Mehmet Aslantuğ: “Çocuk ruhlu bir denizciyim”

Şimdilerde Beneteau 50 model bir yelkenliye sahip Mehmet Aslantuğ’un denizciliğe ilgisi 1984 yılında alınan 7 metrelik bir tirhandil ile başlamış. Ünlü oyuncunun hayali ise yelkenliyle dünya turuna çıkmak…

ESRA MAKARA    
[email protected]

Hangi işe imza atsa takdir ve hayranlık uyandıran Mehmet Aslantuğ’un da sevdalısı olduğu bir deniz, onu denizlere götüren bir “Sevgili” var elbette. Biz onu televizyonun başına geçip seyrine doyamadığımız dizilerden, sinemadaki aşk ve şiir tadındaki filmlerinden tanıdık, çok da sevdik. Samsun’da dünyaya geldi aslında. Tam da denizin kıyısında… Kendisiyle röportaj yapmak istediğimi söylediğimde, “Deniz bir başkadır, sevdalanır bağlanırsınız. Onu anlatacak olsam şiirlerle anlatırım” dedi. Anlattı da… Ege’yi yelkenlisiyle bir çırpıda geçen, denizdeki zorluğun yaşamdaki sükûneti yeniden anlamlandırdığına inanan Aslantuğ, denize açılırken yanında hayatında bir kere bile olsa uyku tulumu giymiş, kamp ateşi görmüş, 1500-2 bin 500 metrelerden yıldızları saymış dostları görmeyi tercih ediyor. Yani kısacası, hayatı anlamlandıran şeyleri görmek istiyor denizlerde.

Tirhandille başlayan tekne tutkusu
İlk teknenizi ne zaman edindiniz?
1984’te kısa bir denemem olmuştu birkaç arkadaşımla birlikte. Şiir düşkünlüğümüzü suyun karşı kıyısına da dökelim arada diye, 7 metrelik tirhandil tadında bir teknemiz olmuştu. Son paralarımızı da bakım ve armasına harcamış, beş parasız kalmıştık. Olmadı, sattık tabii!.. O vakitler üniversite öğrenciliğimize parasal kaynak yaratmak için, deneysel sahne gruplarından bazı arkadaşlarla turne ekipleri oluşturur, para kazanmaya çalışırdık.

Şu anki Beneteau 50 model yelkenlinizi, yani namıdiğer Sevgili’yi ne zamandır kullanıyorsunuz?
13 yıl… Ondan önce Yeni Zelanda’ya giderek bu suları terk eden 11,60 metrelik (38 feet) bir yelkenlimiz vardı. 50 daha sonra yapıldı.

İsmi neden “Sevgili”?
Çok sevgili davrandı, iyi havada, kötü havada!.. Sevgili olmak için ille de kadın, erkek, velhasıl insan olmak gerekmiyor ya hani?

Yelkenli bir tekneyle yaptığınız en uzun seyir hangisiydi?
Marmara’yı, Çanakkale Boğazı’nı ve Ege’yi bir çırpıda çok kez geçtik geldik; ama tam tur Karadeniz’le Cebelitarık ya da Süveyş çıkışları bekliyor hala…  Kısmet!

Peki ya denizde zorlu anlarınız oldu mu?
Çook!.. Zorluk / tecrübe eğrilerim bazen kesişti, buluştu; bazen de hazırlıksız yakalandım! Aslında aradığımız da biraz böyle bir şey değil mi? Yoksa deniz kenarında ya da yakınında bir yazlık ev veya otel de, tıpkı diğer tercih sahiplerini ağırladığı gibi bizi de ağırlar; ama denizcilerin istediği bu olmasa gerek. Diğer alışkanlıklara kıyasla görece zorluklara da sevdalıyız biraz. O zorluklar ki, dinginliğin ve sükûnetin notalarını yeniden anlatır; biz de daha iyi anlarız şüphesiz, yeniden. Hayat da böyle güzel değil mi zaten?

