Seyirde dinlendik

“Yaşamak güzel şey be kardeşim!” Gün kavuşurken Myndos’un başüstünde, birer kadeh şarap eşliğinde, sıcak dost sohbeti iyi geldi.

Bodrum’un ünlü mavi yolculuk rotaları, küçüklü büyüklü, birçoklarını, kısa bir süre öncesine kadar sadece bu kıyıları avucunun için gibi bilenlerin bulabileceği o güzelim koyları, bükleri hepsi artık birer panayır yeri. Hele de bir bayram tatili olmasın -ki son yıllarda herhalde yeterinden fazla çalıştığımız, ürettiğimiz; her işimiz fazlasıyla yolunda olduğu için olsa gerek, bayram tatillerini bir de uzatıyorlar- işte o zaman “panayır” sözcüğü çok hafif kalıyor. Günahlarımızdan kurtulmak için masum hayvanları boğazlamak bayram olamayacağı için “bayram” demediğim son tatilde de durumun böyle olacağından kuşkum yoktu. Yoktu da, karalar da yaşanmaz haldeydi. Kış aylarında yaşamın keyif olduğu Bodrum Yarımadası, Haziran ayının o son günleri Bodrum’u bütün yıl mesken tutmuş bizleri canımızdan bezdirdi. “Denize çıkalım” dedik. “Kıçtankara olacak yer bulamasak da hiç değilse bir koyda alargada kalır, karaların rezaletinden kurtuluruz” Üstelik, iğne atsan yere düşmeyecek halde olacağını varsaydığımız Keramos (Gökova) Körfezi’ne değil de çoğu teknenin pek rağbet etmediği -veya bize öyle gelen- Mandalya (Güllük) Körfezi’ne gidelim dedik.

BİTEZ DE YALISINA VARMADAN HALİL’İM…

Yakıt, su ikmali ve atık verme işlemlerini tamamlayarak, Milta Bodrum Marina’dan palamar çözüp liman’dan çıktığımızda, karayel denizin yüzünü okşuyordu. “Keyifli bir seyir olacak” dedik. Dedik de evdeki hesap, bu kez de denize uymadı!  

Deli İbram ve Gâvur Ali sığlıklarını iskelede bırakıp, Görecek Adası’nın batı burnundan, kuzeybatıya dümen tuttuk. Neredeyse Liman’a bitişik Salmakis’i ve onun hemen arkasındaki Gümbet Koyu’nu saymazsak, sancaktaki ilk koy Bitez. Yaz boyunca Ege’nin kuzeyli hâkim rüzgârları karayel ve poyraza kapalı Bitez Koyu, yarımadanın en güzel ve sakin koylarından birisidir. 

Tabii her saniye, birkaç metre yakınınızdan büyük bir hızla geçen servis botlarını, jet skileri, su kayağı yapanları ve arkasında binbir türlü şekilsiz şişme öteberi çeken sürat motorlarını saymazsanız!

BURASI DA ASPAT DEĞİL HALİL’İM…  

Antik Çağ’ın korsanlarının baskınlarından kurtulmak için, keçilerin bile zorlandıkları Çıfıt (Aspat) Tepe’nin doruğuna kurulmuş Çıfıt Kale’yi sancak kıç omuzlukta bırakıp, Bağla Koyu’na vardık. Çıfıt Kale’nin önünde, Likya kitabını yazarken keçilere özenip kaleye tırmanmaya kalkınca düşüp kafasını yarmaktan şans eseri kurtulduğunu anımsadığım kuzenim Prof. Dr. Bilge Umar’a bir selam göndermeyi de unutmadım. İyi de etmişim çünkü bu satırları yazığım günlerde, bize Türkiye’yi, Türkiye halkının ilk ve Orta Çağı’nı, Türkiye’deki yer isimlerinin nereden geldiğini, Luviler’i, kentlerimizin tarihini öğreten bu bilge adamı sonsuzluğa uğurladık. Mekânı cennet olsun. 

Çıfıt Kale’nin eteğinde denize kavuşan güzelim dereyi ve derenin iki tarafındaki verimli toprakları kanallarla yok eden, bir de “Venedik!” diye pazarlanan imar talanını görmemek için açıktan, Kargı Adası’na yakın geçtik. Akyarlar Koyu’nu sancakta bırakıp, Hüseyin Burnu Feneri’ne varıncaya kadar doğrusu deniz pek sakindi. Rüzgâr ölçer 12-18 knot karayeli işaret etmeyi sürdürdü. 

