New York’ta bir yelkenci SERDAR İLHAN

ABD’de Türkiye’nin ve Türk müziğinin tanıtılmasına katkı sağlayan organizatör Serdar İlhan’la İstanbul’da buluştuk. New York’ta yaşayan iş adamıyla başka sularda yelken yapmayı konuştuk.

New York’ta yaşayan ünlü organizatör Serdar İlhan’la geçen ay bir İstanbul seyahati esnasında buluştuk. Son derece stresli bir işe sahip ama bir o kadar da sakin bir mizacı var. İlhan’ın New York’taki 12 yıllık Drom adlı mekânı hem restoran hem canlı müzik yapılan bar olarak hizmet veriyor. ABD turnelerini organize ettiği Türk sanatçılar, gitmişken mutlaka Drom’da da sahne alıyor. Senede 800 konser düzenleyen İlhan, yoğun temposunda kendi deyişiyle “ilaç gibi” bir kaçış bulmuş kendine. Çalışma şekline istinaden yogaya başlamasını önerenlere “Benim meditasyonum yelken” diyor. İlhan’ın deniz ve tekne tutkusunu bu sene 16 Haziran’da gerçekleştirilecek The Transat New York Vendee’nin (Les Sables d’Olonne) açılış partisini Drom’a aldırmasından da anlayabiliriz. Ayrıca Drom’da zaman zaman bilim adamları konuşuyor ve sualtı belgesellerine hayranlık duyduğumuz okyanus uzmanı Jacques-Yves (Kaptan) Cousteau’nun torunu Fabien de bir keresinde sahneye çıkmış. Serdar İlhan’dan New York’ta süren tekne yaşamını dinliyoruz…

1975 YAPIMI ERICSON İLE BAŞLANGIÇ

Yelkene nasıl başladınız?

Türkiye’ye geldiğimde yelken tatili yaptıkça ve kaptanlardan da sürekli bir şeyler kapmaya çalıştığımı fark edince, en sonunda artık bu işe ciddi ciddi vakit ayırmaya karar verdim. Beş ya da altı yıl önceydi, avukatımla beraber New York’ta bir kulüpten ders almaya başladık. 27 feet’lik bir teknede Özgürlük Heykeli’nin etrafında antrenman yapıyorduk.

Kendi teknenizi ne zaman aldınız?

Kursun ilk etabını tamamladığım esnada bir yakınım motoryattan yelkenliye geçmeye karar verdi ve Güney Fransa’dan Jeanneau 54 aldı. Onu oradan Marmaris’e götürmeye biri kaptan altı kişi gittik. Benim amacım, uzun süre suda kalıp kendimi tartmaktı. 13 gün süren yolculukta öyle güzel manzaralar gördüm, doğaya o kadar hayran kaldım ki New York’a dönünce bir arkadaşımla 1975 yapımı ikinci el bir Ericson 32 aldık.

Nereye bağladınız?

Önce Port Washington Marina’ya bağlamıştık, Long Island’ın güneyinde okyanusa çıkmadan dolaşıyorduk. Son zamanlarımızda Bronx’ta, City Island’a geçmiştik. Ben buraya gelmeden de teknemizi sattık. Döndüğümde 38 feet’lik bir tekne alacağız yine beraber, iyi bir ikiliyiz. Artık açık deniz seyirlerinin hayalini kuruyoruz. Martha’s Vineyard’a ya da Newport’a gitmek istiyoruz.

YELKENİ KORKULARIYLA SEVİYORUZ

Yoğun iş temponuz içinde tekneye yeterince vakit ayırabiliyor musunuz?

Manhattan’da yaşayan biri olarak şuna inanıyorum: Orada, “Araba almayayım, gerekirse kiralarım” dersiniz ama kiralamazsınız. Tekne almasaydım onu da kiralamayacaktım. Ancak tatilden tatile kaptanlı teknelerde tatil yapmaya devam edecektim ya da yine arkadaşlarımın teknelerine gidecektim. Fırtınaya hiç yakalanmayacak, bir yerlere çarpmayacak ve hiç öğrenemeyecektim. Hem standart insanlar senede yaklaşık dokuz kez çıkıyormuş tekneyle, onun için en iyi tekne arkadaşlarınınki. Ama biz ayda üç kere sudayız.

Fransa’dan yolculuğunuzda başınıza kötü bir şey gelmiş miydi?

