MAVİ VATAN TATBİKATININ ARDINDAN

Cumhuriyet Donanması, tarihinde ilk kez 27 Şubat-8 Mart 2019 tarihleri arasında çevrelendiği dört denizde büyük bir deniz tatbikatı yaptı. Karadeniz-Ereğli, İstanbul-Umuryeri, Kocaeli-Gölcük, Balıkesir-Erdek, Çanakkale, İzmir-Foça, Muğla-Aksaz ve Hatay-İskenderun’dan çıkış yapan ve neredeyse donanmanın dörtte üçünü teşkil eden 103 savaş gemisi ile icra edilen tatbikatın adı Mavi Vatan’dı. 

Mavi Vatan kavramı tarafımdan ilk defa 14 Haziran 2006 tarihinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda düzenlenen bir sempozyumda kullanılmıştı. Mavi Vatan’ı Türkiye’nin Karadeniz, Akdeniz ve Ege’deki deniz yetki alanlarını kapsayan vatanın adı olarak tarif etmiştim. Donanmamız, 2008-2014 arasında “Mavi Vatan” için büyük bedeller ödedi. Bunca bedelin ardından, bu isimle böylesi geniş çaplı bir tatbikatın başarıyla icra edilmesi geçmişe vefa, geleceğe de büyük bir güvence sağlıyor.

Cumhuriyet tarihinin en büyük deniz tatbikatı olan Mavi Vatan, 2019’da donanmamızın küresel güçlerin enerji arayışlarıyla gündeme gelen Doğu Akdeniz’de boy gösterdi. 1998 yılında Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’de 50 gemi ile gerçekleşen Deniz Kurdu-98 Tatbikatı’ndan 21 yıl sonra bu sayının iki katı 103 modern savaş gemisi ile gerçekleşen tatbikata Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri unsurları ile Sahil Güvenlik Komutanlığı da katıldı. Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz’deki 462 bin kilometrelik Mavi Vatan alanında MİLGEM (Milli Gemi) projesi ürünü korvetlerimizle milli insansız hava araçlarının bu seçkin tatbikatta aynı anda boy göstermesi dikkat çekti.

21. YÜZYIL JEOPOLİTİĞİNİN AĞIRLIK VE ENDİŞE MERKEZİ

Tatbikatın psikolojik ve askeri olmak üzere iki önemli boyutu var. Türkiye’nin “Mavi Vatan” dediğimiz deniz yetki alanlarında, aynı anda operatif hatta stratejik seviyede bir tatbikat yapması, Anadolu’nun eriştiği deniz jeopolitik bilincinin ne kadar üst bir seviyeye ulaştığının da bir göstergesi olarak çok önemli bir psikolojik etki yaratıyor. Ayrıca Türkiye’nin, Milli Mücadele’nin başladığı 1919’un 100. yılını da böylesine anlamlı bir isme sahip büyük bir tatbikatla karşılaması, 21. yüzyıldaki denizci geleceğimiz açısından çok büyük bir mesajdır. Bu mesajı Mustafa Kemal’in “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir!” mesajıyla birlikte okumamız gerekir.

Tatbikatın bir de operatif ve stratejik boyutu var ki, her üç deniz alanında da aynı anda büyük bir ateş ve manevra gücüyle tatbikat yapabilmek dünyada az sayıda ulusun başarabileceği bir iştir. Tatbikatın basına açık olması, serbest oyun şeklinde kara birlikleri ile beraber icra edilmesi ve 165 kişilik karargâh ekibi tarafından yönetilmesi dikkat çekti. Türk mühendislik ürünü MİLGEM, UMTAS (Tanksavar Füze Sistemi) ve Cirit ile ANKA ve Bayraktar İnsansız Hava Araçları’nın kullanımı tatbikatın etkinliğine ayrı bir boyut kattı.

