SALTY DOGS

Gündemdeki sokak köpekleri konusu, deniz köpeklerini hatırlattı. Bizim çok tecrübeli, yıllanmış denizciye yakıştırdığımız “deniz kurdu”, “kurt denizci” ünvanı batı dünyasında “salty dog”. Orada köpek aşağılamak için değil, tuttuğunu koparan, sadık, fedakâr, dayanıklı gibi sıfatları karşılıyor.  Bizim beraber okyanus aştığımız “Fancy” gibi denizlerde tuzlanmış, ekibin bir parçası olan köpeklere gelmeden önce salty dogs nereden çıkmış ona bakalım…

1200’lerden beri, her yeni keşfedilen dünyayı paylaşmak istemeyen İspanya, Portekiz, İngiltere, Fransa ve Hollanda deniz aşırı kolonilerin zenginliklerini kapışmak için boğuşuyordu. Keşifler devrinde Afrika ve Hint Okyanusu’nda (neredeyse rutin gibi), önce Portekizli kâşifler keşfeder, ardından daha güçlü Hollanda donanması gelir el koyar, daha da sonra deniz gücü sayesinde ufuklarında güneş batmayan bir imparatorluk kuran Birleşik Krallık yağmalanan ülkeyi Hollanda’nın elinden alırdı.

Amerika’ya gelince Atlantik’te at oynatan en güçlü krallık muhteşem armadasıyla İspanya’ydı. Her yıl Orta ve Güney Amerika’dan yağmalanan mücevherleri bir filo İspanya’ya götürüyordu. 

Altına bir gemi çeken her gözünü karartmış korsan ağzı sulanarak bu açık büfeden pay almak için canları pahasına savaşıyordu.

Hollywood’un romantize ettiği Karayip Korsanları Errol Flynn’den Johnny Depp’e kadar beyaz perdede önümüze ne hayaller koydu, çocukken ne maceralara uçtuk o korsanlarla. (“Errol Flynn de kim?” diyenlere, benim çocukluğumdaki beyaz perdenin belki de ilk korsanıydı.)

KRALİÇE I. ELIZABETH’İN DENİZ KÖPEKLERİ

Hayalden gerçeğe indiğimizde, korsanların dünyasını yanılmıyorsam daha önce yazmıştım, şimdi tuzlu köpekleri size sunmak istedim. İngilizcede “pirate” yanı sıra “privateer” denilen lisanslı (veya fermanlı diyelim) bir korsanlık türü oluştu.

Aradaki fark; alelade korsan kanun dışı, soyduğu kendine ama soygunda yakalanmadan kurtulsa da, kendi ülkesinde de kanun dışı, yakalandığında asılıyor. İspanya’nın muhteşem “Armada”sına karşı İngiltere bire bir savaşta kazanma şansının fazla olmadığı bildiğinden yeni bir korsanlık şekline başvurdu. Privateer’ler de korsan ama özel bir gurup hiç değilse İngiltere’de kanun dışı değil. Kral veya Kraliçe’nin izniyle savaşta olmasalar bile rakip gemileri, limanları yağmalayabiliyorlar, yağmanın bir kısmını vergi gibi verip geçinip gidiyorlardı.

Bu özel korsanların içinde, özelin de özel bir gurup Kraliçe I. Elizabeth’in “sea dogs” deniz köpekleriydi. Bu köpekler resmen bir savaşa girmeden İspanyol gemilerini limanlarını vuruyordu, Kral veya Kraliçe’nin izni “Letter of Marque” olduktan sonra kendi otoriteleri tarafından problem yoktu. Modern dünyamızın terör grupları gibi. (İlk korsanlık izni 1243’te III. Henry tarafından verilmiş).

Kraliçe’nin köpeklerinden en ünlüsü şüphesiz 1581 yılında kendi gemisi Golden Hind’in güvertesinde Kraliçe’nin önünde diz çökerek şövalye olan Sir Francis Drake’ti. Drake, 23 yaşındayken Amerikalara ilk seyrini gerçekleştirdi. Hatta Pasifik kıyısındaki günümüz San Francisco’suna kadar akınlar yaptı. Dünyayı dolaşan ilk İngiliz denizcidir. (Okullarda dünyayı ilk dolaşanın Magellan olduğu öğretilirse de Magellan Filipinler’de öldürüldü, filodan kalan bir gemiyi İspanya’ya Juan Sebastian Del Cano getirdi. Bu da onu ilk Avrupalı yapar.) Fermanlı fermansız günümüzde korsanlara, maçoluklarına Hollywood’un yarattığı bir hayranlık varsa da bunların esir ticareti yaptıkları filmlerde görünmez. Atlantik korsanları (fermanlı, fermansız) bir üçgen kurmuşlardı. Tekstil, rum ve mamul malzeme Afrika’ya, Afrika’dan alınan esirler Amerika’ya, Amerika’dan tütün, pamuk ve şeker İngiltere’ye.

İNGİLİZ-TÜRK KONSANLIK ORTAKLIĞI

I. Elizabeth’in ölümünden sonra 1604’te İspanya’yla sulh olunca bazı deniz köpekleri “Barbary” olarak bilinen Cezayir korsanlarına katıldı. Cezayir korsanları bize yabancı değil, en güçlüleri Barbaros Kardeşler. 

