İSKENDERUN, AYAS, TARSUS, GÖRGÖS VE SİLİFKE KIYILARI

Kitab-ı Bahriye’nin Dümen Suyunda -56-

Türkiye Cumhuriyeti’nin, Kitab-ı Bahriye’de anlatılan, Akdeniz’deki en doğu sınırına vardık vesselam. 

“Bu fasıl Karaman kıyılarında Silifke kenarların beyan ider.”

Piri Reis’in peşinde Türkiye Cumhuriyeti’nin Akdeniz kıyılarını dolaştığımız bu seyirde Silifke’den sonra rotamızda Tarsus ve İskenderun var ama önce bakalım Reis Silifke’yi nasıl anlatmış, anlattığı yerler nerelermiş?

“Mezk’ûr Silifke derya kenarından yedi mil mikdar karaya, bir yüce yerde vaki’ olmuş bir kal’edür. Mezkûr kal’e şimdiki halde ma’murdur” diye anlatmaya başlar Reis, Silifke’yi ve kalesini. Silifke Kalesi bugün de sağlam olarak duran Kızkalesi’dir. Piri Reis, Kızkalesi’nin karşı kıyısındaki Silifke Burnu’nun altı mil uzaklıkta olduğunu yazar ve “Kefere tayifesi mezkûr buruna, Ponta Dilagaşa dirler. Bênam (Ünlü) burundur” der.

PONTA DİLAGAŞA KAHPE BURNU

Reis, Kıbrıs Adası’ndan Karaman kıyılarına geçmek istenirse, Silifke’den sonra Karaman Dağları’nın yüksek olduğunu söyler. Bu dağların batıda bittiği yerde Ponta Dilagaşa, Ak Liman’ın göründüğüne işaret eder. Ak Liman tarafının alçak olduğunu çünkü yüksek dağların uzaktan alçak göründüğünü yazar. Bundan sonrası biraz naziktir.

Piri Reis, “Ve ba’dehu mezkur Ponta Dilagaşa, Kahpe Burnu dimek olur. Ol burun kıbleye karşu bir ince, alçak kum burundur. Hem ucu sığdur” diye benim açımdan sıkıntılı bir cümle kurar. Öyle ya, “Dilagaşa” ne demek acaba? Reis bir de bu burna Kahpe Burnu dediklerini söylüyor! Yine iş dostum Kaptan Mario Campaner’e düştü. Bugünün İtalyancasında “kahpe” anlamına gelen “Cagna” uymuyordu. Neyse ki Mario, eski İtalyancadan -ki o tarihlerde buralarda Venediklilerin dolaştığını hep yazıyorum- “hayat kadını” anlamını taşıyan “bagascia” sözcüğünün buldu. Sorun çözülmüştü. Görünen o ki, Piri Reis “di bagascia”yı “dilagaşa” olarak not etmiş. Bence akla yakın. Üzerinde bu kadar durduğumuz, Ponta Dilagaşa bugün haritalarda, “İncekum Burnu” olarak kayıtlıdır. 

TAŞUCU, USKUVİ PURVİNSALU VE KÜSÜRE ADASI

Reis bu burnun altı mil kadar karayel tarafında, Aya Tadora denen hoş bir liman olduğunu, Türklerin bu limana Ak Liman dediklerini, o limanın ağzından dışarıda, Aya Tadora’nın harap bir kalesinin bulunduğunu yazar. Ak Liman, geçmişte Holmi adıyla bilinen, tarih kaynaklarında, Viran Şehir olarak geçen, Ağa Limanı’dır. Aya Tadora ise, bugün Taşucu dediğimiz yerdir. Piri Reis, Aya Tadora (Taşucu) Kalesi’nin lodos tarafında, keşişlemeye karşı akan bir akarsu bulunduğunu söyler ve “mezkûr suyu günbatısı tarafına dolaşdukda Uskuvi Purvinsalu dirler bir ada vardur” diye devam eder.