46 saat sonunda ilk durak Korsika’ydı. Hayatımda görmediğim tekneleri orada gördüm. Sonra 36 saatte Sicilya’nın ikinci büyük adası Salina’ya ulaştık. Akdeniz durgundu, bazen göl gibi oluyordu. İyon Denizi de güzeldi fakat Korint Kanalı’ndan çıkınca, Ege’nin hırçınlığıyla tanıştık. Barcıyım diye gece nöbetleri kaptanla beraber bendeydi. Sabaha karşı bir anda hava bir değişti, koca tekne nasıl sallanıyor! Bir iniyoruz bir çıkıyoruz, bir denizi, bir havayı görüyoruz. Derken tekne sallanmayı bıraktı, havalandı sanki. Sonra garip bir ses duymaya başladık.

Serifos civarı mıydı yoksa?

Evet! Uyuyanlar kalkıp içeriden çıktılar korkudan. Neyse ki yakındık Serifos’a. Aksilik, sıfır teknenin mandarı koptu marinaya girerken. Kaptan rüzgâra döndü, ben koştum ön yelkeni sarmaya. Tekne döner dönmez önden aldık dalgayı, sırılsıklam oldum. Marinaya girdiğimizde hâlâ sallanıyorduk. Ürkmüştük ama yelkeni biraz da korkularıyla sevmiyor muyuz?

DENİZ ÇEKİLMESİ

Bize biraz New York’ta yelken yapmaktan bahseder misiniz?

Güzel yanı etrafın yemyeşil olması. Sonra esprili oluyor, birbirine gösteriyorsun, bak bu Billy Joel’in evi falan diye. Kötü yanı ise med cezir… Bir gün gezdik eğlendik; akşamüzeri Port Washington’a tekrar girişimize 50 metre kala durdu tekne. “Nasıl gitmez, motor da çalışıyor üstelik” derken meğer salma kuma saplanmış. Sahili aradık, “Bu saatte niye geliyorsunuz?” dediler. Bize kimse söylememişti saatleri, o kadar alışıklar ki herkes biliyor sanıyorlar. Bekledik, akşam 11’de su yükselince kurtulduk. Başka bir sefer de suyun çekilmesinden yarım saat önce marinaya dönmeyi denedik. Yine oturduk karaya. En az bir saatmiş.  

New York’la Türkiye’yi kıyaslamamız gerekse…

New York’ta yelken yapmak büyük bir olay değil. Boston’da da öyle, yaşam biçimi çünkü. Herkes eski denizci ve etrafta hep eski tekneler var. ABD yapımı 70-80 model Ericson ve Pearson’larla dolu ortalık, Avrupalı tekne çok az. Türkiye’deyse tekneler yepyeni. Denizleri kıyaslarsak, oranın tadı pek yok. Long Island’ın güneyinde insanlar yüzüyor ama Ege’yi bilince bizim canımız çekmiyor açıkçası.

Tekne size ne öğretti?

City Island’tayken bir kaptandan navigasyon dersi almıştık. Kaptanlar evlerinde böyle dersler veriyorlar. Teknemizin nerede olduğunu sormuştu. City Island Yacht Club dediğimizde oradaki kayalığı söylemişti. “İyi uyarı yok. Hep dikkat etmelisiniz, açıktan geçmelisiniz” diye uyarmıştı. Bir gün üç kişi yelken yapıyorduk. O zaman deniz çekilmesi yok ama bir arkadaşımız hava kararmadan dönmemizi istemişti. Bir an önce gideceğiz diye kaptanın dediği kayalıklara ucundan da olsa vurduk. Motor durdu o an, neyse tekrar çalıştı uzamadı. Böylece şunu anlıyorsun: Denizde bir kural varsa uyacaksın. Gidersin gibi gözükse de olmuyor. Deniz düşünmeden, önlemini almadan yapılacak iş değil. Bazı şeyler var yapmaman gereken, yapmayacaksın onları. Mesela iskotalar hep neta olmalı, havuzlukta birikmemeli, karışık bırakırsan kesin bu bir noktada önüne çıkar.

Serdar İlhan, yelken sohbetimizi tamamladıktan sonra işinin başına dönüyor. Heyecanı da büyük. Zira Zülfü Livaneli ile ”Rumi Suite-The Eternal Day” eserinin 28 Şubat-1 Mart’ta Drom’da yapılacak dünya prömiyeri ve Cem Yılmaz’la ABD turnesi hakkında görüşmek için İstanbul’da. Bir yandan da Drom’un Washtington, Boston ve Los Angeles’ta da şubelerini açmak için yatırımcılarla görüşüyor. İlhan’ın bu yüksek temposu insana ister istemez, yelkene daha çok zaman ayırmak istediğini düşündürüyor…☸

1 comment

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.