GÖKOVA ÖREN MARİNA Tebdilimekân

Kelebek Gökova’ya dönüyor. Her şeyde olduğu gibi marinaların bağlama fiyatlarındaki zıplama, tsunami gibi üç misli yükselince, benim gibi ayak ve yorgan orantısı önemli olanlar bu tsunamiyi daha az zararla atlatabilmek için altından kalkabileceği bir yer bulma, kimimiz de satıp meydandan çekilme çabasında. 

Geçirdiğimiz tsunamide Teos Marina’da teknedeydim. Hasar olmaması için bütün gece kendimizi korumaya çalıştık ve sabah fırsat bulduğumda kaostan kaçıp Kuşadası’na sığınmıştık. Bu seferki tsunamiden kurtuluş yok, hiç değilse denizdeki hayatımızı devam ettirebilmek için yaptığım araştırma sonu Kelebek için bulabildiğim en uygun limanın Ören Marina olduğuna karar verdim. Aslında yatçının sanki seçeneği varmış da yer beğeniyormuş gibi oldu ama öyle bir lüksümüz yok. Bütün marinalar, barınaklar dolu. Zaten fiyatların çıldırmasının nedeni de her alanda çivisi çıkmış piyasadaki bu arz talep dengesinin bozukluğu.

Ağlamak stilim değil veya öyle olmamaya çalışıyorum. Kelebek’in değerini veren olursa satacağım, olmazsa kemeri bir tık daha sıkıp yazın tadını çıkaracağım. Bardağın dolu tarafına baktığımda, değişikliğin içinde barınan artılar da var: 

a) Ulaşım, eve daha yakınım.

b) Eve yakın olduğum kadar, marinanın sloganında kullandığı gibi “cennetin” Gökova’nın kapısında olacağım. 

ALLAH’A ISMARLADIK TEOS

Günlerdir esen lodosun bir ara vermesini bekliyorum, iki gün sonra üç günlük bir ara verecek. Taşlar yerine oturuyor, arkadaşım İlknur da Foça’ya gidecek, beni Kelebek’e bıraktı, ben seyre hazırlarken o da işlerini halledip gel deyince gelecek. Mevsim değişikliğinde zırt pırt değişen havanın raporu bu sefer sözünde duracak gibi, güney rüzgârı yavaşladı, yarın kuzeye dönecek ama hafif. Yük, “Mr. Volvo”nun sırtında olacak. Hemen pompanın yazdığı fişe bakmak ne kadar acıklı olsa da mazotu doldurdum, Teos da son bir kıyak yaptı, dalgıç pervaneyi temizledi. Burada neredeyse marinadan yelkenle çıkacak kadar mazotun yağını çıkarıyor, koylara 2-3 knot sürüne sürüne gidiyorsam da üç gün sonra tekrar “Bay Lodos” teşrif edecek, oyalanacak lüksüm yok. Üç yıl önce Bodrum’dan Kelebek’e kucak açan Teos Marina’ya gelirken de tersine lodos bekliyordum. O zaman lodosun önüne oturup 14 saatte varmıştık. Bu sefer mesafe biraz daha uzun, Ören Marina’ya gidiyoruz.

Bodrum Marina bizi misafir etmeyi bırakınca Teos davet etmişti, şimdi orası da misafirliğimizi yeterli görünce, ayağımı yorganın içinde tutabilmek için yine yol göründü. Defalarca tekrarladığım gibi bize bir şey vermek zorunda olmayan, kendi istekleriyle davet eden Bodrum Milta ve Teos Marina’ya da teşekkür ederim. “Börekistan”dan son böreklerimi ve biraz kumanya aldım, İlknur da hazırız deyince yola çıkabiliriz. Şimdi yer değiştireceğiz ya, satılıkta olan Kelebek’i görmek isteyenler arıyor inadına, son gün seyri beraber yapacağım İlknur’u beklerken pat diye gelen bir ziyaretçiyi aradan çıkardım.

