük bir artış yaşanmış. Son on yılda İstanbul’daki artış oranı yüzde 50 olmuş. Sadece 10 yılda yüzde 50 gibi bir sayıdan bahsediyoruz. Çin ve Amerika da azot dioksit üreticilerinden. Yalnız, Suriye’deki oranda düşüş tespit edilmiş. Bunun sebebi de savaş.

Son üç-dört aydır hem bültenlerde hem de burada sıklıkla bahsediyorduk, hava kirliliği yatıp hava kirliliği kalkıyorduk. Dünyada ölüm sebepleri içerisinde en başlarda yer alıyor. Her yıl AIDS nedeniyle kaybedilen insan sayısının katbekat üzerinde kayıp yaşanıyor kirli hava yüzünden. Dikkatleri son zamanlarda kirlenen havalarımıza çekmeye çalışıyorduk ki haber geldi. Kirlilik tescillendi, onaylandı. Geçenlerde NASA’nın verdiği rapora göre azot dioksitin oranında büyük bir artış yaşanmış. Son on yılda İstanbul’daki artış oranı yüzde 50 olmuş. Sadece 10 yılda yüzde 50 gibi bir sayıdan bahsediyoruz. Çin ve Amerika da azot dioksit üreticilerinden. Yalnız, Suriye’deki oranda düşüş tespit edilmiş. Bunun sebebi de savaş. Ülkedeki ekonomik faaliyetlerin kesilmesiyle endüstriyel, ticari, her türlü alanda üretimde aksamalar olmasından. O zaman buradan azot dioksit oranının ekonomik faaliyetlerle doğrudan ilişkisi olduğunu söyleyebiliyor muyuz? Evet, ama! İşte bir “ama” var orada, anlatacağım.

Bakın bu tehlikeli gazın birçok kaynağı var ama en
önemli iki başlık; motorlu taşıtlar ve termik santraller.

Dolayısıyla Türkiye’de bunun büyük sebebi trafik. Trafik deyince akla İstanbul geliyor zaten. Taşıtlardan yayılan emisyonlar yüzünden resmen egzoz soluyoruz. Elinizi vicdanınıza koyun ve kendinize itiraf edin, kaçımız arabanın emisyon oranına, kaçımız rengine, tasarımına, performansına bakıyoruz? Halbuki gelişmiş ülkelerde tüketiciler araç alırken emisyon oranlarına daha doğrusu çevreyi ne kadar kirlettiğine bakıyor. Bizde ise tam tersi olduğu satışlardan ortaya çıkıyor. Türkiye’de araçlardaki vergilendirme sistemi emisyona göre değil motor hacmine göre yapıldığı için tüketicilerin alımında ilk sırayı çevreyi ne kadar kirlettiği değil aracın fiyatı ya da diğer özellikleri alıyor. Neyse, sorunumuzu iyi tespit etmemiz lazım.

1- Araçlarımızdan çıkan emisyon oranı.

2-Yoğun trafik, trafikte geçirilen süre, dolaylı olarak yine araçlardan çıkan gazlar.

3-Kabul edilebilir kirlilik üst sınırlarımızın AB’ye göre birçok emisyonda neredeyse iki katı olması.

