Denizlerimiz ve kıyılarımız büyük bir karmaşa içinde. Hangi birini sayalım? Can ve mal emniyetini yok sayan yüzlerce tekne, yat sahibi olmakla denizci olduğunu sanan dikkatsizler ve bilgisizler; deniz çevresine ve doğaya zarar verenler; koy ve büklere yüksek sürat ve gürültülü müzikle giren tekneler ve daha niceleri…
Bu yaz Ege ve Akdeniz kıyılarında özellikle süratli intikal araçlarının (tender ve RIB) karaya oturması sonucu oluşan ölümlü ve ağır yaralanmalı kazalar medyada yerini aldı. Ancak medyatik kişiler söz konusu olduğunda haber olabilen bu kazalar, gerçekte buzdağının ucu. Denizlerimizde ve özellikle deniz turizmi ile amatör denizcilerin yoğun faaliyet gösterdiği alanlarda yaşanan emniyetsizlik ve doğaya verilen zararların boyutu sınır tanımıyor.
RAKAMLAR YÜKSELİYOR AMA…
Türkiye’de deniz turizmi gelişiyor. Bu güzel bir tespit. Amatör denizci ve deniz turizm tekne sayısı hızla artıyor. Bağlama kütüğü istatistiklerine göre, ülkemizde irili ufaklı 150 bin tekne var. Diğer yandan 2021 itibarıyla açık denizlere çıkabilecek ve Ege ve Akdeniz’deki nadide koy ve bükleri kullanacak vasıfta 4.000 civarında gulet ve ticari yat; 2000 günübirlik turist gezi teknesi, 500 özel yat; 13.000 (9 metre üzeri) motorlu ve yelkenli amatör denizci teknesi ve 2.400 ticari/eğlence teknesi var. Bu sayılar dışında marinalarımızda 10 metre üzeri 6000 adet yabancı bayraklı amatör denizci teknesi var.
Özellikle iki yıllık Covid 19 salgın döneminin doğaya ve denizlere açılımda çok büyük rolü oldu. Denizlerimiz özellikle mavi tur ya da koy turizmine yönelik tekneler de sayıca çok büyük artış gösterdi. Gerek doğaya yöneliş gerekse yeni zenginlerin statü sembolü olarak tekne sahipliği öne çıktı. Ancak bu sahiplenme görgü ve kültür ile uyumlu yürümedi.
DENİZİN İSTİKLAL CADDESİ GÖCEK
Diğer yandan devlet bir türlü denizcileşemediğinden ve yıllardır teknelerin barınma sorununu kamu yararına marinalar ve bağlama limanları üzerinden çözemediğinden amatör denizcilik de piyasa kurallarına uydu. Halkın kullanabileceği, barınma masrafı düşük marinalar yok. Marinalar ateş pahası olduğundan, yeni tekne sahipleri koy ve büklerde kendilerine yeni habitatlar oluşturdu. Dünyada eşi olmayan koy ve büklerde kapasite sonuna kadar zorlanıyor. Örneğin, Göcek Koyu’nun demirleme ve bağlama yerlerinin tekne kapasitesi 800 civarında olmasına rağmen 2023 bahar ve yaz aylarında neredeyse her gün 1800 civarında tekne Göcek koylarını kullandı. Göcek adeta denizin İstiklal Caddesi durumunda. Amatör denizcilerimizde alarga kültürü de gelişmediğinden kıyılar otopark haline dönüşmüş durumda. Bazı alanlarda kıçtan halat vererek demirleyen tekneler arası mesafenin 10 metreye kadar düştüğünü gördüm.
Çanakkale’den, Antalya’ya uzanan kıyı şeridinde gulet tipi büyük tur teknelerin kullanabileceği kabaca 150 civarında koy mevcut. Yaşanan artış zaten kapasite sınırına dayanan koylarımızda sürdürülebilirliği zora sokuyor. 1950’li yıllarda sadece Gökova’da gulet ve büyük teknelerin demirlemesine ve kalmasına uygun 55 koy veya bük varken, bugün bu sayı yapılaşma ile yarı yarıya düştü. Koy ve büklerde demirleme ve bağlama sorunları sadece artan amatör denizci ve gezi/tur teknelerinin sayısı ile değil, betonlaşma ve arsız yapılaşma ile de artıyor. Bu gerileme tüm Ege’de yaşanıyor. En temel sorun da şu: Kıyıları devlet de halk da koruyamıyor. Kazanma hırsı acımasızca ve kuralsızca çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceğini çalmaya devam ediyor. Kıyı şeridinin anayasaya ve kıyı kanununa göre işgali; denizler üzerinde yüzme emniyeti bahanesi ile çok geniş alanların mantar ve şamandıralar ile seyre engel teşkil edecek şekilde kapatılması sıradan vakalar arasında.
NİTELİKSİZ AMATÖR DENİZCİLİĞİN ETKİLERİ
Tekne, marina ve koy kapasiteleri arasında bir denge mutlaka sağlanmalıdır. Gerek demirleme ve tonoza bağlama gerekse kıçtankara olmak suretiyle bu tip koy ve büklerde aşırı kullanımın, koyların doğal dengesini bozmasını önlememiz gerekiyor. Her koyun veya bükün bir kapasite planı yapılmalı, kalış süreleri buna göre düzenlenmelidir. Aksi takdirde aynı anda kapasitesi 2000 olan bir koya 4000 tekne yığılırsa deniz çevresinde yaratacağı tahribat kontrol altına alınamaz, doğa kendini yenileyecek fırsatı yaratamaz.
