Sevdiklerinden uzak kalmanın ve kendi vatanında tutsak edilmenin ne olduğunu bilenlerdenim. Hem vicdanen hem de hukuken haklı ve masum olduğunuzu bilerek ömrünüzün ve özgürlüğünüzün siyasi amaçlarla çalınmasının aklınızda, ruhunuzda ve kalbinizde yarattığı duygular çok güçlüdür.
Deniz karşılıksız sevilir. Ben de onu karşılıksız sevdim. Çok şanslı idim. Hem denizci bir ailede hem de deniz kıyısında Boğaziçi’nde hayatla tanıştım. 8 yaşında sandalım, 15 yaşında yelkenlim oldu. Yaşıtlarım çelik çomak oynarken, ilkokulda gemi maketleri yapmaya başladım. Daha sonra meslek olarak denizciliği seçtim ve 2012 yılının Ağustos ayına kadar 40 yıl Cumhuriyet Donanması’nın üniformasını şerefle taşıdım. 40 yılın sonunda gücünü yalan ve iftiralardan alan Balyoz davası ile tasfiye edildim, çok sevdiğim Bahriye’den ve savaş gemilerinden ayrılmak zorunda kaldım. Böylece özgürlüğümün üç buçuk yılı 2010-2014 yılları arasında kumpas davalarla elimden alındı, bunun iki yılı Silivri’de geçti. 6 Haziran 2015’te Deniz Kuvvetleri’nin kumpas davalarda iftiraya uğrayan toplamda 167 en seçkin amiral ve subaylarıyla birlikte tüm haklarımı geri alarak beraat ettim.
Sevdiklerinden uzak kalmanın ve kendi vatanında tutsak edilmenin ne olduğunu bilenlerdenim. Hem vicdanen hem de hukuken haklı ve masum olduğunuzu bilerek ömrünüzün ve özgürlüğünüzün siyasi amaçlarla çalınmasının aklınızda, ruhunuzda ve kalbinizde yarattığı duygular çok güçlüdür. Ancak bu duygular o karanlık dönemde bana üzüntü yerine yaşama enerjisi, karamsarlık yerine ümit ve umut verdiler. En büyük güç vicdan yargıcınızın verdiği karardır. Mustafa Kemal Atatürk’e her boyutta madden ve manen sadık bir hayatı yaşamış olmanın huzuru, lekesiz, hatasız bir geçmişe sahip olmanın mutluluğu ve ancak en önemlisi ülke çıkarlarına hizmet etmiş olmanız nedeniyle tutsak edilmiş olmanın bilincine sahip olmak bu süreçte en büyük payandalarım oldu. Şairin “Ne bir haram yedi ne cana kıydı / Ekmek kadar temiz su gibi aydın”1 mısralarına özne olmak her karanlık dönemde esastır.
TUTSAK DENİZCİ OLMAK
Hapis hayatı denizcileri zorlamaz. Zira denizdeki yaşantı başta doğa ile mücadele, daha sonra dar bir alanda diğer insanlarla birlikte yaşamak, sevdiklerinizden, kişisel konforunuzdan ve önceliklerinizden haftalarca, bazen aylarca ayrı kalmaya katlanmak demektir. Uzun süre karadan ayrı kalabilen denizciler özgürlüğünden bilerek geçici olarak vazgeçmiştir. Artık o doğanın ve kendi iradesinin rehinidir. Önce kendisi ile giriştiği mücadeleyi daha sonra doğa ile mücadeleyi kazanmalıdır. Kendi iradesine yenilen denizci hayatta kalamaz, iradesini yenerek özgürleşmelidir. İşte bu nedenle bir şekilde tutsak edilen denizciler hapis hayatını diğer meslekten gelenlere nazaran çok daha farklı değerlendirebilirler. 1755 yılında İngiltere’de yayımlanan “The Life of Samuel Johnson” isimli eserinde James Boswell şöyle kaleme almıştır: “Kendini bilerek tutsak edecek bir niyeti olmayan hiç kimse denizci olmayacaktır. Bir gemide olmak denizde boğulma şansı da olan hapishanede olmakla eş değerdedir. Hapishanedeki bir adamın en azından daha geniş yaşam alanı, daha iyi yemeği ve arkadaşları vardır.”
Boswell’in kitabından tam 50 yıl sonra Trafalgar Muharebesi’nde İngiltere’ye neredeyse 100 yıl denizlerde egemenlik kuracak bir zafer armağan eden ve bu savaşta sancak gemisinde ölen, İngiliz Donanma Komutanı Amiral Horatio Nelson, Napolyon Fransa’sına karşı Atlantik ve Akdeniz’de Kraliyet Donanması’nın uyguladığı abluka sırasında tam iki yıl boyunca değil evine gitmek, karaya ayak basmamıştı. Aynı amiral, subaylık yıllarında bir defasında evinden ve ilk eşi Frances’den tam beş yıl ayrı kalmıştı. Ancak denizin büyüsü, geminin karşı konulamaz kendine has dünyası ve sarsılmaz vatan sevgisi Amiral Nelson’ı her zaman ayakta tutabildi. Ölmeden önce sancak gemisi HMS Victory’nin komutanına söylediği şu son sözler çok anlamlıdır: “Hardy, vatanıma karşı görevimi yaptım. Huzur içindeyim.”
TCG HASDAL VE TCG SİLİVRİ
1968 yılında Güney Okyanusu’nda sürekli doğuya giderek dünyayı durmaksızın ve tek başına dolaşan ilk denizci olan İngiliz yelkenci Robin Knox-Johnston da Güney Okyanusu geçişini zor bir hapis cezasına benzetiyor ve şöyle diyordu: “Böylesine bir dünya turu, en acımasız hapis cezasına eş değerdi. Her an boğulma tehlikesinin olduğu bir ortamda, yüksek güç gerektiren bedensel faaliyetler ve tecrit.”