Adının İtalyanca “Provinciale-Taşra” sözcüğünden geldiği anlaşılan bu ada, Taşucu Körfezi’nin batı kıyısındaki, Dana Adası’dır. Piri Reis bu adanın karayel tarafında bir taş olduğunu, bu taşın su üstünde göründüğünü, adanın kıyıdan iki mil uzaklıkta olduğunu, orada sarnıçların bulunduğunu anlatır. Sarnıçlarda içecek su olduğunu, buraya gelen gemilerin, palamarı Dana Adası’na bağladıklarını, demiri ise yıldız tarafında, sekiz kulaç suya atıp, yattıklarını söyler. “Ve eğer kenara yakın olan Küsüre Adası’na varurlarsa, ol dahi eyü limandur. Kenarı hep küsüre daşıdur” der. Reis’in küsüre taşı dediği, “biley taşı”dır. Küsüre Adası kıyıya yakın Kösrelik Adası veya Ovacık Adası olarak da bilinen adadır. 

M.Ö. 7. yüzyılda bir Yunan ticaret kolonisi olan Silifke’nin adı, kurucusu Seleukos Nicator’dan gelir. Nicator kenti M.Ö. 3. yüzyılda, eski Holmi kenti yakınında kurmuş ve Holmi halkını yeni kente yerleştirmiştir. Kent önce Konya Selçuklularının, daha sonra Karamanoğulları’nın, nihayet 1471’de Osmanlıların eline geçmiştir.  

Silifke tarihi eserler yönünden zengin bir yerdir ama Piri Reis onlarla, hatta Kızkalesi’nin acıklı hikâyesiyle de ilgilenmez. Kaleleri görüp not ettikten sonra Silifke faslını da hep yaptığı gibi, “Mezkûr limandan -Küsüre Adası Limanı- Beş Parmak, on mildür, lodos üzerine, şöyle malum oluna vesselam” diyerek bitirir.   

“BU FASIL TARSUS VE GÖRGÖS KENARLARIN BEYAN İDER”

Mezkûr Tarsus deniz kenarından üç mil mikdar karada, bir ovada vâk’i olmuş bir kasabadur. Ol kasabanun önünden bir su akur. Mezkûr suya sandallar girür, diyerek anlatmaya başlar Piri Reis, günümüzde İçel-Mersin olarak bilinen ilimizin Tarsus kasabasını. Bu ırmağın denize döküldüğü yerde bir kule (birgos) olduğunu, gemilerin bu kulenin karşısında, altı kulaç suda demir atıp öyle yattıklarını yazar. Reis’in sözünü etiği ırmak, Tarsus Çayı’dır. Seyhan Nehri’ne yaklaştığında batıya döner ve biraz ileride Akdeniz’e kavuşur. 

TARSUS ÇAYI: CYNDOS

Antik Çağ’da Kilikya halkı Tarsus Çayı’na “Cyndos” diyordu. Cydnos mitolojide nehir tanrısının adıdır. Cydnos için Azra Erhat, “Kilikya’da bugün Tarsus Çayı diye bilinen ırmağın tanrısı, ana tarafından Lapetos’un torunu sayılır. Cydnos, oğlu Parthenios doğunca, Cydnos Irmağı’nın denize döküldüğü yerde bir kent kurup, ona Parthenia demiştir. Burası da bugünkü Tarsus’tur” der.

Ksenophon’dan sonraki antik yazarlar, Cydnos Çayı’nın kentin ortasından geçtiğini yazıyorlar. Amasyalı yurttaşımız Strabon ise Cydnos’un, gymnasium’un yanından geçtiğini, önce Regma Gölü’ne döküldüğünü, burasının Tarsus’un limanı olduğunu, orada gemi tezgâhları ile ticarethanelerin bulunduğunu söyler. Günümüzde de liman etrafında ve liman ile Tarsus arasındaki alanda yerleşim olduğunu gösteren izler vardır. Gemilerin Cydnos’tan, Tarsus’a kadar gelebildikleri birçok yazar tarafından belirtilir. Tarihçi Plutarkhos da, Kleopatra’nın filosu ile gelip, Tarsus’ta, Antonius’u ziyaret ettiğini yazar. Piri Reis de Kitab-ı Bahriye’deki bu fasılda, aradan onca yüzyıl geçmesine karşın, Tarsus’un önünden akan ırmağa kayıkların girdiğini söyler. Çizdiği Tarsus portolan haritasındaki Tarsus Limanı, Strabon’un söylediği Regna Gölü olmalıdır.   

