Sihirli değnek

Rüyamda elime sihirli bir değnek geldi. Sizinle sihirli değneğin yaptıklarını paylaşmak istedim. Aradığım ise rüya tabiri değil, rüyaların gerçek olması…

Bu yazıyı okuduğunuzda umarım ülkemiz için en iyi netice alınmıştır deyip filmi geriye, 13 Mayıs’a saracağım… Ülkemiz seçime gidiyor. Kelebek’i Ören Marina’ya çekip, doğru Bodrum’a… Yarın vatandaşlık görevim var, heyecanlıyım herkes gibi. Herhalde heyecandan dolduruşa gelmişim, gece rüyamda elime sihirli bir değnek geldi. Hayaller birbirini kovalıyor. Uyandığımda geceden kalan, hatırlayabildiğim, sihirli değneğin yaptıklarını paylaşmak istedim. Aradığım, rüya tabiri değil, rüyaların gerçek olması. 

DEĞNEĞİM ÖNCE DENİZ KİRLİLİĞİNİ İŞARET ETTİ 

Güncel durum: Gemilerden atık alınması ve doğayı kirletmeden arıtma tesislerine aktarılması için bayağı uzun bir kanun var, uygulanabilirliği soru işareti. Önemli olan altyapı, gerekli tesisler. Tam anlamıyla çare bulacak bir düzen kurmak sadece bizim için değil ileri ülkeler için de zor. Benim dolaştığım Kelebek’te atık tankı yapılışında yoktu mesela, bir ara kıyıya yanaştığında tuvaletleri kullanmaya zorlamak için teknenin tuvaletine bant yapıştırmak gibi şeyler denendi, sonra emniyet problemi olacağından vazgeçildi. Avustralya’da portatif kompost tuvalet denendi (biraz teferruatlı olması bir yana en kirletmeyen şekil gibi geldi bana). Yalnız orası kırsal, milli parkları olan bu parklarda karavanların ve teknelerin boşaltacağı düzen olan bir ülke, bize uymaz. 

Bu problemi çözecek bir düzen için gerekli finansmana benim değneğin sihri yetmez ama yeteceği yerler var. Bizde de değişik şeyler denendi Mavi Kart vb. Halen amatör yatlar 15 günde bir atık verdiğini belgelemek zorunda. Neden 15 gün? Birisi öyle buyurmuş. Teknede bir kişi de olsa altı kişi de olsa aynı 15 gün! Teknedeki atık tankının büyüklüğü falan hesaba katılmıyor, buyuran buyurmuş. Geçen ay Bodrum’daki (hani Aquavit teknesinin battığı) yarışa katılmak için Körmen Marina’dan kalkıp birkaç saat sonra Bodrum limanının girişinde Sahil Güvenlik tarafından durdurulan bir yelkenliye altı aydan beri atık vermedi diye 40 bin TL civarında bir ceza kesilmiş! Bu tekne Körmen Marina’dan çıkmış ve aynı gün yine bir marinaya giriyor! Benim gibi birçok yat marinadan, barındığımız yerden çıkarken atık verdik diye kâğıt alıyoruz?! Neden bu saçmalığı yapıyoruz? Çünkü bürokrasinin dişlilerine sıkışmamak için “Allah belasını versin” diyor marinadan tank boşken 100-150 TL atık verme parası veriyoruz. Verilen atık şehrin kanalizasyonuna gidiyor, oradan arıtma tesisine gidip arıtılacak ve denize verilecek. Bazı tekneler o kâğıdı atık matık vermeden veya deposuna aldığı deniz suyunu vererek kıyı veya denizdeki seyyar alıcılarından alıyor. Masa başında oturan bir “yetkilinin” keşfettiği parlak çözüm. Bodrum’daki arıtma tesisinden gelen deşarj borusunu denizdeki sarı şamandıralardan bulabilirsiniz, su üstüne çıkan kokudan içinden ne geçtiğini anlarsınız. Her gün yeni yapılarla büyüyen Bodrum’un katı atığının arıtılabileceğine inanmakta zorlanıyorum, umarım öyledir. Diğer sahil kasabalarının farklı olduğunu sanmıyorum.

Sihirli değnek: Değnek ışık saçmaya başladı, bundan sonra böyle olacak diyor: 

A. Ticari kargo gemileri gittikleri limanlarda MARPOL’a uygun atık işlerini düzenliyor, (o düzenin nasıl işlediğini tam bilmiyorum, oraya girmeyeceğim).

B. Deniz turizminde çalışan mavi tur tekneleri, tur dönüşü yeni sefere çıkmadan atığını verir (burada da ciddi bir atık alım kapasitesi ve teşkilatı gerekir, Bodrum limanına tur değişiminde kaç guletin aynı anda girip çıktığını düşünürsek). 