Ben de içinde bulunduğum TCG Hasdal ve TCG Silivri adını verdiğim beton gemilerde zorlu bir deniz seyrine katıldığım kabullenmesiyle hapishane günlerimi denizdeymiş gibi geçirdim. Bu beton gemilerin en önemli özellikleri hiç sallanmamaları ve varış limanının belirsizliği idi. Değişen tek şey zaman ve gök cisimlerinin hareketleriydi. Hasdal ve Silivri’de deniz özlemimi gidermek için dört şeyle uğraştım. Birincisi klasik müzik dinlemek, ikincisi kitap okumak ve yazmak, üçüncüsü gemi maketleri ve diyaromalar yapmaktı. Dördüncüsü de görebildiğim tüm gök cisimlerini incelemeye çalışarak, göksel, diğer adıyla astronomi seyrindeki kullanımlarına yönelik pratik uygulamalarda bulunmaktı.
KÜRDANDAN DİREK, A4 KÂĞITTAN YELKEN
Klasik müziğe erişmek için bayağı uğraştım. Uğraşlarımın dördüncü gününün sonunda Silivri kantininde satılan basit bir radyoyu koğuşun üst katından süpürge saplarını birleştirterek yaptığım uyduruk bir FM antenine bağlayarak özellikle TRT 3’ten canlı yayınlanan klasik müzik yayınlarına erişebildim. Bir gün tesadüfen Debussy’nin2 La Mer’i (Deniz) karşıma çıktı. Çok mutlu olmuştum. Klasik müzik her zaman mevcut olan iyimserliğime güç kattı.
Diğer bir uğraşım sanat oldu. Özellikle Silivri’de gemi maketleri ve diyaromalar yapmaya başladım. Yaratıcılıkla değişim geçiren malzemeler, örneğin şeker karıştırma çubuğundan güverte tahtası, kürdandan direk, çaya batırılan A4 kağıdından yelken, diş macunundan deniz gibi yaratışlar ile model ve diyaromalara hayat verdim. Çocukluğumda yaşadığım ortamları ve gitmeyi hayal ettiğim yerleri modelledim. Şuna inandım: Sanat, hapisteki insanın yaratıcılık duygusunu güçlendirerek onun ruhunu özgürleştiriyor. Öylesine özgür ki, bedeni tutsak alınsa bile ruhu diş macunundan yapılan denizde yüzecek, kâğıttan bir kotrada yelken yapabilecek kadar özgür.
NAVİGASYONA “İÇERİDEN” BAKIŞ
Hasdal ve Silivri’de geçirdiğim üç buçuk yıl içinde 2 bin sayfaya yakın kitap yazdım. Bu kitaplar deniz jeopolitiği, deniz kültürü ve Cumhuriyet Donanması’nın gelişimi üzerine odaklandı. Yazdıklarımın küçük bir bölümü 2013 yılında Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan “Hedefteki Donanma” isimli kitapta kamuoyuna sunuldu.
Bir uğraşım da denizcilerin seyir (navigasyon) disiplini üzerine odaklanmak idi. Ancak bu seyir olağan koşullar seyri yerine, olağanüstü koşullar seyrine (emergency navigation) yönelikti. Örneğin Silivri’de bulunduğum cezaevinde Kasım ayı ortasından Ocak ayına kadar koğuşumuzun 6×10 metre ebadındaki avlusundan açık havada güneş hiç görünmüyordu. 5 metre derinliğindeki boş bir yüzme havuzunun dibinde yürüdüğünüzü düşünün. İşte duvarlar o kadar yüksekti ki, güneş meridyen geçişinde tepe yaptığında dahi avludan görünmüyordu. Bu durumun ne kadar süreceğini hesap etmek için çalışmaya başladım. Meslek bilgilerimi tazeleyerek sonuçta 7 Ocak 2013 öğlen meridyen geçişi esnasında güneşin görünebileceğini hesapladım ve doğru çıktı. Bu sonuç bende yeni bir fikir oluşturdu. Olağanüstü durumlarda açık denizde gemide ya da can salında her şeyini kaybeden bir denizci için yönünü ve mevkiini bulmasına yardım edecek bir navigasyon kitabını yazmaya başladım. Bugün pek çok amatör denizcinin kitaplığında bulunan amatör denizciler için “Acil Seyir Kitabı” böyle ortaya çıktı.
Kısaca, hapis insanı gerçek kimliği ile buluşturan bir sınavdır. Sınav sonunda, her fırtınalı seyirden gemisini emniyetle limana döndüren kaptan gibi, daha güçlü ve daha tecrübeli çıkarsınız. Önemli olan tutsak alındığınızı ancak asla teslim alınamayacağınızı bilmektir. Nelson Mandela’nın dediği gibi: “İnsan direngenliği, ruhunun adaletsizliğe direnme yeteneğini bizzat hapishanede buluyor. Ve burada… Liderlik vasıflarına, adaletsizliğe karşı nerede olursa olsun mücadele etmeye kararlı bir insanın niteliklerine sahip olmak için yüksek okullardan mezun olmak gerekmediğini öğreniyorsunuz… Teslim olmaktansa cezayı hatta aşağılanmayı tercih ederek militan bir tavrı benimseyen o kadar çok insan gördüm ki.”3☸
1 Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Nâzım Hikmet için yazdığı “Yiğidim Aslanım” adlı şiirinden alıntıdır.
2 20.yüzyılın Fransız bestecilerinden Claude Debussy.
3 Mandela, Kendimle Konuşmalar. Optimist Yayınları, 2011, sayfa 236.