Teknelerin uzun süre aynı mevkide kalması zaten yarı kapalı deniz statüsünde olan Göcek gibi bu kıymetli koyların kirlenmesini de önemli rol oynuyor. Zira atık alım teknelerinin özellikle yüksek sezonlarda binleri bulan teknelere yetişmesi söz konusu bile değil. Bu durumda Göcek başta olmak üzere, kıymetli koy ve körfezlerin kirlenmesi kaçınılmaz oluyor. Bazı koylarda durum daha da vahim. Örneğin, Türkbükü Kesire mevkiinde Mayıs ayından Ekim ayına kadar hiç hareket etmeden 250’yi aşkın yat ve megayatın sabit olarak kaldığı biliniyor.
Amatör Denizci Ehliyeti alanların sayısı 2020 Mart ayında 765 bine erişti. Ulaştırma Bakanlığı hedefin 1 milyon olmasını amaçlıyor. Ancak teknesiz ve barınaksız ama en önemlisi niteliksiz amatör denizciliğin denizciliğe katkısını sorgulamamız gerekir. Sadece ehliyet sınavıyla denizci toplum yaratılamıyor.
BOTLARA MÜDAHALE GEREK
Başta da belirttiğim üzere, denizde yüksek sürat nedeniyle ölümlü kazalar yaşanıyor. Pek çok koy ve bükte 10 metre üstündeki intikal araçları (tender) çok yüksek süratlerle bölgede ciddi emniyetsiz durumlar yaratıyor. Kural tanımdan gerek kıyıda bağlı gerekse alargadaki teknelerin yanında 20-30 mil ile geçenler oluyor. Maalesef bu botlara müdahale eden yok. Kaptanlar ve tekne sahipleri misafirlerini yakındaki lüks restoranlara, barlara, eğlence yerlerine sabaha kadar getirip götürüyorlar. Kaldırdıkları deniz umurlarında bile değil. Kıyıdaki teknelerin kuzinelerinde ocakta kızgın yağ mı var, yemek mi veya teknede gece uyuyan istirahat eden mi var? Bu kara görgüsüzlerinin umurlarında bile değil? Gündüzleri kıyıda plajlarda verdikleri rahatsızlık cabası. Oysa koy içinde sürat 5 mili geçemeyeceğini gerek kaptan gerekse tekne sahibi bilmek zorunda. Bu koy ve büklerde ayrı bir sorun da tonoz konusu. Adeta denizden bedava para kazanan ve bu işi kanunsuz hukuksuz yapan bir sektör türemiş durumda. Denizin dibi ile sahibi devlettir. Tonoz üzerinden bir bağlama yeri tesis edilecekse bunun yönetimi devlette olmalıdır. Ancak kıyılarımızda olduğu gibi denizlerimiz de sahipsiz. Adeta vahşi batı kuralları geçerli.
Gece yüksek sürat yapan tender ve RIB kaptanlarına hatırlatalım: Gece karanlıkta seyir yapmak gündüz siste veya gece farsız otomobil kullanmak gibidir. Siste otoyolda önünüzü arkanızı görmeden 30 knot (54 km) sürat yapıyorsanız kaza gelir. Yüksek süratle geçerek etrafı rahatsız etmek de değerli dostum Edhem Dirvana’nın benzetmesi ile, büyük bir otelde gece gündüz her an otel odalarının kapısına vurup kaçmak gibidir. Neticede ne huzur ne istikrar kalır.
ACİLEN FAHRİ DENİZ EMNİYET MÜFETTİŞLİĞİ
Bu bahsettiğim sorunları ne Sahil Güvenlik ne de iç sularda Jandarma çözebilir. Tekne sayısının arttığı bu konjonktürde her vakaya sahil güvenlik botunun gelmesi veya ilgilenmesi beklenemez. Ancak kaza ve yaralanmalarda gelebilirler. O nedenle karadaki fahri trafik müfettişliği gibi denizde de “Fahri Deniz Emniyet Müfettişliği” acilen tesis edilmelidir. Bugün dijital teknoloji sayesinde her yaşanan olay ses ve görüntü ile kaydediliyor. GPS konumları her an temin ediliyor. Alo 158 hattı mevcut. Sınav ve mülakat ile yetkilendirilecek erdem ve tecrübe sahibi denizciler neden müfettiş yapılmaz? Neden bekleniyor? Sahil Güvenlik Komutanlığı bu konuda neden bir çalışmaya öncülük etmiyor? Varsa bilelim. Ancak yoksa gerekli yasal düzenlemeler yapılarak bu uygulama başlatılmalıdır. En azından bu şekilde karadan ipini koparan, kendini denizci zanneden GDO’lu tekne kaptanı ve sahiplerini caydırmak mümkün olur. Adresine yüklü bir ceza geldiğinde tekne sahibi kaptanını veya kusurlu olan kişileri en azından ikaz edebilecektir. Yoksa denizi kontrolsüz özgürlük, seviyesizlik ve kirletme alanı olarak kullanmaya devam edecekler.☸
1 comments