İngiliz korsanlarıyla Cezayir korsanlarının avlandıkları ortak saha Katolik Avrupa’ydı. Bu gruba Avrupa’nın Katolik olmayan Hollanda gibi devletlerinin korsanları da katıldı. Din kisvesi altında (aslında korsanların motivasyonu her zaman para idi) Katolik ülkelerin limanlarına, gemilerine saldırıp esir ticaretini devam ettirdiler. Bir yanda Papa’nın birleştirdiği Katolik Papalığın donanması, diğer yanda Müslüman ve anti Katolik grubu korsanlık zanaatını devam ettirdiler, sonrası bildiğiniz gibi Barbaros Cezayir’i Kanuni’ye hediye etti, bizim korsanlar da lisanslı oldu.

Bu arada lisanslı korsanlık 17. yüzyıl sonlarına kadar devam etti İngiliz Kralı III. William zamanımızda filmlere, kitaplara konu olan meşhur Kaptan Kidd’e “Letter of Marque” verdi. 

KORSAN OLMAYAN TUZLU KÖPEKLER

Kraliçe’nin tuzlu köpeklerinden kalan lakap günümüzde çok deneyimli deniz insanlarına ulaştı. Biz İstanbul’a döndüğümüzde benim çocuklar da Kalamış’ta “welcome salty dogs” diye karşılamıştı. Biz ünvanları, methiyeleri seviyoruz, şimdi üstat, duayen gibi yenileri var.

Bizim de Kelebek’te yoldaşımız tuzlu bir köpeğimiz vardı. Fancy bir süs köpeği değildi, onun görevi tekneyi korumaktı ki görevini çok iyi yapıyordu. Bizim yanımızda demirli tekne soyulurken Kelebek’e cesaret edemediler. 

Fancy safkan bir Avustralya çoban köpeği. Koyun değil sığırları güdüyor, gerçi bizimki hep denizde yaşadı, hayatında sığır görmedi ama onun işi DNA’sında programlanmış. Sürüyü toplamak, bir arada tutmak. Bizim tekneye gelen misafirlere ses çıkarmaz ama biz izin vermeden göndermezdi. 

Eski teknesinde Bahamalar’da tekneye hırsız girmiş, tekne sahibi dönünce görüyor ki Fancy giren iki hırsızı güvertede esir almış, adamların ayak bileği kanıyor, bırak gidelim diye yalvarıyorlar. (Bu köpeklerin diğer adı Blue Heeler, sığırların ayak bileklerini ısırarak hizaya sokuyor.)

Dolaşırken diğer köpek olan teknelerle ortak yanımız olduğundan kıyıya tuvalete götürdüğümüzde, yüzmeye götürdüğümüzde, ahbaplık kuruluyordu. Zaten hep öyle değil mi? Çocuklu olanlar, köpekli olanlar birbirlerine yakın olurlar.

Bir de shkipper gibi iş köpekleri var, Hollanda’da motorsuz devirde kanallarda tekneleri çeken atların peşinde havlayarak onları idare ediyorlar.

Sanırım “süs köpekleri” de dahil köpekler enerjik hayvanlar, bir köpek sahibi olmak isteyene tavsiyem, onun bir oyuncak olmadığını, haklarına ihtiyaçlarına saygı gösterilmesi gereken ailenizin bir ferdi olduğunu düşünmeniz ki, bu fert hayatını idame ettirmesi için size muhtaç. Önüne mama su koymak ötesinde, rutin olarak tuvalet ihtiyacını, enerjisini harcama ihtiyacını düşünmelisiniz. Fancy, labrador gibi su köpeği olmamasına rağmen çok iyi yüzerdi. (Yeni Zelanda’da yüzme yarışı bile kazandı.) Enerjisini karaya çıkma imkânımız olmayan yerlerde böyle harcıyorduk. Annette’le Kelebek’in etrafında tur atarlardı. Tuvalet de günde iki defa sahile çıktığımızda halloluyordu (cebimizde her zaman iki plastik torba taşırdık bu iş için) uzun seyirlerde Kelebek’in bastonuna götürürdük (ki kötü denizlerde bayağı heyecanlı zamanlar olurdu). Ama bu eziyetin bedeli, karşılıksız sevgi anlatılamaz, Fancy bizim için canını verirdi eminim.

Ha bir de köpeğin GPS öncesi şahane bir seyir aleti özelliği var. Alçak, atol gibi adalara yaklaşırken biz daha karayı görmeden Fancy kokusunu alır, kokpitte gözünü diker otururdu. Tabii bu ekstra hayvani hassaslık etrafımıza yunuslar geldiğinde veya uzakta bir balina püskürttüğünde kuru güvertede ayakları patinaj yaparak koşuşurken teknede kaostu. 

Tuzlu köpeklerin bize bir hediyesi daha var. 

Paul Sperry bir gün buz üstünde koşan köpeğinin neden kaymadığını merak etti. Önce tırnakları sayesinde zannetti sonra anladı ki parmaklarının tabanındaki ince kesikler gibi oluşum sayesinde kaymıyor. İşte bu keşif “Sperry deck shoes”un ünlü olmasına bizim de ıslak güverteye sağlam basmamıza neden oldu.☸

Fancy dingide yüzmeye gidiyoruz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.