Savaş gemilerinin yaşam döngüsü

Mondros sonrası mütareke döneminde İzmit, Mudanya, Karamürsel ve Gemlik’te sivil yerleşim alanlarını bombalayan HMS Revenge, HMS Superbe ve HMS Ajax’ın kaderlerinin güzelliğinden bahsedebilir miyiz? Atlantik ve Pasifik’te savunmasız yolcu gemilerini batıran denizaltıların kaderini güzel sayabilir miyiz? Şili’nin Esmeralda gibi işkence ve zalimliklere ev sahipliği yapmış hapishane gemilerinin talihlerinin açık olduğunu söyleyebilir miyiz?

Gemiler de insanlar gibi doğar, yaşar ve ölürler. Geminin doğum günü denize indirilme töreninin yapıldığı gündür. O gün herkes son derece mutludur. Ona verilen ismin gemi annesi tarafından anonsu ile birlikte saniyeler sonra kırılan şampanya şişesinin metal teknede çıkardığı ses, yeni doğan bebeğin ilk ağlama sesi gibidir. Gemiyi kızağa bağlayan çelik halatların kesilmesi bebeği anne karnına bağlayan kordonun kesilmesi gibidir. O andan itibaren artık o geminin sadece bedeni değil, ruhu da vardır. Ruhu olan her varlık gibi kaderi ve talihi de vardır. Kaderlerinde önemli olan ise bu kutsal varlıkların barışa ve adil zafere hizmet edebilmesidir. Bir savaş gemisinin savaşı caydırması ve haklı savaşlarda kazanması esas olmalıdır.

Mondros sonrası mütareke döneminde İzmit, Mudanya, Karamürsel ve Gemlik’te sivil yerleşim alanlarını bombalayan HMS Revenge, HMS Superb ve HMS Ajax’ın kaderlerinin güzelliğinden bahsedebilir miyiz? Atlantik ve Pasifik’te savunmasız yolcu gemilerini batıran denizaltıların kaderini güzel sayabilir miyiz? Şili’nin Esmeralda gibi işkence ve zalimliklere ev sahipliği yapmış hapishane gemilerinin talihlerinin açık olduğunu söyleyebilir miyiz? Ya da TCG Muavenet’i bir tatbikatta kalleşçe vuran USS Saratoga uçak gemisini onurlu geçmişe sahip gemiler arasına sokabilir miyiz?

SAVAŞ GÖRMEYEN SAVAŞ GEMİLERİ

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra savaş gemilerinin çok çok azı denizde gerçek muharebe ile karşılaştı. Kore, Vietnam, Süveyş Kanalı Krizi, Arap İsrail Harpleri, Falklands Savaşı, İran-Irak Harbi, Körfez Savaşı, Yugoslavya Krizi ve en önemlisi Soğuk Savaş döneminde geleneksel anlamda bir deniz savaşı yaşanmadı. 1967 “6 Gün Harbi”nde İsrail muhribi Eliat’ın Mısır’a ait OSA sınıfı güdümlü mermili hücumbotlar tarafından Pakistan-Hindistan Savaşı’nda Hindistan muhribinin Pakistan’a ait Gazi denizaltısı tarafından batırılması, Falklands Savaşı’nda Arjantin ve İngiliz savaş gemilerinin denizaltı ve hava tehditlerine maruz kalarak Körfez Savaşı’nda Irak savaş gemilerinin Amerikan ve İngiliz deniz helikopterlerinin düzenlediği saldırılarla batırılmaları son 50 yılın deniz angajmanlarına (çatışmalarına) bazı örnek olabilir. Bu savaşlarda meydana gelen az sayıda deniz çatışmalarında görev alan gemilerin sayısı, 1946–2017 yılları arasında inşa edilen savaş gemilerinin sayısı ile karşılaştırıldığında elde edilecek orantı binde 5’ler civarında olacaktır. Bu, bir bakıma Soğuk Savaş’ın günümüze mirasıdır. Bu nedenle dünya savaşlarında yaşananların aksine 20’inci ve 21’inci yüzyılda inşa edilen gemilerin büyük bir çoğunluğunun yaşam süreci denizde değil, gemi söküm tesislerinde son bulur.