“Tekneme denizle uyumlu olanlar gelsin”
Teknede genelde kimlerle vakit geçirmeyi tercih ediyorsunuz?  
Denizi sual etmesin yeter. Onun sunduğu her koşulla uyumlu olanlarla çok mutlu olurum! Başlarda çöpçatanlık yapardık, hevesliydik; ama artık hazır olsunlar istiyor insan. Hele bu tip kayıklarla ve biraz rüzgâr isteyen yolculuklar için başka türlüsü zor! Geniş banyolar, rahat kanepelerin ev sahibi bizler değiliz. Bizim denizcilerin biraz izci ruhlu olması gerekiyor. Volkanik göllerin kenarında çadır açmasa da, uyku tulumu giymiş, kamp ateşi görmüş, 1500-2 bin 500 metrelerden yıldız saymış arkadaşları tercih ediyoruz, mümkünse!..

Aileniz de tekne ve denizden keyif alıyor mu? Görev paylaşımı var mı?
Can, bebeklikten beridir alışkındır. Arzum, dayanıklı sayılır; ama zorlamamak gerekir! 3-4 bofor hava, 50-100 mil arası seyir, onun sevdiği limitlerdir. Dümen, olağanüstü koşullar yoksa serdümen aramıyor artık! Malum teknolojiler bu görevi devraldılar. Mutfak bağlantılı işleri paylaşırız; ya da, Arzum genellikle bize bırakmaz. Can, armayla henüz tanıştı kuvvet açısından. Bana gelince, çocuk ruhlu bir denizci olarak her işi severek yaparım, hiç gocunmam!

Yıl içerisinde teknede çokça vakit geçirebiliyor musunuz?
Değişiyor! Sahada yani film ya da dizi çekimlerinde olduğumuz zamanlar belirliyor bu durumu; ama yıl ortalaması üç ayı buluyor. Sevgili de, yaklaşık 12 yıldır Göcek’te kışlıyor. O tarihlerde Marmara’ya gözlük düşürsek arkasından atlayıp atlamamak için bir düşünürdük. Şimdi kollektörler ve sair tedbirler çok işe yaradı tabii, suyun kirliliği azaldı. Yine de aşağıya gidip gelmek akıl ve beden sağlığına iyi gelir!

Zaman zaman tek başınıza teknenizde kalarak senaryolarınızı kaleme alıyor olmanızın nedeni böylesi bir yaşamın size huzur veriyor oluşu mu?  Yoksa tekneyle yarış fikrine de açık mısınız?
Uzun süreli alarga vakitlerini, iki-üç saatlik seyirlerle bölerim her gün. Kalan zamanları da tüplü-tüpsüz dalışlar, biraz sualtı, su üstü fotoğrafçılığı; yazalım mı, çizelim mi yoksa okuyalım mı gibi lezzetlerle de tamamlamaya çalışıyorum fani olma halini! Yarış meselesine gelince… Aslında Sevgili, gezi-yarış sınıfında performans gösterebilecek bir tekne; ama biraz doldu, son altı yedi yıldır! Mürettebat kamarasına baş pervanesi, su yapıcı gibi ilavelerim oldu. Tüpler filan… Irgatım “Baba” bir ırgattır; zincir de hem 12’lik, hem de 120 metre civarında ki, marina dışı gecelemelerde zaman zaman nasıl işe yaradığına tanık oldum. Suda duruş dengesi için kıç ağırlıklarım, işim gereği de ses ve görüntü sistemleri ıvır zıvır var. Zaten yarış için bineceğimiz tekne de var arkadaşlarımızda… Yarış, biraz daha performans karinası ve yelken donanımı istiyor ki, keyifli ve hakikatli olsun.

Yelkenliyle dünya turu hayali
Yelken ve deniz sevginizin film ve dizilerinize de yansıdığı oluyor. Bir İstanbul Masalı’nın Selim’ini oynarken son bölümlerde tekneyle dünya turu için denize açılıyordunuz. Sizin de böyle bir hayaliniz var mı?
İstanbul Masalı’nın senaryosunu yazan arkadaşlarımız da denize düşkünlerdi. Selim Arhan’a bu sahneleri yazmak onları da, beni de rahatlatıyordu. Dünya turu meselesi, yaklaşık 10 senedir, ha bu yıl, ha önümüzdeki yıl derken bir türlü olmadı; ama elbette kararlılık devam etmekte ve fazla gecikmeden bir dönüp gelirim diye düşünmekteyim. Umarım kendimi kandırmam!

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.