GÖRGÖS, ERDEMLİ

“Görgös harap bir kaledir. Bu kalenin önünde bir limanı vardır. Limanın iki tarafında da harap binalar bulunmaktadır. O limanın karşısında bir de küçük ada vardır. Bu küçük adacığın üzerinde de harap bir kale bulunur” diye devam eder Reis. Görgös Limanı’na gelmek istenirse, gemilerin o küçük adayı sol tarafa (iskeleye) alıp, ada ile kalenin arasına demir atmalarını, palamarı da küçük adaya bağlamalarını önerir. Demiri poyraz yönünde, on kulaç suya atıp, öyle yatmalarını söyler. 

Görgös’ün, bugün Erdemli diye bildiğimiz ilçemizin tarihçesinde adı geçen ve tarihi M.Ö. 4. yüzyıla kadar giden, Korykos Kalesi ve yerleşim yeri olduğu anlaşılıyor. Heredot bu kenti, Gorges adlı Kıbrıslı bir prensin kurduğunu yazıyor. 

“Ve eğer ol adacuğun boğazından geçerlerse, derinliği onyedi karışdur. Ve mezkûr Görgös kal’esi’nün nişanı budur kim, ol kal’enün üstü büyük dağdur. Ve ba’dehu Görgös’den Silifke on iki mildür. Şöyle ma’lûm oluna vesselam” diye de bağlar sözünü. Biz de artık, hazır hafif karayel de eserken, yelkenleri fora edip, İskenderun’a rota tutalım ve kısmetse, Kitab-ı Bahriye’nin Akdeniz kıyılarımızı anlatan bölümlerini tamamlayalım.     

“BU FASIL İSKENDERUN CANİBİN VE DAHİ AYAS KENARLARIN BEYAN İDER”

iskenderun bir alçak burunun üzerinde bir harab kal’edür. Ol Kal’enün önü, günbatısı-lodos ve kıble rüzigarlara eyü yatakdur, diye söze giren Piri Reis ve “Ancak iki tarafa da demir atıp, yatarlar, Gemilerin yattığı yer on kulaç derinliktedir. Fakat bu alçak burundan bir mil kadar açıktan yürüsünler; çünkü o burunun ucu sığlıktır” diyerek devam eder. İskenderun 2011 yılından bu yana izlenen Suriye politikası sonucunda bugün Suriyeli göçmenlerin neredeyse nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu, son depremde çok zarar gören, henüz naaşı bile bulunamayan, meslektaşım Büyükelçi Devrim Öztürk’ü yutan (Işıklar içinde uyusun.) Hatay ilimize bağlı, kendi adını taşıyan körfezin ucundaki kentimizdir. 

PADİŞAH BU, NE İSTERSE YAPAR!

Piri Reis, “Ve ba’dehû mezkûr İskenderun’dan Ayas oniki mildür. Ayas Kal’esin, Merhum ve Mağfûr (Tanrının günahlarını bağışladığı kişi) Sultan Bayezid Han, Mısırlı elinden alub harab eylemişdür” dediğine göre, Sultan II. Bayezid’in Ayas Kalesi’ni Memlûklardan aldığı ve yıktığı anlaşılıyor. Haydi almasını anladık da neden yıkmış acaba? Padişah bu! Ne isterse yapar! Kim karışır? Belki de canı kale yıkmak istemiştir. Ben ne bileyim? 

