Kabotaj Bayramı’nın değerini anlayabilmek

1 Temmuz 1926 büyük bir uyanışın kalk borusudur. Kapitülasyonları çöpe atan ve denizciliği Türklere emanet eden kanunun yürürlüğe girdiği tarihtir. Dilerim bu uyanış 21’inci yüzyılda küreselleşme ve özelleştirme dalgası karşısında yara almaz. Zira mavi uygarlığın omurgası milli deniz ticareti ve limancılık faaliyetlerine dayanır.

Yazar Falih Rıfkı Atay, Büyük Taarruz sonrası, 9 Eylül 1922 sabahı İstanbul’da çalıştığı Akşam gazetesine “Elhamdülillah İzmir’e kavuştuk” manşetini atar atmaz, Atatürk’e kavuşmak için İzmir’e hareket eder. Çankaya isimli ünlü eserinde şöyle devam ediyor:

“Yakup Kadri ile beraber, Fransız Paquet Kumpanyasının Lamartine vapurundayız. Sanatı: Gazetecilik; Nereye Gideceği: İzmir.

9 Eylül 338 tarihli yolculuk vesikam şimdi masamın üstünde. Arka sayfasında resmim ve biri Fransızca, biri İngilizce iki vize var. Sözde kendi memleketimizdeyiz”. (1)

Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün dönemlerinde İstanbul’dan Osmanlı’nın değişik limanlarına kabotaj hattı içinde çalışan Türk firması o kadar azdı ki, bu boşluğu kapitülasyonlar sayesinde İtalyan ve Fransız firmaları seve seve dolduruyordu. Hem para kazanıyorlar, hem de ihtisaslaşma gerektiren denizcilik alanında Türklerin gelişimini dolaylı yönden önlüyorlardı.

Hâlbuki deniz ticaretinde arenaya çıkmadan denizci olabilmiş devlet yoktur. Zira keşifler dâhil, denizcilikte akla gelen her gelişmenin temelinde ticaret vardır. Güvenlik bile ticaretin bir fonksiyonu olarak ortaya çıkmış, ticari çıkarlar yönlendirmiştir.

Emekli Amiral ve deniz tarihçisi Afif Büyüktuğrul kapitülasyonlar ve ticaret filosu hakkında şunları söylüyor:

“18’inci yüzyılda, 17’nci yüzyıldakinden daha geniş ölçekte olmak üzere, Batı’nın Osmanlı sularındaki denizcilik ve deniz ticaretine el koyduğu; bunun Cezayirli ve Rum-Türk korsanların temizlenmesiyle daha da etkin hale geldiği; Osmanlıların ulusal bir deniz ticaretini örgütlemedeki yeteneksizliklerinin, sürekli bir durum olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun o günün usulleriyle bir deniz ticaret filosu meydana getirmemesi, çok büyük bir stratejik hata idi. Osmanlı Devleti, deniz savaş gücü kadar, ülkelere büyük varlıkları sağlayan, deniz ticaretine önem vermemişti. Durup dururken, Venedik, Fransa ve İngiltere’ye bu konuda ayrıcalıklı haklar vermenin nedeni başka türlü açıklanamazdı… Osmanlı, bilek kuvvetiyle haraç almayı, denizde ticaret yapmaya tercih etmişti. Ticaret filosuna önem veren İngiliz Deniz İmparatorluğu’nun ömrünün uzun olmasına karşılık, Osmanlı İmparatorluğu’nun ömrü kısaldıkça kısaldı ve nihayet tükendi… Böylece Osmanlı denizciliği kendine herhangi bir gelenek de bulamadı.” (2)

Osmanlı toplumunda güçlü bir sermaye ve tüccar sınıfı oluşmadığından denizcilik alanında yatırım yapabileceklerin sayısı çok azdı. Denizin risk ve tehdit oluşturan koşulları ile korsanlık gibi tehditlere açık olan deniz ticaretine sermaye yatırmak, o dönemin koşullarında zor bir seçenekti. Ancak ne derece güçlü sermayeleri olursa olsun, çok daha kolay denetlenebilecek olan Hıristiyan ya da yabancı uyrukluların, gerek deniz ticaretiyle ve gerekse diğer mali konularla uğraşmasının devlet tarafından yeğlenmesi doğal görülmekteydi. Yeterli girişim gücünden yoksun bireylerin oluşturduğu, büyük sermaye birikimi önünde çeşitli engellerin bulunduğu ve toprağın öncelik aldığı Osmanlı Türk toplumunda, denizcilik gibi, bunların tam tersi nitelikler gerektiren bir uğraşın kök salmasının son derece sınırlı olduğu bir gerçektir.

