Göcek’e sahip çıkın ve koruyun. Gözümüzden bile sakınmamız gereken noktaya geldik artık. Gideri, oluru kalmadı. Deniz bitti!
Bu sene yaza giriş yazımı yazmak için özellikle Haziran ayını bekledim. Aynı şeyleri ısrarla yazıp her seferinde maalesef haklı çıkmaktan çok sıkıldığım için de daha az yazmaya başladım. Bayram, ardından da 19 Mayıs tatilindeki yoğunluğu bizzat denizde görüp değerlendirmek istedim. Göcek koyları için yangından mal kaçırır gibi yapılan sonuçları bile resmi bir şekilde kamuoyuna duyurulmayan, kulaktan kulağa dedikodularla bilgi aldığımız ihaleleri anlayıp sonuçlarını görmek için bekledim. Son iki senedir yana yakıla yazarak uyarmaya çalıştığım şeylerin birer birer gerçekleştiğini görmeye başladım ve size “iyi yazlar” demek için hazırlandım.
İHALE
Ali Boratav üstadımız eksik olmasın, binbir zorlukla ulaşabildiği bilgilerle sizleri gerek gazetedeki köşesinde gerek dergimizde bu ihale süreci ve sonrası hakkında aydınlatmaya çalıştı. Ben de bu süreçler bitip her zaman olduğu gibi kendi kaderine bırakılmadan limon sıkmak istemedim. İhaleler kimse duymayacak şekilde, en okunmayan gazetelere ilan verilerek sanki gizlenmeye çalışıldı. Kartların masaya oturmadan önceden dağıtıldığı izlenimi verecek şekilde peşi sıra yapılmaya başlandı. Oyuncular kendini fazla kaptırınca oyun gereksiz büyüdü ve komik bir hâl almaya başladı. Varsa azıcık ciddiyeti o da hızla sulandı ve en son 45 tane tonozu teknelere kiralamak için yıllık 50 milyon ödemeye kadar gelip cıvıdı. Bakanlık bu sululuğu görünce hızla ihaleleri iptal etti ve bu işi birkaç tane STK’nın üzerine yıkıp sıvışmak istedi. Yerel halktan ve kamuoyundan gelen şiddetli tepkileri dikkate alarak hiçbirisi bu yemi yutmadı. Benim şaşırdığım konu ise ihale şartnamelerinde atılacak tonozun üzerinden gelecek halatın kilidine kadar detaylı çizimini hazırlatılıp da işleyiş ile ilgili hiçbir detay içermemesi oldu. İstenildiği zaman ne kadar detaya inildiğini görünce bazı konuların açık ve yusyuvarlak bırakılması insanın ister istemez midesini bulandırıyor. Nitekim Göcek halkı hemen uyandı ve çok şiddetli bir tepki verdi. Bu konu şimdi ne olacağı belli olmayan bir şekilde serbest salınıma geçmiş durumda. Dolayısıyla zaten planlanan şeyin bu yaz hayata geçmesi mümkün değilken önümüzdeki yaz da aynı düzensizlik, yoğunluk ve karmaşa devam edecek gibi. Deniz kirliliği de her zamanki hızla artmıyor, tekne yoğunluğundan dolayı çok daha hızlı artıyor. Göcek’e yaz aylarında elveda demek için artık sayılı günler kaldı. Bakir Göcek’in tepelerine markalı siteler yapılmaya başlandığını da göz önüne alırsak netice yine Hatice olacak gibi.
Bir diğer serbest salınıma bırakılan konu da vergi geldikten sonra Türk bayrağından kaçış. Olması gerektiği gibi KDV oranı yüzde 1’den yüzde 18’e yükseltildi. Ama hiçbir deniz taşıtı ayırt edilmeden aceleyle yapıldı. Sörf bile aynı KDV oranına tabi. Özel tüketim vergisi, motorlu taşıtlar vergisi ne olacak bir açıklama yapılmadı. Herhalde yine sürpriz bir şekilde gelecek. En azından yelkenli ve motoryat ayırımı yapılabilirdi diye düşünüyorum. Adaletli vergi olsun derken, doğaya en uygun olan yelkenciliği de bitirmemek lazım. Ayrıca sahibi Türkiye’de ikamet eden veya Türk vatandaşı olanların hangi şartları yerine getirirse yabancı bayraklı tekne sahibi olabileceklerine bir açıklık getirilebilirdi. Bu hemen yapılmazsa hızla yabancı bayrağa kaçış başlayacaktır. Nasıl yabancı plakalı otomobiller için her türlü detay kanuna yazılmış ise bu konuda uluslararası deniz hukukunu göz ardı etmeden düzenlenebilir. Neden her kanunda bir açık kapı bırakılır anlamış değilim. Ayrıca bayrakları yabancılaşan teknelerde çalışan Türk personelin durumu da netleşir ve hizmet hakları açısından kayba uğramazlar. Bunun dışında marina, sigorta ve yabancı teknelerin alım satımı gibi konularda iyice netleştirilmeli. Yabancı bayraklı tekneler hâlihazırda Türk karasularının dışına çıkmadan el değiştirebilmekte mesela. Bir başka önemli ihlallerin yaşandığı konu da transitlog konusu.
