Çay, dünyada sudan sonra en çok tüketilen içecek. Küresel olarak, 24 milyon dönüm arazi çay üretimine ayrılmış. Üretimde ilk beş ülke içinde Türkiye de yer alıyor. Son zamanlarda ise Hindistan, Sri Lanka ve Çin’in güneybatı bölgesinde çay hasatlarında sorun yaşanıyor. Değişen yağış paternleri çayın lezzetini ve sağlığı ile ilişkili etmenleri bozuyor.
Birçoğumuz için belki de en güzel ay, Nisan. Nisanla beraber baharın da resmi startı verildi, doğada renk cümbüşü başlıyor, hele İstanbul’da o erguvanlar açmaya başlasın, birçoğumuzun keyiften ağızlarımız kulaklarımıza varacaktır. Bir de Boğaz’ı gören bir yerden, tavşan kanı bir çay yudumlayarak keyif yapmak, of be… Nasıl, önerime katılıyor musunuz? Boğaz’da tavşan kanı çay güzel olmaz mı? Çay sever misiniz? “Dünyada çay üretiminde beşinci sırada yer alan bir ülkenin evlatlarına bu soru sorulur mu?” diyeceksiniz. Ben de “haklısınız” diyeceğim. “Paradan sonra en büyük icat” sözü vardır ya, çay da o misal dünyada sudan sonra en çok tüketilen içecek. Bunu ben söylemiyorum, belgeyle konuşuyorum, bilimsel araştırmalar bunu gösteriyor. Tabii bu talebi karşılamak için üretimin de güçlü olması lazım, bu yüzdendir ki küresel olarak, 24 milyon dönüm arazi çay üretimine ayrılmış. Ve üretimde ilk beş ülke içinde Türkiye de yer alıyor. Çin, Hindistan, Sri Lanka, Kenya ve ardından Türkiye geliyor. “Eee Bünyamin sadede gel, nedir konu?” diyorsanız siz kendinize bir çay koyun, ben de konuya gireyim. Sizce ben bu konuyu nereye bağlarım? Tebrikler, evet iklim değişikliğine. Bu sefer hedefte çay-kahve var, yani muhabbet var.
Çayın kalitesi değişiyor
Çayınızı, kahvenizi aldıysanız daha ayrıntılı konuşmaya başlayalım. Dünya çay ihtiyacının üçte birini karşılayan Hindistan’da son zamanlarda çay hasatlarında sorun yaşanıyor. Sadece Hindistan değil, Sri Lanka’da ve Çin’in güneybatı bölgesindeki çay yetiştirme alanlarında da çayın kalitesinin değiştiği gözleniyor. Yapılan araştırmalarda ortaya çıkan sonuç şu: Değişen yağış paternleri çayın lezzetini ve sağlığı ile ilişkili etmenleri bozuyor. Nasıl mı? İklim değişikliği nedeniyle yağış paternleri değişiyor. Yani yağışların düştüğü yer, gelme zamanı, sıklığı ve şiddeti değişiyor. Yağışın toplam miktarında çok fazla değişim olmasa da şiddetli yağışlar ve sıra dışı kuraklıklar arttığı için, yani yağışlar toplanıp toplanıp geldiği için bitkinin kimyasal yapısında ve tadında değişim oluyor. Yapılan araştırmalar çaydaki bazı önemli antioksidanların, yağış paternlerine dayanarak yüzde 50 oranında düşüp yükseldiğini gösteriyor. Burayı şöyle açalım; çayın faydalarından ve zararlarından hep bahsedilir. Burada faydalı kısmında azalma oluyor, çayın kalp, diyabet, kanser gibi hastalıklara karşı koruyucu olan kısımlarında kayıplar olabiliyor. Bazı çiftçiler muson zamanında yetişen çayın kalitesinin düştüğünü görünce muson sezonu dışında yetişen çayları ekmeye başlamış.