BİSMİLLAH FORA

Sabah kalkış saatini kargaların kahvaltı saatine kurdum, ilk gün Dilek Boğazı’nı geçmeye niyetim var.

Güneye de kuzeye de seyirlerde Ege kıyımız bize bir sürü sığınacak liman veriyor. Özellikle hâkim rüzgâr olan meltem yerleştiğinde kuzeye kapalı demir yerleri bizi bağrına basar. Ege’de akıntı bizim kıyıdan kuzeye çıkar, Yunan kıyısından güneye inerek Akdeniz’in akıntı dairesine katılır. Akıntı Afrika kıyısından doğuya giderken, Avrupa kıyısından batıya, Cebelitarık’a giderek dairesini tamamlar. Ege, Adriyatik gibi kollarda saat yelkovanı aksine anaforlar yapar. Bu akıntı dar boğazlar dışında hesaba alınacak kadar güçlü değil, yalnız boğazlarda, örneğin Dilek Boğazı gibi yerlerde, kontra olan kuzeyli rüzgâr sert olursa kendini hesaba kattırır. Kelebek’i Teos’a götürürken lodos akıntı iş birliğine oturmuş boğazı geçerken hızımız 9.5 knot’a yükselmişti ki 3 knot akıntı demek. Şimdi durum aleyhimize olacak. Burada edindiğimiz güzel dostlara vedadan sonra, sabahın köründe marinadan palamarı çözdük. Beklediğim gibi 0 rüzgârla, gri bir havada üç yıl önce geldiğimiz marinayı terk edip temiz pervanemizle mazota fazla yüklenmeden 6 knot süratle Kuşadası Körfezi’ne doğru rotamıza oturduk. Dilek Boğazı’na direkt rota Yunan sularından geçer, ara sıra Ege’de sular ısındıkça Yunan Sahil Güvenlik botu nöbettedir. Ben geçerken her seferinde kestirme geçtim bu sulardan, hiç rahatsız edilmedim. Yine öyle oldu, (en büyük tehlike telefon şirketleri size roaming tarifesi yüklemek için pusuda beklerler, yurt dışı aramalara kapalı olduğunuza emin olun).

Dilek Boğazı’ndan geçtikten sonra, Dip Burnu’nda sanki bizim için yerleştirilmiş Tavşan, Su ve Sandal adalarının rüzgâra göre bir yanında uygun demir yeri bulabilirsiniz. Tavşan’ın kuzeyinde İlknur bulduğu kumluğun üstüne demiri bıraktı, rüzgâr hafif güneybatı, derken batıya döndü. 

Düne kadar esen lodostan kalan ölü dalga artıkları rüzgâr batıya dönünce rahatsız etmeye başlayınca karanlık basmadan adanın güneyinden dolaşıp arkasına saklandık. Artık İlknur’un hazırladığı yemeğimizi beklerken, birer küçük içkiyle güneşi batırabiliriz.

Lodos gelmeden durmayıp Bodrum Yarımadasını dönmek istiyorum, sonra benim mahalledeyiz, demirleyecek çok yer var. İlknur için sabah 07.00’de yola düzülmek ideal saat değilse de bana katlanıyor. Bugün gidebildiğimiz kadar gideceğiz. Benim favori demir yerlerimden biri olan Pabuç Bükü’ne kadar bastırıyorum. Yarın güneş gri göğü yırtıp ortaya çıkacak, Kelebek’te isyan çıkmadan bir gün burada yatacağız. Sabah yine erken çıkmak zorundayız, bu sefer yolumuz kısa ama bu sefer de otobüse yetişmek için öğlene varmalıyız. İlknur’un önünde uzunca bir kara yolculuğu var. Seyir için geldiği Foça’ya dönecek. 