Savaş gemileri eğer şanslılar ise, Türk Donanması’nda olduğu gibi, hizmet dışına bir törenle çıkarlar. Geminin hizmet dışına çıkışı seyircilerde hüzün ve melankoli yaratır. Bayrakları indirilirken, borda numaraları silinirken, isimlikleri sökülürken onların tuzlu su ile ilk buluştukları gün akla gelir. Katıldığı yüzlerce tatbikat, denetleme, harekât ve önemli olaylar, film şeridi gibi o gemiyle kader birliği yapmış komutanlar, subaylar, astsubaylar ve ailelerinin gözlerinin önünden geçer, gider. İşte her hizmet dışına çıkma töreninde bu düşünceler aklınızı kurcalar durur. O gemi sonsuzluğa uğurlanırken güvertesinde dolaşırsınız. Denetleme taburunda gemi komutanından yediğiniz alabanda (karacılar “fırça” derler) aklınıza gelir, ya da dış limanda ilk vasıtayı beklerken yaslandığınız puntele gözünüz ilişir. Köprüüstünde iskele ve sancak kırlangıçlara uğrarsınız, cayro ripiterlerinden kerteriz alırken köprüüstünden dışarı sızan taze kahve kokusu ile karışık sigara dumanını içinize çekersiniz. Sonra gözünüz güvertedeki artık parlamayan sarı aksama takılır. Onları parlatmak için gösterdiğiniz çabalar aklınıza gelir. Hepsi bir opera sahnesiymişçesine perde perde gözünüzün önünden geçer ve son anonsla gerçeğe dönersiniz. “Şimdi gemi personeli, gemiyi terk edecektir!” O esnada geminin ilk komutanına gözünüz takılır. Ağlıyordur.

HİZMET SONRASI DEĞİŞEN KADER

Türk bayrağı altında yaşadığı hayatında onlarca gemi komutanı ona kumanda etmiştir. Ona komutanlık yapan subaylarla, diğer görevli subayların isimlerinin bulunduğu, gemi subay salonunda asılı olan pirinç levha artık o geminin mezar taşı olur ve törenden sonra Deniz Müzesi’ndeki yerini alır. Hizmet dışına çıkan gemi, o gemide görev yapmış onlarca komutanın ortak evladı olarak kabul edilir. Bu nedenle tören, evlatlarını toprağa veren babalar gibi doğal olarak onları hüzünlendirir. Ancak Deniz Kuvvetleri’nin çok güzel ve anlamlı bir ananesi olarak en kısa zamanda yeni bir gemiye aynı isim verilir. Ve onlarca gemi komutanı böylece torun gemilerine kavuşmuş olurlar. (Nejat Tarakçı, Sorumluluk ve Gururun Zirvesi, 1 Temmuz 2013 tarihli internet yazısı)

Bir savaş gemisini hizmet dışına çıktıktan sonra değişik kaderler bekler. Eğer çok şanslı ise en onurlu sonu yakalar ve müze gemi olur. Bazıları girişimciler tarafından satın alınır ve tadil edilerek ticaret gemisine ya da yata dönüştürülür ve ikinci deniz hayatlarına başlarlar. 

Şans sıralamasında bir diğer aşama söz konusu savaş gemisinin donanmanın fiili atışlarında hedef gemisi olmasıdır. Atışlar sonunda batarlar. Diğer kardeşlerinin daha iyi savaşmasına aracılık ederek, ait olduğu yerde yani denizde sonsuza dek yaşama hakkını kazanırlar. Benzer durum suni resif yapılan gemiler için de geçerlidir. Deniz dibinde şekli hiç bozulmadan yatan geminin, artık her gün onlarca dalgıç misafiri vardır. Sıralamada en talihsiz olana gelince. Sonları gemi söküm tesislerinde gerçekleşen gemiler en talihsiz olanlardır. Gemi söküm tesislerinde kemirilmeye başlanmış bir savaş gemisi, gemi ve deniz sevgisi olan birinin yüreğini parçalar. Sırtlanların bir geyiği parçalaması gibi baştankara edilen gemi, ağır ağır, baştan kıça doğru, günler, haftalar ve aylar içinde yok edilir. O sahneler günlerce aklınızdan çıkmaz.

Hele o gemide hatıralarınız varsa, sökülen sadece o geminin değerli metalleri olmaz, hayatınızdan parçalar koparılır. Aslında o gemilerin insanlardan farkı yoktur. Çoğu insan gibi sessizce ve habersizce sizi terk etmişlerdir. Denizleri, sevenlerini, güverte ve kamaralarındaki tüm yaşanmışlıkları, komutan ve kaptanlarını, yolcularını, başarılarını, başarısızlıklarını, galibiyetlerini, mağlubiyetlerini, heyecanlarını, üzüntülerini, ayrılmaları, buluşmaları velhasıl bir insana ait her türlü duyguyu geride bırakarak, kendi iradeleri dışında buraya getirilmişlerdir. Hangi gemi böyle bir ölümü hak eder? Hangi gemi ben artık yoruldum beni sökün diyebilir? Denizlerde dolaşmış bu çelikten ruhları bedenlerinden ayırsak bile, ruhlarının ufuk çizgisinin ardına gitmelerini önleyebilir miyiz?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.