Yat sektörünün çılgın maaşları!

Yat demek para demek, süperyat demek paraya para dememek demek. Megayat demekse paranın ağa babası yani “creme de la creme” bir hayat demek. Peki milyonlar hatta milyarlar harcayarak keyfimin kâhyası mertebesine yükseleceğim diyen yat sahiplerine o keyfi sağlayan esasen yatın dış kabuğu, iç tasarımı, mobilyası, jakuzisi ya da su oyuncakları mıdır, yoksa bu materyaller üzerine keyif yapmak isterken onlara hayatın lükslerini yaşatabilecek olan mükemmel servis mi? Cevap açık: Tabii ki o mükemmel servistir.

Yat tasarımcıları ya da tersaneler beni yanlış anlamasın; ortada şık ve işlevsel tasarıma sahip bir yat olmazsa, lüks servisten de bahsedemeyiz elbet. Ama şık tasarıma sahip yepyeni bir yatta eski kafalı ya da tam tersi fazla genç olduğu için tecrübeleri yetersiz yani işi yapmaya vasıfsız, kendini geliştirmemiş, daha da önemlisi o beklenen “lüks” servisin ne olduğundan bi-haber bir yat crew çalıştırırsak ne olur? O milyon dolarlık yat bize istediğimiz keyfi veremez hatta bazen zehir olur. Paramızla rezil olduk noktasına geliriz. Bunlar yaşanmıyor mu? Yaşanıyor. Dostunuz olarak acı söyleyeceğim ama hem de Türkiye’de sıkça. 

LÜKS SERVİSİN NE OLDUĞUNDAN HABERSİZ OLMAK NE DEMEK? 

Ne yazık ki crew ortalama hayatlar yaşadığında o lüksün ne olduğunu bilme imkânı yok. Bu durum hayatın her alanı için geçerli. Deneyimlemezsek o vizyon nasıl gelişecek? Türkiye öyle pahalı bir ülke haline geldi ki, karada çalışan ve vizyonumu geliştireyim niyetinde olan bir aşçı ya da bir garson, boş günlerinde şık bir restorana gidip yemek yiyemiyor. Bırak şık restoranı, bir alışveriş merkezi içine konuşlanmış ortalama bir bistroya bile gidemiyor. Gerçi gitse de kaliteli yemek yiyebiliyor mu orası bile tartışılır. Müşterisi olarak değil, ancak oralarda çalışarak köfte pilav ya da zeytinyağlı fasulyeden farklı bir yemek zevkine şahit olabiliyor, uygulayabiliyor. Ceviche nedir, tartar nedir, tataki nedir, oralarda çalışarak deneyimleyebiliyor. Ama iyi bir havyar nedir, nasıl servis edilir, foie gras nedir, haydi bunları geçelim taze makarna nasıl açılır, bunları deneyimleyemiyor. Bu durumda sadece somon ve levrek pişirilen restoranlarda deneyim yapmış şeflerimizden nasıl creme de la creme bir servis bekleyebiliriz ki? Peki herkes de havyar ve trüflü makarna mı bekliyor yatında? Tabii ki hayır. Yat dediğin bir gün taze trüflü makarna, üstünde altın yaprağı olan bir tatlı, yılan balıklı sushi, havyarlı bilmem ne… Öbür gün zeytinyağlı fasulye, peynirli tost, kızarmış barbun. Dengesi olmayan bir iş bizimkisi. Amaç, şefin her türlü yemeği en iyi kalitede yapabilme kapasitesi.  

VİZYON MESELESİ

Madem yat sahibi olarak creme de la creme bir hayat ile anne yemekleri tadında bir hayatın karışımını talep ediyoruz, o zaman şefimizi doğru seçeceğiz. Sadece şef mi, en önemlisi kaptanımızı doğru seçeceğiz ki o da şef dahil herkesi doğru seçebilme kapasitesine sahip olsun. Kendisi zaten vizyon sahibi biri olsun ki, bizim yatımıza da vizyon katsın. Okuyan bütün yat sahipleri ve kaptanların şu an bana “ohoooo, neden bahsediyor bu kız” dediğini duyar gibiyim. Kaptanlar “oralara gelene dek daha ne problemlerimiz var”, yat sahipleri de “öyle vizyonlu ekibi bulursan bize de haber ver” diyor. Valla ben de zorlanıyorum ama gerçek bu. Burada her şey parada da bitmiyor. Yani parayı verelim düdüğü çalalım da bir yere kadar. Kimseye para ile vizyon kazandıramıyorsunuz, bu açık. Vizyonunu zaten hayat boyu kazanmaya yönelik yaşayan birini daha fazla maaş ödeyerek edinebilirsiniz, size o vizyonlu servisi sunar. Bu da açık. 