Programlı geliş gidişleri sevmem. Amerika’dayken kışları o zamanki Kelebek III’le Karayip’e inerdim, tabii dostlar gelip biraz tatil yapmak istiyorlar. Karayip’te teknesi olan çok sevdiğim bir arkadaşımın sözü aklıma geldi “İstediğin adayı veya istediğin zamanı seçebilirsin ama ikisini birden seçemezsin.” Adayı seçersen artık ben ne zaman orada olursam, zamanı seçersen ben o zaman hangi adada olursam oraya gelirsin demekti (dönüş de aynı hikâye). Artık batıl inanış mı de, ne zaman kısıtlı bir program yaparsan Mr. Murphy devreye girer ya hava ya arıza su koyuverir. Gerçi bizim kıyılarda ulaşım derdi yok ama havadan bir marinaya tıkılmak ya da limana yetişmek için kim denizde dayak yemek ister!

Kelebek’i Ören Marina’da yeni yerine bağladım, İlknur’u gönderdim. Ören’i biraz keşfetmek istiyorum ama meteo programları söz birliğiyle önümde yarın başlayacak yağmur dolu bir hafta var diyor. Sabah 09.00’da Bodrum’a minibüs var, çiseleyen yağmurda çok ıslanmadan minibüse kapağı attım, eve kaçıyorum.

ÖREN VE MARİNA

Ören’de iki defa Sadun Abi’nin vefat yıldönümü için Bodrum’dan Okluk’a gittiğimizde, gelen filoyu ağırladığında durmuştum. Marina büyük plajın dağla buluşup sonlandığı noktada inşa edilmiş. Daha önce de yazmıştım, konum olarak marinaların yapılması gereken ideal yer seçilmiş. Sırtını dimdik dağa yaslamış marina 416 denizde, 130 karada olmak üzere yatlara Gökova’nın kapısında emin bir liman sağlamış. Aksi halde Ören’in büyük plajı önünde ancak oturmuş kuzeyli havalarda kısa süre kalabilirsin. İşte “ne gibi yerlere marina yapılmalı”ya güzel bir örnek. Göcek, Kalamış vb. gibi teknelerin kısa süre ziyaret ettiklerinde demirleyip doğayla kucaklaşacaklara yerlere değil. Tabii doğal olarak korunaklı bir limana marinayı kondurmak mendirek maliyetinden daha ucuz ama doğaya verilen zararın bedeli kaça?

Marina Müdürü Alp Can Demirezen ile sohbet ediyoruz. Alp, candan yardım sever bir müdür. Marina tertemiz, sade ama fonksiyonel. AVM içinde kalmış değil, sadece marina gibi bir marina. Burada marinanın reklamını yapacak değilim, öyle yazılar yazıldı çizildi. Zaten marinalar ağzına kadar dolu, bekleme listeleri var, arz-talep ibresi yatçıların yönünde kırmızıda, ihtiyaçları yok. Beni ilgilendiren marina için seçilen yer ve inşaat tekniği.

Oraya girmeden önce; diyelim ki, bütün marinalarda bağlamak aynı fiyat, (benim için tabii ki evime yakın olduğundan Bodrum Milta hariç) tercih edeceğim marinanın özellikleri yukarıda kısaca saydıklarıma ilave:

1. Yakınında camii de yok, disko da, rahat uyuyabilirsiniz.

2. Tekneler arasında hiç alışmadığımız, usturmaçanın dayanmadığı rahat bir mesafe var. Ekstra gelir için birkaç tekne daha sıkıştırmamışlar.

3. İnşaat tekniğinden, devamlı değişen su marinanın her tarafında pırıl pırıl. Koca koca kefallerin pontonların ve teknelerin altlarını temizlemeleri de bonus gibi görünüyor (umarım öyledir, gördüğüm kadarıyla pontonlarda kekamoz ve yosun büyüme yok).

4. Mevkii tam Gökovanın koylarının başladığı hizada, tam da seçtikleri motto gibi cennetin kapısında. 

Şimdi asıl övmek istediğim, örnek alınmasını umduğum özelliği, seçilen mevkiine geleceğim. 