Hüseyin Burnu’nu dönüp, Paşa Kayalığı’na gelince işler değişti. Bizim Umur Reis pimpiriklidir. Aşırı tedbirli de diyebilirsiniz. Kayalığın en batısından geçtim ki, huysuzlanmasın. Hâlbuki kayalığı gösteren fenerin gündoğusunda bizim teknenin geçebileceğinden de fazla su vardır. Ben genellikte fenerle, kara arasından geçerim. 

Biz Paşa Kayalığı’nı dönerken denizler, böyle bir rüzgâr için beklenmedik ölçüde kabarmaya başlamıştı. Bu durum kuzeye döndükçe giderek arttı ve iskele bordadan aldığımız dalgalarla kendimizi tam bir sallan-yuvarlan içinde bulduk. Gece bir yerlerde rüzgâr çok esmiş olmalıydı.

KAPTAN-I DERYA TURGUT REİS

Hüseyin Burnu’ndan sonrası geçmişin Karatoprak bugünün Turgutreis beldesidir. Çobanlıktan gelen, Türklerin yetiştirdiği en büyük Türk korsanlarından/Kaptan-ı Derya’larından Turgut Reis’in baba ocağı. Bugün orada adına kurulmuş güzel bir park ve tam da onu tanımlayan bir anıtı vardır. Turgutreis Koyu karayele açıktır ama önündeki Güvercin Kayası gibi bir dizi küçük adacık ve nihayet Çatal Ada, karayeli az da olsa keser. Keser de akşamdan kalma içkiciler gibi, gecenin rüzgârının kaldırdığı kaba dalgalar, Çavuş Adası ile ana kara arasındaki Karabakla Boğazı’nda sallanıp durur. 

BELALIMIZ TOPAN ADA!

Çatal Ada’nın kuzeybatısında, Gümüşlük Koyu’nun ağzında Çavuş Adası vardır. Biz Topan Ada deriz. Adına uygun küçük, topan bir adadır. Bodrum Cup yarışlarında bu adayı bir türlü sevememiştik. Rahmetli taktisyenimiz Öner Şaylan ne zaman bu adanın adı geçse, “Lanet olası Topan Ada’yı bir türlü dönemedik!” derdi. Gerçekten son yarışımızda da Yalıkavak’tan start alıp oraya kadar pek güzel gelmişken, tam Topan Ada hizasında rüzgâr bıçakla kesilmiş gibi duruvermişti de adayı dönünceye kadar akla karayı seçmiştik. Yine de o etapta bile ilk üçe girmiştik. Hey gidi günler! Ama itiraf edeyim, ben yarışları ve yarışmayı hiçbir zaman sevemedim. Savaş gemisi değilseniz, deniz keyif içindir. Yelken açıp, denizi, rüzgârı, bordayı şırıl şırıl yalayan suyun sesini dinleyerek, yaşamın, denizin ve teknenin keyfini çıkarmak varken, dereceye gireceğim hatta birinci olacağım diye yırtınmanın, kendini paralamanın ne âlemi var? Neyse rotamıza dönelim. Dönelim de hazır gelmişken, Çavuş Adası’nın batısında, bir zamanlar neredeyse Yunanistan’la savaşa girmemize yol açacak olan Kardak Adaları’nın olduğunu da not etmeden geçmeyeyim ki atladım zannedilmesin.

Karabakla Boğazı’nı geçerken, Bodrum’un ünlü sünger avcısı Aksona Mehmet’in adını taşıyan Aksona Sığlığı’na dikkat edilsin. Hoş, sığlığın üstünde 10 metre su vardır ama ben yine de söylemiş olayım! Aranızda bizim Umur Reis gibi müdebbir kaptanlar olabilir. 

GÜMÜŞLÜK ÖLÜYOR

Bilmeyenler için yazayım. Teknemizin adı Myndos. Myndos’la, Antik Çağ’ın Myndos’u, günümüzün Gümüşlük’ü önünden geçerken saygılı olmak gerekir. Anadolu’nun ilk halklarından Lelegler tarafından kurulmuş olan Myndos, bir dönem, Sezar’ın katilleri Brutus ve Cassius tarafından karargâh olarak kullanılmıştır. Bütün kıyılarımız ve antik kentlerimiz gibi Myndos da bugün rant hırsına yenik düşmek üzeredir. Artan kirlilik nedeniyle kısa bir süre önce Mavi Bayrağı da geri alınmıştır. Emir (Kunt) Reis’in sözleriyle, hap kadar koyu bedava marina olarak kullanırsan, bir de Sahil Güvenlik, Bodrum Belediyesi hiçbir denetim yapmazsa olacağı budur. Vah benim ülkeme!