PARA- ÇOKOMEL EĞRİSİ

Para vizyon getirmez ama daha iyi servis alabileceğiniz bir crew’u yeterli maaşlarla yanınızda tutabilirsiniz, size dilediğiniz o lüks servisi sunar. İki taraf da mutlu olur. Para-Çokomel ilişkisi. Parayı veren çokomeli alır. Peki bu yıl yat sektöründe maaşlarda neler oluyor? Ben size söyleyeyim: Maaş skalası aldı başını gitti. Artık para/çokomel denklemi de sapıttı. Yurt dışında yani uluslararası yat sektöründe maaşlar her yıl ajanslar tarafından bir tablo ile yayımlanır. Yat sektörü Avrupa ve Amerika’da da her zaman karadaki işlerden daha fazla öder. Uluslararası yat sektörün birebir kalbinde senelerce çalışmış biri olarak söyleyebilirim ki bunun birkaç acımasız sebebi var. 

1. Uzun çalışma saatleri ve yorgunluk. Karadaki yasal mesai saati aralıkları yat sektöründe yok. Yasalar gereği biraz var ama yine yok yani keyiflere keyif katabilmemiz için bizlerin aralıksız çalışması bekleniyor. 

2. Adanmışlık. Aileden uzakta, insani bir hayatın dışında yaşam koşulları. Yani biri ile aynı odayı paylaşarak dar bir alanda uyuma, yattan ayrılamama, sosyal hayatın sıfıra inmesi, psikolojik zorluklar.

3. En son da beklentinin çok yüksek olması. Hem bu yaşam koşulları altında yaşanıp uzun saatler çalışılacak, hem de kusursuz bir hizmet sağlanacak. 

Yat sektöründe uzun bir kariyer yapmak da pek mümkün değil: Yani kaptanlar hariç, aynı yerde iki yıldan fazla bu koşullarda çalışılamıyor. En sonunda pes edip, karaya dönüp, insan gibi yaşamak istiyorsunuz. Buna göre de kaptanların ruh halini bir düşünün. Onlar uzun yıllar tam olarak karaya dönemedikleri için başka bir cendere hissediyorlar ömür boyu. İşte bütün bu “yüksek” maaşlar buna veriliyor. Bu görünmeyen ağır koşullara. Görünmeyen diyorum çünkü dışarıdan bakıldığında güllük gülistanlık bir hayat. Ekmek elden su gölden deniliyor. Euro bazında yüksek maaşlarla kıyı kıyı geziyorsun. Sen bir de nasıl bir cendere olduğunu yaşayana sor. 

DENGESİZLİĞİN YARATTIĞI KAOS

Beş sene öncesine dek Türk yat sektöründeki maaşlar yurt dışı ile kıyaslayınca yerlerdeydi. Her crew üyesi, her kaptan şikâyet ediyordu. Biz Atlantico olarak şef ve iç ekip maaşlarına bir standart getirmekle işe başladık. Her işe bir standart getirmek önemlidir, ancak o zaman hak edişler yerini bulur, o zaman doğru iş çıkar. Ancak yine de bu standart yurtdışı maaş skalasından her zaman bin, iki bin Euro daha aşağıdaydı. Ancak şef ve hosteslerin gerek İngilizcelerinin yetersiz oluşu gerek nitelik ve vizyonlarındaki eksiklik yani yurtdışındaki ekiplerden daha az kalifikasyona sahip olmaları sebebiyle alan memnun satan memnundu; yani hem karadaki maaşlardan fazla alıyorlardı hem de yurt dışına çıkıp o büyük markette kendilerine yer/iş bulacak kalifikasyona sahip olmadıkları için iki taraf da bir şekilde idare etmeye başlamıştı. Ancak bu sefer de iç ekip ve mutfak ekibi maaşları genelde sezonluk değil yıllık kontratı olan güverte ekipleri ve kaptanların maaşlarını geçmişti ve kaptanlar haklı olarak şikâyet etmeye başladılar. 

Peki bu yıl ne oldu? Her şey aldı başını gitti! Önünü alamadığımız bir dengesizlik var. Hem Türk ekipler yine yurt dışındakiler kadar kalifiye değil (sözüm meclisten dışarı, herkes için geçerli bir cümle değil) ama yine yurt dışındaki ekipler kadar maaş talep etmeye başladılar. Hatta bir de üzerine SGK talep ediyorsa (ki yabancı bayraklı yatlar SGK ödemek zorunda değil ama uzun kontratlarda yat sahipleri SGK ödüyordu) bu sefer yüksek maaş + SGK = Yurt dışı maaş skalasının üstü! 