Zaten emin korunaklı koya el koymayıp, yatçılık için kazanç olacak bir yere marina yapmanın tabii ki zorluğu var. Marinanın sırtını dayadığı dağa baktığında suyun birden derinleşeceğini görüyoruz. Pontonların kıyıya yakın kısmında 3m, derin ucunda 8m, marinayı koruyan mendirek dışında 8-16m.

Alp’le inşaat tekniğini konuşuyoruz. Denizden gelen havalarda challenge, birden yükselen dibin üzerine denizin yığılmasına dayanıklı mendirek imal etmek. Kolay yol mu değil mi tam emin değilim ama denizi dolduran bir yapı yerine ilerideki ihtiyaçlara göre esnek bir sistemle gelen denizlere karşı koyabilmek burada halledilmiş. Mendirek deniz dibine çakılan paralel iki sıra kazıklarla yapılmış. Dış sıra birbirine değecek şekilde yan yana çakılmış, tabii ne kadar istesen aralarında aralık kalıyor. Bu aralığın dozu önemli aradan geçen su sirkülasyonu marinayı temizliyor ama çakarken dip yapısı (kaya vb.) bazen istemediğin aralık bırakıyor. Giren su fazla olursa, dışarıdaki soluganın marinaya girmemesini de bu aralıkları HDPE denilen PVC borular koyarak kapatmışlar. (Malezya’da Malakka Boğazı’nda da aynı uygulamayı görmüştüm, orası malum dünyanın sanırım en fazla gemi trafiği olan su yollarından biri. Problem fırtına değil de gemilerin yarattığı dalga.) 

Gündemdeki deprem felaketi nedeniyle uzmanların söylediklerinden çok şeyler öğrendik (Umarım asıl öğrenmesi gerekenler de bir şeyler öğrenmiştir). Şöyle ki önce doğayla inatlaşmayı, meydan okumayı, denizler fatihi falan gibi saçma tavırları bıraktığımızda doğayla uyumu öğreneceğiz. Japon uzman Japonya’da her bina arasında esneklik için mesafe bırakıldığını söylemişti. Buradaki mendirek de ANO dedikleri 20 parçadan üretilmiş, Alp bana marinayı gezdirirken blokların (ANO) oynamasını gözlemledik. Hele denizde, bir şey esnemezse, üzerindeki yükten kurtulmazsa kırılır. Pontonlar deniz zeminine çakılmış kazıklar üzerinde, bu bizim sahillerde önemli olmayan metcezir ile yükselip alçalan su seviyesini kompanse için yapılıyor. Teknelerin baştan bağlandıkları palamarlar uzun tutulmuş. Burada aklıma Teos’ta yaşadığım tsunami geliyor. Benimle yapılan söyleşide “marinalar bu ihtimale karşı yapılmalı mı?” sualine bu tedbirlerin gök taşı düşmesine karşı sigortalanmak gibi olacağını söylemiştim. Ege kıyılarımızda Yunan adalarının denizde tsunaminin seyahatine bir sürü engel koyduğundan olası bir tsunami dalgasının küçük olacağını düşünüyorum, metcezrin yüksek olduğu kıyılarda örneğin ABD’de marinalar böyle kazıklar üstünde olmaya mecbur. Orada bir de hurricane belası olduğundan, hurricane proof değil de “büyük fırtınaların ardından oluşan “storm surge” çok büyük ölü dalga için bu kazıklar en yüksek deniz seviyesinden tam olarak unuttum ama daha uzun bırakılır. Buradaki kazıklar 1-2m’lik yükselip alçalmayı karşılayabilir. Bir marina inşa edildiğinde o yöreye 500 haneli, lüks ihtiyaçları olan bir köy konduruyorsun. Yer seçiminde diğer önemli iki nokta da, 1. Ulaşım, 2. Marinanın ihtiyaçlarını karşılayacak altyapı, işçi vb. Ören Marina havalimanlarına bağlantısı yanında Milas üzerinden kara yolu ağına da bağlı.☸

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.