MEVCUT DURUM
Yıllardır altını çizerek belirttiğim gibi; bebek bezinde bile vergi varken tekneleri vergisiz satmayın, bu amatör denizci belgelerini iskambil kâğıdı dağıtır gibi önünüze gelene vermeyin, koylara çöken teknekonduculara müsaade etmeyin, yatçılık kültürünü bilmeyen insanların denize ve tekneye bu kadar kolay ulaşmasının önünü açmayın ve bunun gibi mevzuların gelip kapıya dayandığı yerdeyiz maalesef.
Bana karşı çıkanlara, insanları denizden soğutacaksın diyenlere şimdi sormak istiyorum: Memnun musunuz? Perşembe günü teknenize gidip Pazar günü dönene kadar aynı koydan yerinizi kaptırıp başka yer bulamama korkusu ile dört gün aynı ağaca bakmaktan mutlu musunuz? Yanınıza demirleyen görgüsüzlerle iyi anlaşıyor musunuz? Birbirinizin atığında yüzmek zevkli mi? Yoksa rüzgâr çıksın biraz, öyle denize atlayayım diye mi bekliyorsunuz? Koy restoranları dahil yer bulamamak veya iyi servis alamamak gibi dertleriniz yok mu? Yoksa siz hâlâ şehre gidip gelmek için 300 beygir bir RIB alamayanlardan mısınız? Vergi yüzde 1 iken alamayıp dizini dövenlerden misiniz? Yoksa siz beş yılda iki jeneratör, iki su yapıcı değiştirip motor saati 500 olan uyanıklardan mısınız? Ne güzel değil mi, hiç hareket etmeden bütün yaz yan gel yat. Yazlık ev alsan tapuda alım satım vergisi var, emlak vergisi var, çöp ve çevre vergisi var. Tekne alırken mis gibi zero. Ne oldu keyfin mi kaçtı? Başka vergiler de gelir mi diye düşünüyorsun, farkındayım. Gelecek. Karpuzcu misali son geçene bakmak lazım. Yerimiz kalmadı babacım. Talep çok. Bir Göcek, bir Hisarönü, bir Bozburun biraz da Bodrum da yatacak yerlerimiz vardı hepsi fully booked. Yani yer yok. Zamanında talebi dengelemek adına hiçbir şey yapmadığımız için yoğun ilgiden telefona bakamayacak durumdayız. Bu yazı çıkana kadar mazot da 25 olur, TEPAI vergisi, giriş çıkış masrafları falan, bir yemek yemeye Yunan’a gitsen 40-50 bin TL masraf var. Yemek hariç!
Bak sana bir örnek vereyim babacım: Sarsala Koyu’ndan 300 beygir bir botla şehre manava gidip gelmek 20 litre mazot demek, yani kabaca 450 TL. Bot büyük olunca MUÇEV’in iskelesine yanaşıp 150 TL haraç vermek zorundasın, etti mi sana 600 TL. Daha ortada domates yok, biber yok, hıyar yok. Hıyar var mıydı acaba kafam karıştı. Durum bu babacım. Büyük botun yoksa süpermarket görüntülü kazuletleri bekleyeceksin. Ama sen onları da seviyorsundur, güzel bir hizmet gözüyle bakıyorsundur. Haklısın be, salak bu Fransızlar. O kadar Cote D’Azur’a gittim bir market takası görmedim. Ne turizmden anlıyorlar ne yatçılıktan, çok kuralcılar değil mi? Sadece Fransızlar değil bütün Avrupa salak bence. Kafana göre demir atıp, koltuk halatlarını gerdirip şöyle üç beş gün yatamıyorsun hiçbir koyda. İnsana eziyet etmek için düzen kurmuşlar. Hem eziyet ediyorlar hem de teknelerden bir sürü vergi alıyorlar. Nereden baksan skandal.
