PHTHALATE

Vahşi deniz memelileri sınıfında ilk kez phthalate kimyasalına rastlandı. Florida’da, cinsi şişe burunlu olan yunusların yüzde 70’inden fazlasında bu kimyasala rastlandı, yüzde 70!

Phthalate. duymuş muydun? Duymuşsundur yüksek ihtimalle. Aklına gelmediyse de detaya girdiğimde hatırlayacaksın. İç karartıcı mı? Kısmen. Ama insanoğlu doğaya iyi davranmadığı için ben de burada size “çiçek böcek” yazamıyorum, napayım. Hazırsan anlatıyorum. Yine her türlü kirleticiyi oraya buraya fırlatma alışkanlığımızdan dolayı vahşi deniz memelileri sınıfında ilk kez phthalate kimyasalına rastlandı. Florida’da, cinsi şişe burunlu olan yunusların yüzde 70’inden fazlasında bu kimyasala rastlandı, yüzde 70! Konuya çok derinlemesine girmeden kaba hatlarıyla anlatacağım ama istersen önce phthalate’ın ne yaptığını kısaca söyleyeyim. Hormonal, metabolik ve üretkenlikle ilgili problemler oluşturuyor. Dikkatini çektim şimdi değil mi? Var olmayla alâkalı bir sorun!

Olay okyanusta yaşanıyor ama kaynak karada. Öyle uzaktan falan da değil, çok yakınımızdan, evimizde kullandığımız temizlik ürünleri, plastik gereçler, kozmetik ürünlerinden geliyor. Adamımız bu efenim: PHTHALATE. Kimyasal temizlik ürünleri, plastik gereçler, kozmetik ürünlerinin içinde bulunuyor. Şimdi gelelim okyanus bağlantısına. Öncelikle phthalate’lar her yerde. Bu arada bu kelimeye bir rumuz filan mı koysak, her yazdığımda birkaç dakika kaybediyorum, doğru mu yazdım diye. İyisi Türkçe okunuşunu kullanayım: FİTALAT.

Fitalatlar boya, aseton, saç spreyi, şampuan, sabun, parfümden tut da bazı yiyeceklere kadar her yerde var. Çünkü özellikle ürünleri daha esnek veya sağlam yapabilmek adına kullanılan paketleme işleminde plastik malzemeye eklenen bir grup bu (fitalatlar). Peki, okyanuslara kadar ulaşma süreci nasıl oluyor? Maalesef o kadar çok yolu var ki; kentsel sular, bu yıl başımızı kaldıramadığımız sel ve taşkınlar, endüstriyel ve tarımsal emisyonlar ve tabii ki yetersiz çevre bilinciyle oraya buraya atılan çöpler vs.

“Ne olacak ya” diye hiiç düşünmeyip etrafa atılan çöpler, en çok tercih ettiğimiz plastikler, geri dönüşüm için ayrılmayan maddeler bir şekilde binler, belki on binlerce canlıya veya çevreye zarar vermenin yolunu buluyor. Bu canlılardan biri bu sefer yunuslar. “Hee yunuslar mı? Yaa ben de insana bir şey oluyor sandım” diyen Yacht Türkiye okuyucusu yoktur ama maalesef kimi zaman insanoğlu bu kafada olabiliyor. Zira insanoğlu dünyanın baskın türü olarak diğer canlıların ne sayıda olabileceklerine kendi karar vermeli düşüncesinde. Ama hemen buraya eklemeliyim ki, bu iş tabii dönüp dolaşıp yine insanoğluna zarar vermesine geliyor. Test edilen yunusların yüzde 71’inde fitalatın en az bir formuna rastlanmış. Yalnız, bu kimyasala rastlamanın ne kadar normal veya anormal olduğu henüz tartışılırken işin asıl ilginç yanı bu kimyasalın miktarı. Çünkü bazı yunuslarda, günlük hayatta plastiğe sıkça temas eden bir insanın maruz kalabileceği miktarlarda rastlanmış. Alarma geçilmesi gereken nokta da burası sanırım. Bu çalışmanın artı bir önemi de yunuslarla ilgili olması. Çünkü yunuslar besin zincirinin üst sıralarında yer alıyorlar ve uzun ömürlü canlılar, artı, sık sık kentsel bölgelerin kıyılarına yakın yüzüyorlar, yani ekosistemin bir simgesi. Dolayısıyla bize çevrenin gidişatı, olayların insan üzerinde oluşturabileceği etkiler hakkında çok önemli bilgiler veriyorlar.