Kahve de nasibini alacak
Artan sıcaklıklardan nasibini alacak bir diğer önemli bitki ise kahve. Sıcaklığa çok duyarlı olan kahve bitkisinin maalesef gelecek yıllarda üretim alanının daralması bekleniyor. “Ben her sabah bir Türk kahvesi içmeden rahat edemem” ya da “bir fincan filtre kahve içmeden kafam çalışmaz, açılamam” diyenler, beni daha dikkatli dinleyin. Yabani Arabica kahve bitkisinin 2080’e kadar yok olma ihtimalinin olduğunu araştırmalar ortaya koyuyor. Dolayısıyla yabani olmayan kahve de genetik olarak savunmasız kalabilecek. Dünyanın önde gelen kahvelerinden ve Türk kahvesinin yapıldığı kahvelerden biri. Niçin bu kahve türü risk altında, çünkü iklim değişimine çok duyarlı, zira dar bir sıcaklık aralığında yetişiyor, ufak bir dalgalanış kahve üzerinde hayati etki yapıyor. Bir de kahve üretim bölgelerinin risk altında olması durumu var. Daralan üretim alanı nedeniyle fiyatların da yükselmesi kaçınılmaz olacaktır tabii, yani “Akşam ne yapıyorsun? Bir çay-kahve içelim mi?” teklifleri azalabilir. Espri bir yana bu işin ticari yönü gibi istihdam yönü de var. Uluslararası Kahve Organizasyonu’na göre kahve endüstrisi 26 milyon insana istihdam sağlıyor.
Şarabın tadı kaçacak
İklim değişikliğinden etkilenen bir başka tür ise şaraplık üzümler. Küresel ısınma nedeniyle kırmızı şarap üretiminde kullanılan “pinot noir” ve beyaz şarap üretiminde kullanılan “chardonnay” üzümlerinin olgunlaşma zamanı değişiyor. Yani üzümler artık eskiye göre daha erken olgunlaşıyor, bu durum da çiftçinin üzüm hasadı zamanını hesaplamasını zorlaştırıyor. Şarap için çok önemli bir faktör var: Asidite. Üzümler olgunlaştıkça şeker içeriği artar ve asiditesi düşer. Bu nedenle şarap üreticileri şeker ve asit arasındaki oranın en uygun seviyede olduğu zamanlarda meyvenin hasat edilmesini amaçlar. Erken olgunlaşan meyvenin hasat edilmesi için uygun zamanı kestirmek, son yıllarda zorlaşmaya başladı. Bu aynı zamanda rekolteye de yansıyacaktır. Aynı zamanda meyveler erken olgunlaşınca şarabın sadece tadı değil, rengi de farklılaşıyor. Böyle giderse Fransa, İspanya ve İtalya’daki şarapların tadı değişecek, İngiltere ve İskoçya gibi yerlerde ise normalde soğuk iklimlerde yetişen üzümler varken artık yukarıda bahsettiğim “pinot noir” ve “chardonnay” gibi çeşitler yer alacak.
Yazının şarap kısmı bilgilendirme üzerine, ben konunun daha çok çay ve kahve kısmıyla ilgileniyorum, zira alkol kullanmıyorum, kullanmamanızı öneriyorum. Sansür için ekranlardaki görüntülerin bozulması gibi değil, gerçekten diyorum. Gerçi iklim için de tüm dünyada o kadar şey deniyor ama kim dinliyor. 🙂 Neyse ben söylemiş olayım da.
Nerede kalmıştık? Çay kahve diyorduk, anlayacağınız iklim değişikliği artık bardaklarımızda. Değiştirdiğimiz iklim; kalitesi düşmüş, çeşitliliği azalmış, fiyatı artmış yiyecek ve içecekler olarak bize geri dönüyor. Ne yapacağız, hep söylüyorum, doğal yaşayacağız ve en alt seviyeden doğaya müdahil olacağız, yani bir kişi gibi yaşayıp, bir kişi gibi tüketeceğiz.
Gelecek ay buluşalım, yine bu civarda olacağım. ☸