Gümüşlük Koyu’nun batısındaki, üzerinde her daim Türk bayrağı dalgalanan Dönmez Burnu’nu poyraz yönünde dönünce, artık iyice iskeleden gelen kaba dalgalarla, dansımız daha eğlenceli bir hal aldı. Ama ben severim böyle denizleri. Dalgalar tekneyi kaldırıp, siz dümende yalpayı önleyeceğim diye debelenirken -ki çoğu kez başaramazsınız- dalgalar sizi istedikleri yere koyar. En iyisi çok debelenmemek, denize, dalgalara teslim olmaktır. Çok büyük bir yanlış yapmazsanız, yelken teknesi alabora olmaz. Böyle denizlerin en sıkıntılı yönü, tekne iyice nete edilmemiş ve ortalıkta serbest öteberi kalmışsa, onların kendilerini oradan oraya atmalarıdır. Bir de kendinize ne denli güvenirseniz güvenin, kendinizi sağlama alın ve bir gerek olmadıkça da yerinizden kalkmayın. 

ÇÖKERTME’DEN ÇIKTIM DA HALİL’İM…

Gümüşlükten sonra rotamızda Büyük ve Küçük Kiremit Adaları var. Denizin durumuna bakarak, Koyun Baba Koyu’nun (Çökertme) ağzındaki Küçük Kiremit Adası’nın lodosundan geçip, Yalıkavak Koyu’nun batı ucu, Göçük Burnu’na rota tuttuk. Çoğu zaman küçük Kiremit Adası’nın lodosu, birkaç teknenin yatabileceği, sakin bir köşedir. Bu defa kaba dalgalar buna izin verecek gibi görünmüyordu. Biz de zaten Gündoğan Koyu’na gitmek üzere yola çıkmıştık. Küçük Kiremit Adası’nda gecelemeye niyetimiz yoktu. 

Rotamız üzerinde bir sonraki burun olan Paşa Limanı girişindeki İnce Burun’un poyrazında Karga Adası, onun da batısında bir sığlık vardır. Sakınmak gerekir. Akdeniz foklarının son sığınağı olan Paşa Limanı da, Gümüşlük ve diğer birçok eşsiz kıyı ve koy gibi, vahşi yapılaşmanın ve koyu haftalarca mesken tutan teknelerin tehdidi altında ne yazık ki. “İnsanın gözü doymaz!” diyen doğru söylemiş. Bütün kıyıları tüketmeden, Bodrum Yarımadası’nı, Kuşadası gibi beton yığınına çevirip, yaşanmaz hale getirmeden rahat etmeyeceğimiz açıkça görülüyor. Hemen tümü Anadolulu olan Tanrılar, binlerce yıllık ülkelerini, denizlerini, para uğruna talan eden bizi, bildikleri gibi yapsınlar vesselam!

YALIKAVAK-GÜNDOĞAN ROTASI ÜZERİNDEKİ TUZAKLAR

Paşa Limanı girişindeki İnce Burun ile Karga Adası arasından tekne geçer ama bu suları gerçekten çok iyi bilmiyorsanız, siz yine de denemeyin derim. Karga Adası’ndan, Tilkicik Limanı’nın girişindeki Payamlık Burnu ile karşısındaki Çatal Ada yönünde seyirde gözünüzü haritanızdan veya chartplotter’dan ayırmayın. Bu rota “ayı tuzakları” yani bir sürü kayalık, sığlıkla bezenmiştir. Bazıları kıyıya çok yakın, bazıları açıktadır. Kıyıya yakın olanlar, özellikle denizin sakin olduğu günlerde kendisini belli etmez. Kıyıdan açıkta olanlarının en ünlüsü, uzaktan denizaltı kulesi gibi görünen, Gemi Taşı’dır. 

