Asırlarca geri bırakılan Türk denizciliğinin Cumhuriyetin ilanı ile birlikte yeniden kurulması ve kalkınmasında şüphesiz en büyük pay ebedi Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’e aittir.
Atatürk, Cumhuriyet Donanması’nın gelişimi ve Türkiye’nin halkı ve devleti ile denizcileşme sürecinin stratejik çerçevesini dâhilere özgü öngörüsü ve entelektüel birikimiyle çizerken, Anadolu’da 10 asırdır var olan karasal odaklı devlet jeopolitiğini ilk kez denize çevirerek, gerek askeri alanda gerekse sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda denizi Türklerin hayatına sokmaya gayret sarf etmiştir.
Bu süreçte tek başınadır. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında da ABD’yi denizcileştiren Başkan Theodore Roosevelt’in yanında Amiral Mahan; Almanları denizcileştiren Kayzer II. Wilhelm’in yanında Amiral Von Tirpitz vardı. Atatürk yalnızdı. Ancak dehası, bilgi birikimi ve öngörüsü onun rehberiydi. Yoksa aşağıdaki cümleleri Karadeniz gezisinde Hamidiye kruvazörü seyir defterine nasıl yazabilirdi?
“…Hudutlarının mühim ve büyük aksamı deniz olan Türk Devleti’nin donanması da mühim ve büyük olmak gerektir. O zaman Türkiye Cumhuriyeti daha müsterih ve emin olacaktır. Mükemmel ve muktedir bir Türk Donanması’na malik olmak gayedir. Bunun başlangıç noktası, savaş gemisi tedarikinden evvel onları muvaffakıyetle sevk ve idareye muktedir kumandanlara, zabitlere, mütehassıslara malikiyettir…” (Hamidiye Kruvazörü Hatıra Defteri, 20 Eylül 1924)
Aynı gezide Hamidiye subaylarına söyledikleri onun gerçekçiliğinin ve ulusa güveninin işaret fişekleri değil midir?
“Dış pazarlardan satın alınan gemilerle donanma yapılamadığını siz de biliyorsunuz. Donanma sadece kıyıyı koruyacak bir kuvvet değil, bundan daha önemli olarak deniz yollarının güvenliğini sağlayacak bir kuvvettir. Anadolu’da yaşadıkça bu bakımdan ihtiyacımız daha büyüktür. Evvela çekirdek bir donanma tedarik etmekle yetinip, deniz sanayi ve ticaretimizi geliştirmeliyiz. Bundan sonra memleket sanayiinden fışkıracak donanmayı yapmak da kolay olacaktır. İlk beş senede kendimizi toplayıp devrimleri yaparız, ikinci beş senede dünyaya kendimizi tanıtırız. Üçüncü beş senede İngiliz kralına yurdumuzu ziyaret ettiririz.” (Kaynak: Rasim Ünlü, “Atatürk’ün Hamidiye Savaş Gemisi ile Karadeniz Seyahati (11-24 Eylül 1924)”, Altıncı Askeri Tarih Semineri Bildirileri II, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı yay., Ankara, 1999.)
BARIŞ VE HUZUR İÇİNDE
Vefatından bir yıl önce Türkiye’nin mavi uygarlık cephesindeki yerini alması gerektiğini şu konuşması ile haykırıyor, teorinin temellerini çatıyordu:
“Arkadaşlar! En güzel coğrafi vaziyette ve üç tarafı denizle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri denizci millet yetiştirmek kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten istifadeyi bilmeliyiz; denizciliği, Türkün büyük ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız.” (TBMM II. Dönem, II. Toplantı açılış yılı konuşması, 1 Kasım 1937)
Mustafa Kemal’in denizcileşmemiz için gösterdiği hedefi her yönü ile yakalayabilen yegâne devlet kurumu Cumhuriyet Donanması oldu. 15 Temmuz 2016’da açığa çıkan FETÖ militanları 2007 sonrası parlamento ve hükümetin gözü önünde başvurdukları her türlü ihanet ve iftira saldırılarına rağmen Deniz Kuvvetlerinin rotasını, kimyasını ve geleceğini bozamadı. Kimsenin bozamayacağından da şüpheniz olmasın. Dileriz Atatürk’ün temennileri sadece denizcileşmemiz için değil, bulunduğumuz bölgede ve Doğu âleminde barış ve istikrar için de gerçekleşir. 1933 yılında bir sabah Mısır Büyükelçisi’ne, Çankaya sırtlarından doğmakta olan güneşi göstererek söyledikleri ile bu temennisini bir kez daha hatırlatalım: “Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan, bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşları, şüphesiz ki ilerlemeye ve refaha yönelmiş olarak gerçekleşecektir. Bu milletler, bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen, bunları yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini, milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı alacaktır”. (Dünya Gazetesi, 20.12.1954)
Dileriz bu güzel coğrafya Atatürk’ün hayalindeki denizcileşme sürecini 21’inci yüzyılda tamamlar. Bu süreçte yakın doğu ve orta doğudaki komşularımızla kendi irademiz ve ulusal çıkarlarımız doğrultusunda barış ve huzur içinde yaşarız. Denizin sınır tanımayan birleştiriciliğini ve evrenselliğini gerek dış, gerekse iç politikada örnek alırız. ☸
1 comments