CINQUE TERRE’DE KAYBOLMAK

Türkiye’de buna hayır diyecek biri olduğunu sanmıyorum. Biz İtalya’yı da İtalyanları da severiz. Bizdendir onlar. Ovalara bakan köyleri de, kıyı kasabaları da, gelişmiş şehirleri de bize yakın gelir. Hele ki Akdeniz kokan yemekleri ve insanların sıcaklığı. Biz de İtalyanlar gibi duygularımızı bağıra bağıra söyler, biz de geniş aileler kurar, biz de yemeklerimize aşk katar, biz de kadınlarımızı kıskanırız.

Bu sefer uğrayacağımız kent Cinque Terre bölgesinde. Hiç kulağınıza çalınmış mıydı bilmiyorum, İtalyancada “Beş toprak” anlamına gelir. Yani günümüzde UNESCO Dünya Mirası listesinde olan rengârenk minicik beş köy. Cenova’dan La Spezia’ya uzanan bölgede yer alan Monterosso, Vernezza, Corniglia, Manarola ve Riomaggiore. Benim anlatacağım kasaba bunlardan biri değil. Bu kasabaları Google amca size fazlasıyla anlatır zaten. Benim anlatacağım kasabanın ismi Lerici. Bu bölgenin sonuna denk geliyor. Hani aşkınızı bulmak için uğramanız gereken yer var ya, Portofino, hah işte Portofino’yu biraz sağa doğru geç, 29-30 deniz mili git, demiri at, karşına gelen o tatlı kıyının ismi Lerici.

BİR TATLI HUZUR LERICI

Benim burada ne işim var dersek, elbette ki yine tekne ile ilgili bir nedenden buradayım. Ayıptır söylemesi 60 metre, uzun bacaklı, taş gibi bir yelkenliye katıldım! Artık bu bebeğin Head Chef’iyim. Haliyle bu bebekler okyanuslar aşıp konuklarını ağırlamadan önce kuaföre bir uğruyorlar. Yani tersanedeyiz! Yıllık bakımların tamamlanması ve yola çıkmamız biraz zaman aldığından, İtalya’nın bu güzelim bölgesinde hem çalışıyor hem de buranın yerlisi gibi, bizim için tutulmuş birkaç evde ekip olarak yaşıyoruz.

Lerici’yi keşfetmem yağmurlu bir güne denk geldi. Kaldığım evden çıktım, sağa mı yürüyeyim sola mı dedim, sola döndüm, hava ayaz mı ayaz ellerim ceplerimdeydi. Kendimi yaya yolunun olmadığı bir yolda yürürken buldum. Baktım kaybolmaya üç var, her zaman başvurduğum kaçış yöntemiyle uzaktan gördüğüm denizi kerteriz alıp kıyıya doğru yürümeye başladım. Vardığım yer Lerici idi.

Nasıl tatlı bir yer size anlatamam. Hele ki Aralık ayında olduğumuzu düşünürsek, bence en tatlı zamanı. (Beni devamlı takip edenler bilir ki, gürültüye, tere, hengâmeye hiç tahammülüm yok.) Sahilinde müthiş bir gün batımı ve ışık var! Sırf bu huzuru yaşamak için bile gelir insan. İçeride kalması nedeniyle koy da sakin. Minicik dalgacıklar manzarayı tamamlıyor. Huzuru bozacak hiç bir şey yok. Kıyıda çok tatlı birkaç İtalyan restoranı, o gün denizden ne çıkmışsa masanıza getiren cinsten. Hani menüsü bile olmayan. İsterseniz istiridyeleri limonlayıp ayaküstü hüpletebileceğiniz ya da eş dost kocaman bir grup masaya çöküp İtalyan ne verdiyse yiyebileceğiniz… Bir de iyi şarap ki… Başka ne ister ki insan!

Şimdi benimle Lerici’ye gelmek istiyor musunuz istemiyor musunuz?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.