O yüzden zehir soluyoruz diyoruz. Öte yandan bazı tepkimelerle bu azot oksitler yer seviyesinde ozon oluşumuna da neden oluyor. “Aman ozonu delmeyelim” dediğimiz ozon yukarı seviye ozonu. Bizim bahsettiğimiz ise yer seviyesinde oluşan ve kesinlikle istemediğimiz ozon. Birkaç yıl önce California Üniversitesi yer seviyesi ozonu ile koroner kalp hastalıkları arasında direkt bağlantı saptadıklarını açıklamıştır. Bunların hepsinin üzerinden dozer gibi geçen son aparkat da nereden geliyor? İklim değişiminden. Artık yüksek basınç kuşaklarının daha fazla etkisinde kalıyoruz. Ve bu yüksek basınç kuşakları bu kirleticileri, emisyonları tekrar yere basıyor. Buradan da anlıyoruz ki kavgayı çıkaran biziz. Biz havaya bu kadar kirletici yaymasak, hava da yere basacak gaz bulamayacak. Yani bu yaşanan kirlilik iklim değişiminin direkt yansıması değil. Dünya iklim değişimine karşı bir araya gelemese de, biz lokalde havamızı aslında temizleyebiliriz. Isınma küresel, kirlilik ise yerel bir hadise. Bunu iklim değişimine bağlayamayız. Öte yandan bahsettiğimiz şey, ekonomi ya da o bu değil, direkt sağlık. Ve dünyanın ölüm sebepleri içinde ilk sıralardaki bir parametreden söz ediyoruz. Çare: Kademeli de olsa yüzümüzü temiz enerjiye çevirmek. Zaten gelen ve önümüzdeki zamanlarda daha da artacak olan yüksek basınçlı sistemlerin zararlarını su ve suya bağlı her alanda yaşayacağız (temiz su, tarım, kâğıt, tekstil vb), bari sağlığımızdan olmamalı. Diğer kaynaklara ne yapılmalı: Çöp yakma tesisleri, seramik üretim tesisleri, cam üretim, çimento sanayi, sıcak asfalt, kâğıt üretim gibi tesisler denetlenmeli ve kontrol altına alınmalı. Tarımsal faaliyetlerde kullanılan gübreler denetlenmeli.

Sağlığımızdan olmamak için bu azot dioksit ne yapıyor ona bakalım. Azot dioksit havadan daha ağır ve suda kolayca çözünüp nitrat ve nitrit aside dönebiliyor.
Azot oksitler, nitrat partikülleri ve asit aerosolleri oluşturmak üzere reaksiyona giriyorlar. “Ya Bünyamin, Allah aşkına Türkçe konuş” diyenlere “bir dakika, geldim can alıcı noktaya” diyorum, bu reaksiyonlarla “asit yağmuru” oluşumuna katkı sağlanıyor. Azot dioksit, havanın içinde bulunan nem ile birleşerek nitrat asidine dönüşüyor ve bu asidin de canlıların sağlığı üzerinde önemli etkileri var. Azot oksit emisyonları atmosferde nitrik asit (HNO3) oluştururlar ve bu gazlara, çok az miktarda teneffüs etmek bile ölüme sebep olabilir. Azot dioksit (NO) için eşik sınır değeri 5 ppm’dir. Ayrıca asitleşme besin zinciri ya da içme suyu gibi dolaylı yollardan hayvan ve insana ulaşıp toksik etkiler yaratabiliyor. Doğrudan veya dolaylı, sağlık üzerinde ciddi etkileri var. Azot dioksit, akciğerleri tahriş ediyor ve solunum enfeksiyonlarına neden oluyor. Bakın 0.01 ppm’in (ppm: milyonda parça sayısı) altındaki konsantrasyonlarda 2-3 yaş arası çocuklarda bronşit vakalarında artış gözlenmiş. Azot dioksit konsantrasyonu 150 ppm veya üzerinde olduğunda insanda öldürücü etkiye sahip. Ayrıca göz tahrişine, üst solunum sisteminde enfeksiyona astımın şiddetlenmesine sebep oluyor. Kısacası akciğer ve boğazı etkiler. Öte yandan azotlu gazlar, kloroflorokarbonlara benzer şekilde ozon tabakasına zarar veriyor. Yani yararlı ozonu parçalıyor, zararlı ozonu artırıyor. Faydalı ozon tabakası, güneşten gelen ultraviyole ışınları ve diğer zararlı radyasyon dalgalarına karşı koruyucu bir kalkan görevi yapar, yeryüzüne, dolayısıyla bize ulaşmasını engelleyen önemli bir tabakadır. Ozon seyrelmesinde doğacak etkilerin başında kanser geliyor. Yapılan araştırmalarda, ozon konsantrasyonundaki yaklaşık yüzde 5’lik bir azalmanın, UV-ışın konsantrasyonunda yüzde 10’Iuk bir artışa ve dolayısıyla deri kanserlerinde artışa yol açıyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.