MAHİR GÜNŞİRAY “Doğama ait bir nitelik gibi denizle olmak…”

Denize gönül verenlerin hikâyelerinde tekne sahibi olmaları, yarışlarda büyük başarılara imza atmaları, dünyayı bir uçtan bir uca gezmeleri gibi elbette güzel ve özel durumlar var. Ancak esas imrenilesi olan durumun kendisi değil, kaynağı. Yani asıl mevzu, tutku. Sanatçı ve deniz âşığı Mahir Günşiray’la maviliğe olan tutkusunu konuştuk…

Havanın limoni seyrettiği bir haziran gününde Kalamış Marina’da önemli bir randevumuz var. Mahir Günşiray’la yelkenlisi Baluna’da buluşuyoruz. “Denizle randevu olmaz ama bugün her şeye rağmen bu çekimi gerçekleştireceğiz,” diyerek karşılıyor ve misafirperver tavırlarıyla buyur ediyor bizi teknesine. Bakım için çekek alanına aldığı teknesini dergimiz çekimleri için söz verdiği sürede hazırladı ve suya indirdi Günşiray. Gezginlikle yetinmeyip, sıkı bir denizci de olan sanatçıyla şu keşke bitmese denilen sohbetlerden birini paylaşıyoruz…

Denize olan tutkunuz nereden geliyor?

Çocukluğumdan beri denizle iç içeyim. Hayatımın her döneminde deniz kenarında yaşadım. Boğaz’da, Caddebostan’da sonra Güzelyalı’da, Tuzla’da… Babam Orhan Günşiray, yoğun iş temposu içinde bile denizlerdeydi hep. Teknede olmayı çok severdi. Daha dört yaşındaydım hatırlıyorum; babamın teknesinde yeke tutup, tekne kullanırdım. Hayatımın büyük bölümü denizde geçtiğinden olacak, içimde doğama ait bir nitelik gibi denizle olmak. Huzur veriyor bana. Yeter ki suyun üzerinde olayım.

Denizle aranızdaki bağı birkaç cümleyle tanımlamanızı istesek…

Suyun üzerinde karadan daha güvenli hissediyorum kendimi, daha huzurlu, daha mutlu, neşeli. Şehir hayatında unuttuğumuz doğa saatiyle yaşıyoruz denizde. Trafikten, gürültüden uzakta, tamamıyla doğaya göre hareket ediyorsunuz. Güneşle kalkıp, onunla birlikte yatıyorsunuz. Gözünüz sürekli gökyüzünde, bulutlarda, barometrede. Sonra hangi bulut ne anlama gelir ona bakıyorsunuz; rüzgârın hangi yönden eseceğine bakıp, ona göre teknenin rotasına ve seyir saatlerine karar veriyorsunuz. Demir atacağınız yerin su altındaki kısmını inceliyorsunuz. Yani doğanın tüm katmanlarıyla başbaşa kalmak harika. Ve bu, bir insan için bence en ideal şey. Devamı Temmuz 2017 sayısında…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.