Bir örnek: Yurt dışında 25 metre bir yat SGK ödemek gibi bir zorunluluğu olmadan 4.000-5.000 Euro şef maaşı verirken, Türkiye’de 25 metre için bir şef 6.000 Euro talep edebiliyor ya da 5.000’den aşağı düşmem diyor ama +SGK olunca o maaş 7.000’e çıkıyor ve haberi yok, yine de talep etmeye devam ediyor. Bu kez da yabancı bayraklı bir yata sahip işveren “O zaman yabancı ekip alırım neden SGK ödeyeyim ki” diyor. Ancak bu sefer de o yabancı crew üyesi Türk olandan daha nitelikli olmasına rağmen, ekibin geri kalanı ile gerek dil bariyeri gerek bekledikleri profesyonellik anlamında ya da kültürel farklılık sebebiyle anlaşamıyor, çekip gidiyor. Al sana sezon ortası kaos. Bu yıl ekiplerin yaşattığı bu kaotik durumdan illallah edip kaç yat sahibi yatı satmaya karar verdi biliyor musunuz? 

HERKES MUTLU OLSUN, HERKES DOYSUN AMA…

Peki Türk yat ekipleri neden rakamları bunca yükselttiler? Sebebi, karadaki maaşlar ve enflasyon. Türkiye’de Euro ve dolar, Türk lirası karşısında sabit kalıp enflasyon artmaya devam ettikçe, karadaki maaşlar yükseldi. Bir örnekle, karada bir restoranda çalışan ortalama bir şef 100 bin TL (bugünün parasıyla 2.600-2.700 Euro) maaş alırken ve makul mesai saatlerinde çalışıp her gece evine, ailesine dönebilirken, yata gittiğinde haliyle en az 150 bin TL (4.000 Euro) istiyor. İş sezonluk olunca daha da fazla istiyor çünkü kışın maaş alamayacak. İstemese zaten refah içinde yaşayamıyor, geçinemiyor. Ailesi, çoluğu çocuğu varsa daha da zor. Bu, Türkiye’de yaşanan bir realite. Peki Avrupa’da ne oluyor? 

Benzer bir çılgınlık. Biz Avrupa’daki maaşları baz alarak ilerliyoruz, Avrupa da Amerika’daki çılgın maaşları baz alıp istedikçe istiyor! Amerikalı yatlar Avrupa’dan daha fazla maaş ödüyorlar. Örneğin; Amerika’da 25 metre bir yat, şef maaşında 8 bin dolara dek çıkıyor. 40 metrelerde bu rakam 10 bin dolarlara varabiliyor. Hâl böyle olunca da Avrupa yat ekipleri aynı rakamları talep ediyor, tabii ortalık karışıyor. 

Çok iyi tabaklar hazırlayan, havyarından taze makarnasına herkesi memnun edebilecek, Michelin yıldızlı tabaklar çıkarma kapasitesine sahip ama sadece bir iki sezon tecrübeli bir şefin maaşı 7.000 Euro’dan başlıyor. Yatın boyu kaç olursa olsun bir kuruş aşağısına bir şef bulamıyorsunuz. 6.000 deyince bir anda o süslü tabaklar gidip yerine aile stili tabaklamalarla ortaya karışık yemekler çıkaran bir aşçı geliyor yani işin kalitesi bir gömlek aşağı iniyor. İkisi de kötü değil ama eğer restoran kalitesinde şık yemek istiyorsanız 7.000 baz olmuş. Peki bu şefler iş bulabiliyor mu? O da bir muamma. İki taraf da Nuh diyor peygamber demiyor ama birileri o maaşları veriyor ki şefler burnundan kıl aldırmıyor, birileri de daha aşağılarda maaşa şef bulabiliyor ki, milyar dolarlık yat da olsa “bir kuruş fazla ödemem” diye ısrarını sürdürüyor.

İşin içinden çıkabildiniz mi? Ben çıkamadım. Hak ediş denen şeyin peşindeyim. Her şefin, her işin bir ederi var. İstiyorum ki herkes mutlu olsun, herkes doysun ama bir yandan da uçmayalım! Yat sahiplerinin kabul etmesi gereken realite: Her iş zor, yat işleri daha zor. O yorgunluğa ödenen rakamlar karadaki standartlardan yüksek olmalı. Bu, su götürmez bir gerçek! Şeflerin kabul etmesi gereken realite de evet iş zor ama bizim de bir kapasitemiz var. Kapasitemiz üzerindeki işleri yapamayacağımızı bilip o işleri kabul etmiyorsak, örneğin 25 metre yat şefiyken 45 metreye çıkmaya çalışmıyorsak, kapasitemiz üzerinde rakamlar da talep etmemeliyiz. 45 metrelerdeki 10 crew+15 konuk kapasiteli iş gücü ve yoğunluğa ödenen rakamları, 4 crew+6 konuk kapasiteli 25 metrelerde talep etmemeliyiz. Herkese mutlu sezonlar…☸

A luxury private motor yacht under way on tropical sea with bow wave

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.