Doğu Karolinler’den Batı Karolinler’e Pohnpei’den Palau’ya

Pasifik Okyanusu’nu doğudan batıya geçerken tercih ettiğimiz Kuzey Pasifik rotası üzerinde Pohnpei – Palau ayağı ile birlikte, Mikronezya bölgesinin güneybatısına doğru seyrederken artık okyanusun da batı sınırına epey yaklaşmış oluyorduk.

Dünya okyanuslarının en büyüğü Pasifik Okyanusu’nun kuzeyinde, S/Y Storm Bird ile Karolin Adaları’nın doğusundaki Pohnpei’den demir alıp, rotamızı Arşipel’in batısındaki Palau’ya çevirdiğimizde, artık dünyanın en derin sularına doğru da seyretmeye başlamıştık. Rotamızın kuzey batısında 11 bin metreye inen Mariana Çukuru (Mariana Trench) ve rotanın tam üzerinde 7.990 metre derinlikteki Palau Çukuru’na (Palau Trench) yelken açtığımızda ucu bucağı görünmeyen bir çanak içindeydik. Kuzey Pasifik üzerinde dalgadan dalgaya seyrederken, cüsseli okyanusun cazibesinin bir kaynağının da, insana zihinsel olarak derinlik hissini de yaşatan, derinlik boyutu olduğunu düşünmeye başlamıştım. Gök enginlerinin, okyanus altı enginlerine karıştığı yerde insanın kendi dünyasının derinliklerini de düşünmesi kaçınılmazdı.

İKLİM DEĞİŞİYOR

Pasifik Okyanusu’nu doğudan batıya geçerken tercih ettiğimiz Kuzey Pasifik rotası üzerinde Pohnpei – Palau ayağı ile birlikte, Mikronezya bölgesinin güney batısına doğru seyrederken artık okyanusun da batı sınırına epey yaklaşmış oluyorduk. Üzerinde seyrettiğimiz Kuzey Pasifik Okyanusu’nun suları yavaş yavaş Bering Denizi’nin yanı sıra Ohotsk Denizi, Japon Denizi, Filipin Denizi, Güney Çin Denizi’nin suları ile karışmaya başlıyordu. Bir taraftan Okyanusya’nın en derin sularına yol alırken, diğer taraftan da okyanusun dibinden yükselen deniz dağları, tepelerini aşıyor; öte yanda ise Mikronezya bölgesinin alçak atollerini arkamızda bırakıyorduk. Palau’ya doğru ilerledikçe, dünya üzerindeki aktif volkanların çoğunluğunun bulunduğu ve sıklıkla da deprem olduğu için “Pasifik Ateş Çemberi” denilen çemberin de Batı Pasifik’teki sınırları içine giriyorduk. Okyanus dibindeki Mariana ve Palau Çukurları gibi çukurların varlığı ve okyanus tabanını oluşturan yer kabuğu ve tektonik tabakaların hareketi ve volkanik ada zincirlerinin hepsi bir araya gelince, jeolojik olarak böyle bir ‘ateş çemberi’ oluşmuş. Doğanın bin bir yüzünü görmenin mümkün olduğu bu sularda doğudan batıya doğru seyrettikçe, tropik fırtınalar bölgesinden Batı Pasifik’in tayfun bölgelerine doğru da iklimsel bir değişimin içine giriyorduk. Kuzey Yarımküre’de genelde doğuda başlayan fırtınalar batıya doğru yönelirken, Mikronezya’nın batısına doğru da daha sık oluşuyor. Aralık-Mayıs ayları arası nispeten sakin mevsim olmasına rağmen Mikronezya bölgesi yılın her ayında fırtınanın olabildiği bir bölge ve batıya, Mariana ve Karolin Adaları’na doğru ilerledikçe sıklaşan tayfun sayısı rekoru, Batı Karolinler’de yılda on dokuza ulaşmış. Biz de Mayıs ayına kadar kuzey doğudan esen ticaret rüzgârlarını kaçırmamak ve olası fırtınalara yakalanmamak üzere havayı takip ettikten sonra, Kolonia’da çıkış işlemlerimizi yapıp Pohnpei’den ayrıldığımızda takvimler 11 Nisan’ı gösteriyordu. Devamı Aralık 2017 sayımızda.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.