Karayipler’in St. Tropez’si

Saint Barths derler adına! Karayipler’in Saint Tropez’si, hani Leonardo Di Caprio şu sahilde yürüdü, Tom Hardy şuradan takla attı, Beyonce şu köşeden göz kırptı diye anlata anlata bitirilemeyen sosyetik Karayip Adası…

Sosyetik olduğu doğrudur. Adanın tarihini, geçmişini bilmiyorum, umurumda da değil. Çok merak ediyorsanız Google amcaya danışın. Ben adanın güzellikleriyle ve her yıl yapılan St. Barths Bucket adındaki regatta’sıyla ilgileniyorum. Bu regatta, bazen bizim de içinde bulunduğumuz süperyat yelkenlilerin müthiş yarışı.

Önce biraz Karayip adalarından söz edelim. Karayipler denilince ilk aklınıza gelen nedir? Karayip korsanı Kaptan Jack Sparrow’un yerlere düşene dek rom içtiği kristal sulara sahip sahiller mi, yine Amerikan filmlerinde sürat motorlarıyla oradan oraya köpük çıkartarak gezen çılgın gençler mi? Taş gibi vücuda sahip erkekler ve süpermodel kızların bembeyaz kumlarda dans ettiği partiler mi? Hepsi doğru, ama eksik.

Bir kere korsanların dönemi geçeli çok olmuş ama ruhları hâlâ buralarda yaşıyor. Birçok parti korsan temalı, birçok mekân korsan logolu, rom ise hâlâ milli içki! Rakıdan beter devirir adamı benden söylemesi. Yani Karayip Korsanları’ndaki sahneler hiç de abartılı değil. Yerel siyah halkın yoğunlukta yaşadığı adalar biraz tehlikeli. Hava karardıktan sonra 100 metre bile yalnız yürümemeniz, tanımadığınız taksiye tek başınıza binmemenizi gerektiren adalar var. 100 metre derken şaka yapmıyorum. O kısacık mesafede sırf elinizdeki sigara ya da pahalı akıllı telefonunuz için sizi doğramaya çekinmeyen bir kitle var.

Sokaklar devamlı patates kızartması, dev mangallardan yükselen Jamaikan Jerk tavuğu ve en çok da marihuana kokar. Yani buranın gettolarında, Reggae ile karışık ağır sokak Rap’i çalan arka sokak barlarında bir Avrupalı beyaz olarak arz-ı endam etmek biraz yürek ister.

Ancak St. Barths bu adalardan değildir. Fransız ismi ile Saint Barthelemy çünkü ada Fransız. Yerel halk da Fransız. Cruise gemiler yanaşmadığı için diğer adalar gibi turistik yozlaşma yaşanmamış, aksine sosyetikleşmiş.

Ada zaten küçük. Gustavia adanın merkezi. Biraz bizim Alaçatı gibi. Pahalı ve hoş ürünler satan yerel mağazalar ya da Gucci, Prada gibi markalar ve elbette ki dünyaca ünlü şeflerin imzasını taşıyan restoranlar.

Konaklama turizmi farklı. Kocaman oteller dikmek yerine küçük ama çok pahalı birkaç otelle sınırlı kalmışlar. Zaten bu nedenle de ada bozulmuyor. Çünkü paran yoksa gelemiyorsun. Bu kadar basit! Turizm daha çok villa kiralama sistemi ile yürüyor. Özellikle kiralamalar için yapılmış villalar var ya da ev sahipleri kalmadıkları zamanlarda kendi villalarını kiralıyorlar. Ama bu öyle böyle bir turizm değil. Haftalığına minimum 5 bin Euro, maksimum 30-50 bin Euro istenen çok güzel villalar bunlar. E tabii zenginlik bu boyutta akınca, yat turizminden bahsetmemek olmaz. Ben bir süperyat şefi olarak da burada bulundum, bir restoran müşterisi olarak da, bir başka süperyatta konuk olarak da… O yüzden adanın her yüzünden söz edebiliyorum. Elbette ki bütün süper ve megayatların birinci uğrak yeri St. Barths. 100 metre üzeri babalar da burada, 50-60 metre klas yelkenliler de…

SÜPERYATLARIN REGATTASI

İşte St. Barths Bucket, her yıl yapılan, bu klas bebeklerin yarıştığı bir şık regatta. Ada şık olunca, yarışlar da bu klasmanda yelkenlilerin katıldığı şıklıkta oluyor. Çok profesyonel bir yelkenci olmadığım için size yarışın teknik taraflarından söz edemem. Bunun için de adres www.bucketregatta.com. Benim söz edebileceğim bölümü, marinaya girdiğimde karşılaştığım tekneler. Yarışa katılan güzeller her zaman sektörün önde gelenleridir. Ne şanslıyım ki bazılarında çalışmışlığım oldu. Mesela daha geçen ay okyanusu birlikte geçtiğim İtalyan Perini Navi yapımı 60 metre uzunluğu, 75 metre mastı ve dünyanın en büyük yani 2 bin 602 metrekare olan tek parça yelkeni ile genç bir tekne olan Perseus^3, en büyük ikinci tekne idi. En büyüğü ise Türkiye’de inşa edildiği için hepimizin aşina olduğu sıra dışı süper yelkenli Maltese Falcon’du. 88 metre boyu ve olağanüstü yelkenleriyle yarışta boy gösterenlerden biriydi. Hemen yanında bir başka Perini Navi güzeli olan 56 metrelik Rosehearty, Perseus’tan az daha yaşlı olarak ama bembeyaz gövdesiyle uzanıyordu. Kısa bir süre de olsa onlarla da çalışmıştım. Yarışların vazgeçilmezi Unfurled, ki talep edildiğim teknelerden biriydi, Escapade ve J class Topaz, diğer talep edildiğim yelkenlilerdi. Lionheart, Koo, Aquarius, Nikata gibi birçok ünlü tekne, yarışta müthiş performanslarını sergilediler. Bize de after party’lerde eğlenmek düştü. Şimdi sizi burada bırakıp halen gözümün önünde devam eden partiye katılıp güzelce şarabımın keyfine varacağım. Herkese iyi seyirler…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.