Payamlık Burnu ile gündoğusu/poyrazındaki Kızılyar Burnu arası temizdir. Tilkicik Limanı’na girmeyip, Payamlık Burnu’ndan, gündoğusu/poyraz yönünde düz seyirle, Kızılyar Burnu’na geldik. Gündoğan Limanı’nın ağzını, Ege’de yaz aylarının hâkim kuzeyli rüzgârlarına kapatan Fener Adası ile küçük Tavşan Adası’nı iskeleye alıp, Liman girişindeki Karaca Burun’a (biz “Arap Burnu” deriz) geliyoruz. Artık deniz düştü. Kaba dalgalar oldukça alçaldı ve pupadan geliyor. Arap Burnu’nu kıble yönünde dönünce Gündoğan Koyu’nun sakin sularına kavuşacağız. Ancak burnun önünde oldukça geniş bir sığlık vardır. Açık geçilsin vesselam.

GÜNDOĞAN LİMANI MARİNA MI?

Milta Bodrum Marina’dan palamar çözdükten beş buçuk saat sonra Gündoğan Limanı’na yığılmış, bazıları aylarca aynı yerde demirli duran teknelerin arasından slalom yaparak geçip, koyun batı kıyısındaki, yaz kış yaşadığım Cennet Evleri Sitesi’nin (daha çok Cinnet Evler olarak bilinir!) plajının sınırlarını belirleyen boncukların dışında, 12 metrede demir koyduk. Umur Reis’in içi rahat etsin diye 50 metre kaloma bırakıp, zincire bosa vurduk. “Hayrola kalıcısınız galiba?” dediğinizi duyar gibiyim. Aslında niyetimiz Güllük Körfezi’ni, Kıyıkışlacık’a (İassos) kadar dolaşmaktı ama dalgalarla dört saat raks edip de durumun birkaç gün daha böyle devam edeceğini anlayınca, postu buraya sermeye karar verdik. Bayramın curcunasını böyle geçirmek iyi geldi doğrusu. 

Gündoğan Limanı’nın her yaz, bedava marina olarak kullanılmasına şaşırmayın çünkü Bodrum’dan, Güllük Körfezi’nde Kıyıkışlacık’a kadar, bütün koylar aynı durumdadır. Tanıl (Tuncel) Reis’in de sık sık dile getirdiği gibi, masa başında ahkam kesen, denizlere ve marinalara hatta balıkçı barınaklarına sadece rant ve gelir kapısı olarak bakan anlayıştan başka bir sonuç beklemek abestir.  

İTALYA TURİZMİ BİLMİYOR!

Gündoğan Koyu’nu bilenleriniz şimdi, koyun iki büyük otelinin arasında demir koyduğumuzu da dikkate alarak, “İyi de, her dakika etrafınızdan son sürat geçen servis botları, jet skiler, muz vs. çeken motorları bırakın, gün boyunca ve gece yarılarına kadar, yeri göğü inleten müzik yayınlarına rağmen o iki otel arasında nasıl durdunuz?” diyorsunuz. Haklısınız. Öylesine büyük bir saygısızlık, görgüsüzlük ve denetimsizlik ki neresinden başlayacağımı bilemiyorum. Bu istenmeyen müzik şölenini (!) Bodrum Belediyesi aracılığı ile zaman zaman durdurduk ama bunun ilgililer tarafından, şikâyet beklemeden yapılması gerekiyor. Kaldı ki çoğu kez yapılan müdahale de kuru bir ihtar olarak kaldığı için ertesi gün işkence aynı şekilde devam ediyor. İlk akşam ortamı, kısa bir video ile bizim YACHT Türkiye reislerine ilettim. İtalya’dan ses veren Emir (Kunt) Reis’in, “… kaç gündür İtalya kıyılarındayız, benim ipad olmasa müziğe hasret kalacağız. Bildiğin yasak” mesajı koydu bana. Bir yandan “Bu İtalya turizmi bilmiyor!” diye düşünürken bir yandan da, “Uygarlığın gözü kör olsun! Bir de gâvur diye, aklımızca aşağılıyoruz” dedim ve her alanda magandalığın kıskacındaki güzel ülkeme bir kez daha yandım.  

Yine de Nâzım’ın dediği gibi, “Yaşamak güzel şey be kardeşim!” Akşam gün kavuşurken, Myndos’un baş üstünde, birer kadeh şarap eşliğinde, sıcak dost sohbeti iyi geldi. Bu ülke bizi yoruyor. Biraz olsun dinlenmeye ihtiyacımız varmış. Bodrum-Gündoğan keyif seyri böyle bilinsin vesselam.☸

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.