AYAS KALESİ, YUMURTALIK 

Reis, Ayas Kalesi’nin önünde küçük bir adacık bulunduğunu, o adacığın boğazında iki kulaç su olduğunu, burada küçük gemiciklerin yattığını, büyük gemilerin, adanın dışında yattıklarını, palamarı da o küçük adaya bağladıklarını, demiri de gündoğusu üzerine, altı kulaç suya attıklarını anlatır. Ayas Kalesi dediği yer, bugün Adana ilimize bağlı Yumurtalık ilçesidir. Önünde, Türkiye’nin belli başlı lagünlerinden biri olan, Yumurtalık Lagünü vardır. Yıllar önce İskender Aruoba ile onun yaptığı bir “hovercraft”ı parçalar halinde alıp Yumurtalık Lagünü’ne gitmiştik. Hovercraft’ı kıyıda monte edip lagüne indirdikten sonra, baştan beri uzaktan bizi gözleyen kaçak avcıları yakalamıştık. Adamların yüzlerindeki şaşkın ifadeyi şimdi bile anımsadıkça gülüyorum. Bazı kaçak avcılar da hovercraft’ı suda görünce tüfeklerini atıp kaçmışlardı da tüfekleri sudan toplamıştık.  

Ayas, Antik Çağ’ın Aigai veya Aegai diye bilinen kentidir. Venedikliler “Aiazza”, Araplar ise “Ayas” derlerdi. Bugün adı Yumurtalık olan ilçe, petrol dolum tesisleri nedeniyle önemlidir ancak biz denizciler için pek de makbul bir yer değildir. 

KAZIK LİMANI PORTO MELUN 

Piri Reis, “Ayas’dan beri -ön tarafında- Kazık Limanı dirler bir yatak vardur. Ol yatakdan beri Cihan Suyu’dur. Cihan Suyu’nun beri yanında, Od Kal’esi dirler, denize karşı bir yüce yirde bir harab kal’e vardur. Ol kal’enin altında, ya’ni lodos tarafında bir adacuk var. Ol adacuğa, Porto Melun dirler. Küçük gemicükler mezkûr adacukla kenar arasına girürler. Andan içeri Adana Suyu’dur. Büyük sudur. Adana Kal’esinün önüne uğrar, gelür denize koyulur” der. Sözünü ettiği Kazık Limanı, Ceyhan Nehri’nin denize döküldüğü yerle Ayas (Yumurtalık) arasında bulunan, eski küçük limandır. Cihan Suyu ise Adana’nın doğusunda İskenderun Körfezi’ne dökülen Ceyhan Nehri’dir. Od Kalesi Ceyhan ile Seyhan Nehirlerinin denize döküldükleri yer arasında, kıyıda küçük bir kaledir. Porto Melun, Ceyhan Nehri’nin denize döküldüğü yerde bulunan, El-Mellun (Mlun) Limanı’dır. Bugün burada Biberi Köyü vardır Adana Suyu, Seyhan Nehri’dir. Adana Kalesi de Çukurova’nın en büyük kenti Adana’nın eski kalesidir. Adana, Pers, İskender, Roma ve Bizans dönemlerinin hepsinde önemli bir kent olmayı sürdürmüştür. Tarihi eserler açısından, bütün Akdeniz kentlerimiz gibi Adana da özel bir yere sahiptir.

“Şöylece mülahaza oluna vesselâm.”     

Bu üç fasılla, 2013 yılından beri, “Piri Reis Kitab-ı Bahriye’nin Dümen Suyunda Projesi”nin peşinde, Ege ve Akdeniz’de sürdürdüğümüz seyirlerin, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Kitab-ı Bahriye’de anlatılan Akdeniz’deki en doğu sınırına geldik. Kıbrıs, Girit, Güney Kiklatlar’da bir iki ada ile Yunanistan’ın doğu kıyılarını da önümüzdeki aylarda tamamlamayı planlıyoruz. Böylece Kitab-ı Bahriye’nin beşte dördünü yeniden yazmış olacağız. Ortadoğu ile Kuzey Afrika kıyıları bugünkü koşullarda sıkıntılı. Böyle bilinsin vesselam.☸

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.