Bu tatbikatı ağırlık merkezi şüphesiz Doğu Akdeniz’di. Bu alan Türkiye’nin 21. yüzyıl jeopolitiğinin ağırlık ve endişe merkezidir. Doğu Akdeniz’in öne çıkmasının temel sebeplerinden ilki, deniz tabanında ispatlanmış ve ispatlanma potansiyeli yüksek doğalgaz, petrol, gaz hidratlar ve nadir metal kaynaklarının varlığıdır. Öte yandan da, Türkiye’nin hakkı olan sahaya yani kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgesine saldırgan rakiplerin varlığı bu denizi potansiyel çatışma alanına dönüştürüyor. AB ve ABD desteğinde Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki müstakbel deniz yetki alanından yani mavi vatanından, kabaca 100 bin kilometrekare Yunanistan ve GKRY (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) lehine çalınmaya çalışılıyor. Bu durum, Türkiye için hayati önemde “zero-sum game-sıfır toplamlı oyun” bir sorun alanıdır. Diğer taraftan, hegemonya tarafından soğuk savaş sonrası denize çıkışı olan sözde bir Kürt devletinin kurulma hedefi de Doğu Akdeniz’i öne çıkarmaktadır. Böyle bir devletin varlığı Türkiye’nin jeopolitik çıkarlarını yok edecek ve dengeleri alt üst edecek boyutta sonuçlara neden olacaktır. Ayrıca, hidropolitik perspektifte Dicle-Fırat Havzası’nın geleceğin en ciddi beka sorunu olacak su ve gıda güvenliği çerçevesindeki rolü de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu iki endişe alanına hegemonyanın KKTC’nin varlığına son verme ve adadan Türk askerinin çekilmesi  konusunda Türkiye’ye uygulanan baskıları da ekleyebiliriz. KKTC’nin kaybedilmesi ve adadaki kolordumuzun geri çekilmesinin Doğu Akdeniz’deki dengeleri aleyhimize değiştireceği ve Mavi Vatan’da büyük kayıplara neden olacağı, kısacası 1974 yılından bu yana yaratılan ikinci donanma etkisini ortadan kaldıracağı izahtan varestedir.

ÇÖL İNSANLARI NASIL DENİZCİ OLDU?

Mavi Vatan tatbikatı, Doğu Akdeniz’de söz konusu üç jeopolitik endişe alanında, oyun kurucu asli unsur olan donanmamızın iradesini, Cumhuriyet tarihinin en büyük en kapsamlı tatbikatı ile tüm dünyaya ilan etmiş, Donanma’nın Mavi Vatan’ın her alanında ve hatta İyon Denizi güneyinde, üç boyutlu harekat icra edebileceğini, devletin iradesini istediği yer ve zamanda kullanabileceğini ispat etmiştir. Tatbikat, Yunanistan ve GKRY’de de oldukça ses getirdi. Bu kapsamda Mavi Vatan kavramının özellikle Yunanistan’da farklı algıya neden olduğu gözlenmiştir. Türk deniz gücünün Mavi Vatan kavramıyla dışa vurmasını panik, öfke ve bir o kadar ciddi bir endişe içinde izliyorlar. Mavi Vatan onların gözünde sadece Türk deniz yetki alanlarını ifade eden bir tanımlama değildir. Türkiye’nin denizcileşmesinin de bir ifadesidir. Yunan medya yorumlarına göre, Türklerin 21’inci yüzyılda Mavi Vatan kavramı ile karşılarına çıkmasını ve bu kavramın içini güçlü bir donanma ve bu donanmanın caydırıcı, dinamik ve esnek bir gambot diplomasi aracı olarak kullanımını kabul edemiyorlar. Orta Asya steplerinden gelen bu çöl insanları nasıl olur da Thalassa’yı (Denizi) sahiplenebilir? Onlara kara ülkesi yetmiyor da artık denizde kendilerine vatan mı arıyorlar? Bazı makalelerde de Türkiye’nin bu kavramını revizyonist olarak tanımlayıp, Mavi Vatan teriminin kullanılmasına karşı çıkıyorlar. Meis Adası’nın MEB ve Kıta Sahanlığı hakkı olduğunu Anadolu’nun haklarını hiçe sayarak hukuk, akıl ve mantık dışı bir şekilde iddia ediyorlar. Türkiye’nin gücünü ulusal savunma sanayiinden alan donanmasının son 30 yılda gerçekleştirdiği kuantum sıçramasını kabullenmek istemiyorlar. Ama jeopolitik gerçekler ertelenemez ve saklanamaz.

Yazımızı bitirirken, Türk ve Yunan dostluğunun her iki ülke halkına refah huzur ve mutluluk getireceğini hatırlatarak, komşumuzu Atatürk Venizelos dönemi sergilenen dostluğa davet edelim. Türklerle barış içinde yaşamak Yunan halkının her zaman menfaatinedir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.