Deniz tarihi araştırmacısı merhum Coşkun Güngen’e göre Türklerin askerlik, memuriyet ve çiftçiliğe yönelerek ticaretten genel olarak hoşlanmayışları, bir yandan limanlarda yabancı ticarethanelerin gelişimini ve diğer yandan da Rum, Ermeni ve Yahudi aracıların rollerinin artmasını teşvik etmiştir. Türk, düşmanının ayağına, hatta barış halinde olduğu düşmanının ayağına mal satmaya gidecek kadar alçalmazdı; Türk, yüceliği içinde ona bunu yapabilmek için izin vermekteydi. (3)

Diğer yandan İtalyan tarihçi Camilllo Manfroni’ye göre, İstanbul, Türklerin eline geçince ticaret merkezi olma özelliğini yitirmiştir ve bunun nedeni de, Türklerin savaştan başka bir şey bilmezmiş gibi, boyuna savaşıp durmalarıdır. Böylece İstanbul’un bu özelliği Eğriboz Adası’na intikal etmiş, Eğriboz’un da elden çıkması ile Avrupalılara göre deniz ticareti ellerinden gitmiştir. Ancak bu boşluk Türk deniz ticareti tarafından doldurulamamıştır. Doğu ticaretinin geçiş yollarını elinde bulunduran Osmanlılar, aslında yalnız geçiş ve gümrük vergilerini kendilerine saklayarak, mal ticaretini batılı kişi, gemi ve sermayelerine bırakmak zorunluluğunu duymakta ve savaş alanlarında yenilen batılılar, ekonomik baskılarını korumayı, her zaman becermektedirler. (4)

Osmanlı, son dönemlerinde kapitülasyonlardan kurtulmak için çaba sarf etti. İttihat ve Terakki Hükümeti, 1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı’nı bahane ederek kapitülasyonları bir kanunla doğrudan kaldırmış ve kabotaj uygulamasına geçmişti. Ancak, bu kanun, gerek savaş şartları, gerekse milli altyapı yetersizliği nedeniyle uygulanamamış ve denizciliğin gelişmesine katkı sağlayamamıştı. Ayrıca Osmanlının bu kararına en büyük itiraz, müttefikimiz Almanya’dan gelmişti. Sonuçta Türklerin deniz uygarlığına geçişte önlerindeki en büyük engel halkın değil, devlet yönetiminin hataları nedeniyle başlatılan kapitülasyonlar olmuştur. Türkler bu beladan, ancak Atatürk ve Cumhuriyet ile kurtulabilmiştir. İtalyan Amirali Fioravano kapitülasyonlar için şunları söylemişti:

“Türkler hiçbir zaman denizlere sahip çıkmak istemediler, tam tersi yabancılara bol bol deniz ticareti imtiyazı vermekten başka, kendi mallarını da çok büyük navlunlar vererek onlara taşıttılar. Bu yüzden de imparatorluklarını kaybettiler.” (5)

1 Temmuz 1926 bu nedenle büyük bir uyanışın kalk borusudur. Kapitülasyonları çöpe atan ve denizciliği Türklere emanet eden kanunun yürürlüğe girdiği tarihtir. Dilerim bu uyanış 21’inci yüzyılda küreselleşme ve özelleştirme dalgası karşısında yara almaz. Zira mavi uygarlığın omurgası milli deniz ticareti ve limancılık faaliyetlerine dayanır.

1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı tüm denizcilere ve halkımıza kutlu olsun.

DİPNOTLAR

1. Atay, Falih Rıfkı, Çankaya, Pozitif Yayınları, İstanbul, 1968, Sayfa 371.

2. Büyüktuğrul, Afif, Donanma Dergisi, Deniz Kuvvetleri Matbaası, 1965, Sayı 448, Sayfa 12-15.

3. Mantran, Robert, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi I, 2000, Sayfa 77.

4. Güngen, Coşkun, Denizde Türkler, Deniz Basımevi, İstanbul, 2005, Sayfa 13.

5. İşipek, Ali, Rıza, Cezayirli Gazi Hasan Paşa, Deniz Basımevi, Kasımpaşa, İstanbul, 2009, Sayfa 269.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.