C. Değnek, amatör teknelerde göstermelik olan kart vb sistemleri kaldırıyor. Tekneler koylardayken atıklarını biriktirip, açık denize çıkınca basacak, aynı durum tur tekneleri için de geçerli. Bir koyda ne kadar süre kalabileceklerini bu durum (atık depo kapasiteleri) dikte eder. 

Teos Körfezi’nde balık çiftlikleri var, içinde balıkların olduğu daire havuzlardan her birinde bilmem kaç balık var ve bunların devamlı yaptıkları kakaları bütün yatların toplamından fazladır. Zaten bu yüzden küçük koyların dışına çıkarılmadı mı? Yatlar da kakalarını açık denizde neden bırakmasın ki? 

Bu rahatlığı teknelere vermeden önce kıyılarımızdaki koyların ve açık deniz olarak kabul ettiğimiz sınırları haritalar üzerine basıyoruz ve teknelerin buna uymasını çok sıkı cezalarla kontrol ediyoruz. Aynı haritada ses kirliliği için sınırları da belirtiriz. Çünkü demir yerinde bangır bangır çalınmaz demek yetmiyor. Sanırım stereoyu kontağa bağlamışlar motor susana kadar bangır bangır çalıyor. (Avustralya’da balık avlama limitleri de olan böyle haritalar var, teknede bulundurmak zorundasın.)

İyi vatandaşların telefonla kaydettikleri durumları SG ve polis değerlendirerek kontrol ediyor. Denizi kirleten suç üstü olunca cezalandırılıyor, günlük tahminlerle değil.

Sahillerde denize akan yağmur sularının aktığı boruların ağzına belediye file takarak plastikleri durduruyor. İkinci aşama kıyıdan akan suların denize gitmeden önce arıtılması için devlet/belediyeler tesisler için yatırım yapıyor. Karadaki her şey eninde sonunda denize gider (bunların çoğu kakadan daha zararlıdır; gübre, temizlikteki deterjan ve daha neler… Şikago’da denizden uzak sokaklardaki yağmur suyu teşkilatının girişi ızgaraların üstünde kabartma yunus var! İnsanlara hatırlatıyor.)

ABD’de deniz kirliliğini “deniz yüzeyinde bir film (yağ gibi) veya dibinde bir tortu bırakmak” olarak tarif edilirdi. Günümüzün teknolojisi çok ilerledi Sahil Güvenlik ve ona yardımcı olacak gönüllü iyi denizciler drone’larla 24 saat koyları denetleyerek SG’ye yardımcı olabilir.  

MİLLİ PARKLAR

Benim değnekten ilk isteyeceğim şey bu, diğer birçok problemi buradan çıkarak halledeceğiz. Masa başındakiler ile kıyılarımızdaki bölgeleri iyi bilen denizciler bir araya gelerek parklar içinde olacak koyları abartmadan belirler. Bizde kararlar iyice düşünmeden veriliyor ve de herhalde bayağı gururluyuz “pardon yanlış yaptım değiştireyim” diyemiyoruz. Bu önemli bence, abartmadan.

Herkesin bildiği, Knidos, Okluk ve Göcek’i örnek alayım. Bu parklarda düzgün bir tonoz sistemi ve kıyıda kıçtankara olduğunuzda bağlayacağınız sağlam kazık halka gibi noktalar park tarafından konur. Yine ABD örnek, orada denizdeki her şey SG altındadır, kaptan ehliyeti imtihanını da onlar yapar (ki yüzde 90 ile geçmen lazım, bizim gibi yüzde 50 değil). Diyelim Gümüşlük gibi bir kasabada oturanlar SG izniyle tekneleri için yine onların standardına uyarak tonoz koyabilir. Sihirli kelime kafana göre değil (senin tonozun kaç ton taşıyacağı belirtilir). Parklar masrafı çıkaracak, sürdürülebilecek kadar bir ücretle kullananlara ücretlendirilir. Bu koylarda bir veya yeterli miktarda görevli düzeni sağlar, teknelerin kalış süreleri limitlenir. Azami 7-15 gün (her mevki için ayrı olabilir). Böylece tuvalet derdi de halledilir. Görevli, kalış süresini kontrol eder. Güney Afrika, Durban’da yat kulübü misafir enternasyonal yatlar için bir ücretsiz ponton koymuştu. Ponton doluyken yeni bir yat gelince en uzun kalan çıkmak zorundaydı (Bu Göcek gibi yerlerde uygulanabilir).

Park demek illaki kıyı boşaltılacak demek değil. Örneğin Borneo’da bazı parklarda kazıklar üstündeki köylerde yaşayan yerli yerleşim var. Onlar balık tutabilir, normal hayatlarını yaşarlar ama siz park kurallarına uyarsınız. Bizdeki parklar içinde eskiden beri çalışan restoranlar varsa parkların standartlarına uyacak şekilde restore veya inşa edilir, müziği vs regüle edilir, bunlar eski sahipleri tarafından çalıştırılır veya kiralanır. (Nesillerdir orada olanı yerinden atmazsın ama parklara uyan bir standart şekle girerler.)