DOĞADA FİTALATLAR

Başlığımı nasıl buldunuz? Öncelikle başlık yanlış. Doğada böyle bir şey yok çünkü. En başta da bahsettiğim gibi bu kimyasallar paketlemede, ürünü korumada, uzun süreli kullanmada işe yarayan plastiklere ekleniyor. Ayrıca sentetik kumaşların daha esnek olmasında da kullanılıyor. Dolayısıyla tüketim camiasında en yaygın maddelerden biri. Hatta 1999’dan önce bazı oyuncaklarda yasaklanmış olmasına rağmen bebek emziklerinde bile yine bu maddeye rastlanmıştı. Kaldı ki, bahsettiğimiz kimyasal zaten su, toprak, hava her yere yayılabilen bir şey.

SAĞLIK ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Bir fitalat bileşiği üzerinde yapılan bir araştırmada; farelerin belirli bir fitalata uzun süre maruz kaldıklarında, karaciğer kanseri geliştirdiklerini ve üreme sorunları yaşadıklarını bulmuşlar. Yunuslar, aynı zamanda da insanlar üzerindeki bilinen etkileri ise hormonal, metabolik ve üretkenlikle ilgili problemler.

Çalışmanın bir sonraki aşaması da fitalatın yunusun metabolizmasında nasıl biriktiği ile ilgili. Mesela balıklar, algler, omurgasızlar sınıfından bazı hayvanlar gibi başka su canlılarında da bu kimyasala rastlanmış. Yunuslar bu canlıların herhangi birisiyle beslenmiş ve kimyasalı metabolizmasına katmış olabilir. Boşuna adına besin zinciri demiyorlar; halka halka birbirine bağlı her şey işte bu yüzden bizim çevreye verdiğimiz zarar yine dönüp dolaşıp bizi buluyor. Hem gayet tabii plastik parçalandığında şehir merkezlerinden, kıyı bölgelerden taşkınlar, akıntılar, rüzgâr gibi etmenlerle suya karışıyor, okyanuslara sızıyor. Kısacası, gidip de okyanusun ortasında parfüm sıkmamıza veya şampuan kullanmamıza vs. gerek kalmıyor. Ne yazık ki, uzak bölge olması okyanusun derinliklerine ulaşamayacağı anlamına gelmiyor. Bakınız şişe burunlu yunusların yüzde 70’inden fazlası.

Bu çok yeni bir araştırma. Daha net bilgiler verebilmek için çalışmanın daha geniş çapta yürütülmesi gerekiyormuş ancak başka bölgelerin canlılarında da başka tür kimyasallara rastlanabiliyor. Florida’da fitalat olur, başka yerde de başka katkı maddesi olur. Yediğimiz içtiğimiz diğer tüm canlılara da bir şekilde ulaşıyor. Sonuç olarak çevreye (başta kendimize) zarar verdiğimiz bir gerçek. Çoğu kişi biliyordur ama yazıyı konumuz dışında, yunuslarla ilgili bir noktayla bitirmek istiyorum. Yunusların doğaları gereği güleç yüzleri vardır, bilirsiniz. Bu yüzden biz de onları hep mutlu zannederiz, su parkında bizi eğlendirmek için köle konumunda olsalar bile. Uzun lafın kısası, kendi habitatında yaşamayan hiçbir canlı mutlu değildir. Tabii bir hayvanat bahçesi kurmuyor ya da su parklarına yunus kiralamıyoruz ama bir yerlerden biz de hepimiz de bir canlının habitatının değişmesine sebep olabiliyoruz. Çünkü iklim değişimiyle var olan habitatlarımızı da değiştiriyor, bozuyoruz. İklim değişimi en başta etik ve ahlaki bir problem. Daha çok kazanmak için daha çok satılmalı, satılacak ürün daha çok üretilmeli, üretim için daha çok enerji tüketilmeli, ihtiyaç olsa da olmasa da. Bunun adı israf, ihtiyacın dışında satın almak. O yüzden çevre adına yapılacak her adım, mutlu bir yaşamın anahtarı. Kişisel gelişim kitabına bağlamadan müsaadenizi isteyeyim, ziyade olsun, gelecek ay yine gelirim. Kalın sağlıkla ve mutlulukla.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.