Enset, yani sahte muz, mucizevi bitkilerden. Etinden sütünden faydalanmalık; hem tahıl ürünlerine göre daha dar bir alanda yetişebiliyor, hem de daha fazla insanı doyurabiliyor. Çok verimli bir bitki anlayacağın.
Ensete Venticosum bitkisini duymuş muydun? Önce görselleştirmek, gözde canlandırabilmek adına şunu söyleyeyim: Muz ağacına benziyor. Zaten diğer isimleriyle “Habeş muzu” ya da “sahte muz” diye de geçiyor. Bu bitkinin konumuz olacak özelliği nedir diye sorarsan, öncelikle bu güzel soru için teşekkür edip konuyu iklim değişimine bağlarım ama bu iklim değişimine bağlama farklı; alışılmışın aksine kuraklık yağmur çamur sel dinlemiyor, iklim değişimine karşı dirençli bir bitki. İyi şeyler de var, yakalayıp size getirebilecek bilgi anlamında. Aslında yararlanmasını bilsek, dünya verdiğimiz o kadar zarara rağmen hâlâ yardım etmeye çalışıyor. Mesela süper bitkiler, şifalı bitkiler filan, herhalde geleceğin besinleri onlar olacak. Melezleme çalışmaları var, son dönemde revaçta, her iki bitkinin de iyi özelliklerini alıp süper bitki yetiştiriyorlar. Kısacası iklim değişse de aç kalmayacağız gibi duruyor. Sağlığımız ne olur bilmem.
ETİYOPYA’NIN EKMEĞİ
Enset, yani sahte muz da mucizevi bitkilerden. Etinden sütünden faydalanmalık; hem tahıl ürünlerine göre daha dar bir alanda yetişebiliyor, hem de daha fazla insanı doyurabiliyor. Çok verimli bir bitki anlayacağın. Bu arada bu yeni bir bitki filan değil, 10 binlerce yıldır Etiyopya’nın ekmeği gibi bir şey. Gibiyi atalım, gerçekten ekmeği de diyebiliriz, bitkinin bir kısmını fermente ettikten sonra havanda dövüp unla karıştırarak kocho isimli bir ekmek yapıyorlar. Değişik bir şey, internetten bakmanı öneririm mutlaka. Muz gibi deyip duruyoruz ama meyvesi baya büyük ve öyle bildiğimiz ağaçtan toplamalık, direkt yemelik bir şey değil. Kıtlık durumunda meyvesi de tüketilebiliyor ama onun dışında yemeklerin içinde filan kullanılıyormuş. Enset, sadece yemek için değil yapı malzemesi olarak bile kullanılıyor. Bildiğin joker. Böyle lifli bir yapısı var ve bu liften ip üretilebiliyor. Matlar, kilimler, giysiler filan yapıyorlar.
GÖLGESİNDE KAHVE YETİŞİYOR
Şu kuraklık olayı benim en çok ilgimi çeken kısmı, malum meslek gereği. Enset, kuraklığa karşı çok dirençli bir bitki. Bu bitkinin büyük kısmı hava, su ve liften oluşuyor. Yapraklarını ayırdığın zaman, hava ve su içeren hücrelerle dolu olduğunu görebiliyorsun. Ve bu devasa bitki, bu suyu yıllarca tutabiliyor. Hatta tahminlere göre, enset yedi yıla kadar yağmursuz yaşayabilen bir bitki. Düşünebiliyor musun? Yedi yıl. Yani bu sahte muz denen Habeş muzu, yedi yıl güvenceli bir gıda bankası gibi bir şey. Kahve de iklim değişiminden en çok etkilenen ürünlerden biliyorsun, bununla ilgili daha önce de konuşmuştuk seninle. Ensetin nimet sayıldığı bir başka nokta da burada devreye giriyor işte. Gölgesinde kahve yetiştirilebiliyor. Enset 1 yaşına geldiğinde, hemen yanına kahve tohumları ekiliyor ve enset bu tohumlara su temin ediyor, yani sulamaya gerek kalmıyor. Ensetin tarımı kahve dışında başka bitkilerle de karışık yapılabiliyormuş, buğday, arpa, mısır, karışık bir sistemde yetişebiliyorlar.
KAHRAMANLIK KİME KALDI?
Şimdi bilim insanları “bu bitkiyi nasıl Afrika dışında da yetiştirebiliriz”i düşünüyorlar. Çünkü kuraklık ve kıtlığın önlenmesine yardımcı olabilir. Tabii iklim değişimi tüm dünya üzerinde bitki biyolojisi için büyük tehdit. Hâlihazırda etkilerini görüyoruz da zaten. Sıcaklık değerleri, yağış paternleri değiştikçe doğal olarak bitki coğrafyası da değişiyor. Aşırı sıcaklar toprakta zararlı organizmaların üremesine yol açıyor, fotosentezi dolayısıyla gelişimi ve verimliliği düşürüyor. Toprağın azot miktarını, pH değerini, besin maddelerini, kısacası dengesini altüst ediyor. Bahçe ve orman yangınları da cabası. Yalnızca aşırı sıcaklar değil, aşırı yağışlar da oluyor, biliyorsun. Anormal yağış da toprağın su doygunluğuna etki ediyor. Kendini düşün, su içme kapasitemiz sınırlıdır değil mi? İşte toprağın da bir su doygunluğu var ve aşırı yağışlar bu doygunluğu aştığında bitkiye, çevresine zarar veriyor. Topraktaki oksijen miktarını da azaltıyor. İşin bir de şu boyutu var: Sıcaklıktaki artış buharlaşmayı da hızlandırıyor. Buharlaşma ne kadar artarsa havadaki nem de o kadar artış gösterir. Dolayısıyla daha nemli bir havamız olur. Bu nem de havada öylece kalamayacağına göre birikir birikir ve bize yağış olarak geri döner, tabii aşırı yağış olarak. Sadece aşırı yağış mı? Nem rutubet aynı zamanda hastalık demek; hem insanda, hem de bitkide. Ozondaki hasarla dünyaya ulaşan ultraviyole ışınlar bile bitkinin gelişimini engelliyor.
Anlatmak istediğim şu: Böyle enset gibi bitkilere ihtiyacımız olacak. Şu anda bile yediğimiz içtiğimizden memnun değilken, ayrıca kaygılıyken ileriyi düşün artık. Modeller, senaryolar da pek iç açıcı değil biliyorsun. Ama işte bazı buluşlar var en azından, durumu kurtarmalık. İnsanoğlu israf etmeden, hoyratlıktan uzak ve makul yaşayamıyor. Bu durumda kahramanlık, bitkilere kalıyor.
İklim değişimi diye bir gerçeğin olduğu zamanda şifalı bitkileri ekmek, onları sürdürülebilir kaynaklardan edinmek, kalite kontrol sistemlerini daha güvenli hale getirmek artık daha fazla önem taşıyor. Bitkilerin o yüksek potansiyelinden tam olarak yararlanmak, tabiri yerindeyse etinden sütünden faydalanmak daha büyük ihtiyaç haline geliyor.
Birkaç sayfa ileride ya da geride, buralardayım. Gelecek ay görüşelim, oldu mu? ☸