TEKNELERİN BARINMA YERİ YETERSİZLİĞİ

Türkiye’nin marina eksiği ortada. Arz talep dengesi çok bozuk, bu yüzden fiyatlar aldı başını gidiyor. Zengin olmayan denizcilerin büyük problemi var. İlaveten pandemiyle denizdeki hiç değilse marinadaki hayata rağbet arttı, buna bir de hatırı sayılır Rus denizci de eklendi. Benim değnek burada zorlanıyor. 

Biz yatları, bizde yer olmadığından ve orada daha ucuz olduğundan Yunanistan’a kaybedeceğiz. Benim değneğin derdi, daha yakın olduğu grup amatör denizcilerin derdini halletmek.

Öneri: Daha önceki yazılarımda yer seçiminde örnek gösterdiğim Ören, Körmen gibi yerler bulup yeni büyük marinalar yapılırken, Gümüşlük, Bozburun, Marmaris, Yalıkavak vb. gibi korunaklı koylarda basit ucuz belediye/balıkçı barınakları inşa edilir. Birçok koyda zaten var, kimi kooperatifler vb. kuruluşları ile idare ediliyor. Bunlar standart bir yönetim ve standart bir yapıyla “belediye cafe’ler” anlayışıyla zengin olmak değil hizmet için çalışır. Burada dikkat çekeceğim bir durum. Bu barınaklarda önce orada ikamet edenler kalır. Bunlar lüks olmaz sadece barınmak için, su elektrik. Belki belediye cafe de olur orada.

Bir Kurban Bayramı ikinci günü Bodrum Marina, Fener’de oturuyordum, limandaki guletlerin en aşağı üçte ikisi bağlıydı. Bu bana ihtiyaçtan fazla tur teknesi olduğunu söylüyor. Her liman için ticari tekne sayısını dondurup taksi gibi kontrol ederek hem verimli ticaret yapsınlar hem kalite işportaya düşmesin diyor değnek.

YATLARIN GİRİŞ ÇIKIŞ İŞLEMLERİ: TRANSITLOG

Uzun yıllar önce bir arkadaşın teknesiyle Karayipler’de berbat sert bir hava seyrinden sonra bir adada restoranda yorgunluk atıyoruz. Bizden başka, bir masada yaşlı bir çift oturuyor. Hava nasıldı falan deniz muhabbetinden tanıştık. Benim Türk olduğumu öğrenince “Türkiye’de dünyanın en güzel kıyıları varken senin burada ne işin var?” klasik sorusundan sonra tanışıyoruz. Amerikalı adamın ismi Carter, yedi defa Atlantik’i geçip kıyılarımıza yelken açmışlar. Kekova civarında batık şehri bulmuşlar, bizim gazeteler yazmış. Mr. Carter bir de kitap yazmış, işin ilginç yanı bizim arkadaşın teknesindeki birkaç kitaptan biri o kitap. Kitabın bölümlerinden birinin başlığı Türkçe, “Müşkülat”! Evet o müşkülat hâlâ devam ediyor.

Her fırsatta dokunduğum bence utanılacak hale gelmiş transitlog ve “müşkülat” bürokrasiye benim değnekle dokunmak yetmiyor, vuruyorum. Kıvılcımlar çakıyor. Yeter artık. Dünyanın en yozlaşmış ülkelerinden biri olan Endonezya ve bizden başka bir yerde transitlog’a ve acenteye mecbur edilmek yok. Malum yolsuzluk gizli yapıldığından kimseye parmak uzatamayız ama geri zekalı değiliz bir düşünelim: Bir işi yapmak ne kadar zorlaştırılırsa aracılar peydah olur ve o zaman yolsuzluğa kapı açılır. Tamamen kurmaca bir senaryo yazalım: Fiyatlar şimdi nedir bilmiyorum ama yatçı tahmini aşağı yukarı 400 Euro veriyor acenteye. Acentenin çalışanı koltuğunun altında bir hafta sonunda 5-10 dosyayla liman başkanlığına gidiyor. Yani 2000-4000 Euro ofiste dört beş masada, dört beş memurun masasından 150-250 dosya geçiyor. Paranın büyüklüğüne bakınız. Büyük harflerle yazıyorum, KİMSEYİ İTHAM ETMİYORUM. Benim teknemin kayıtlarına benim girmem engelleniyor da, çıkış yapabilmem için tutmaya mecbur edildiğim acente şifresiyle giriyor. 

Hayal bu ya, seçim sonrası Okluk tekrar denizcilere açılıyor. Bunu değnekle beraber hayal ediyoruz. Burada uyandım.☸

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.