YATÇILIK KÜLTÜRÜ
Bu mavraya daha devam etmek isterdim, etmek için daha çok gözlem ve tespitlerim var ama bize ayrılan yer kısıtlı. Ben olsam bu dergide bana hiç yazı yazdırmam zaten. Milletin canını sıkan bir adam. Hep şikâyet baba. Neyse, yazmaya başladığım ilk günden beri kitaplarıma koyacağım her yazının zamansız olmasına ve yatçılık kültürü ile ilgili bir konuya değinmesine dikkat ettim.
Niye? Bu rezil günleri görmeyelim diye.
Bizim yaşadığımız keyifli ve nezih yatçılık ruhunu bizden sonrakilere aktaralım diye. Ülkemizin güzel koylarında denizciliğin ve yatçılığın gerektirdiği nezaketle keyif yapalım diye. Bu işe heves eden insanlar da hakkıyla yapsın diye. Koylarımız otopark olsun, çökeleklerle dolsun diye değil. Param var, istediğimi yaparım zihniyetini uzak tutmak için. Karadaki kafa denize inmesin diye. Yüzme bilmeyen insanlar tekne almasın diye. (Siz abarttığımı düşünebilirsiniz diye not düşeyim buraya, 30 metre motoryat alıp yüzme bilmeyen insanlar var Göcek Koyları’nda!)
BELMA SİMAVİ ANISINA
O güzel, keyifli günler deyince ve konu Göcek olunca geçen ay kaybettiğimiz Belma Simavi’yi anmadan olmaz. Göcek halkına ve bölgenin tanıtımına yaptığı katkılar bir yana yaz aylarında Domuz Adası’ndaki evinde verdiği zarif davetler bilhassa tekneci dostları için hâlâ özlemle anlatılan unutulmaz anılar arasındadır. Davetleri hep yerel dokuyla uygun, ikramları lüks ama abartısız, misafirperverliği en üst perdeden ama çok samimi olmuştur. Genç veya yaşlı demeden herkese aynı özeni ve yakınlığı gösterir ama aynı özeni davetlilerinde de arardı. En son misafiri gidene kadar davetin ve servisin çizgisini bozmaz, daveti kendisi kapatırdı. Adadaki tekneleri bile Göcek’in ruhuna uygun ve abartısızdı. Çalışanları onu bir anne, bir abla gibi severdi. Çok nadir insan değişirdi evinde. Zenginliğin nasıl abartısız ve zarafet ile yaşanması gerektiğinin canlı örneğiydi. Cemiyet hayatının kurallarının belki de en iyi uygulayıcılarından biriydi. İş hayatı ve aile yaşantısı için birçok güzel şeyle hatırlanacaktır ama onu tanıyan tekneciler zaten çok iyi bildiği ama onu tanımayan teknecilerin bile gelip geçerken gıpta ile bakacağı bir yaşam sürdü Göcek’te. Evindeki her çiçeği kendi seçip eken, yeri geldiğinde hangi taşın nereye konacağına kadar ilgilenen ve doğada nasıl yaşanması gerektiğini herkese örnek olacak şekilde vücut bulduran bir insandı.
Onun için birbirine ve doğaya saygısı olmayan çoğunluğa şunu söylemek isterim ki hiç olmazsa Belma Hanım ve onun gibi insanların hatırına Göcek’e sahip çıkın ve koruyun. Gözümüzden bile sakınmamız gereken noktaya geldik artık. Gideri, oluru kalmadı. Deniz bitti.
Karadan tecavüz ise artık son noktasına ulaştı.
D-Otel’in üstüne denk gelen yerde yapılan onlarca villa projesi, Sarsala Koyu’nda beach club yapmak için alındığı iddia edilen arazi, Göcek Adası’nda geçen sene açılan ve bu sene genişleyen yer, Fethiye koylarında her sene açılan yeni yeni yerler, mevcut koy restoranların 10 sene evvelsine göre beş kat genişlemiş olmaları, MUÇEV’in gelen geçenden para aldığı marinasının bir belediye tarafından mühürlenmesi diğer belediye tarafından açılması ama sonuçta tıkır tıkır işlemeye devam etmesi ve bunun gibi daha birçok örnek. Nasıl yapılıyor diyeceksiniz, anlatayım. 19 Mayıs tatil haftası Göcek’teki marinamızdan havalimanına gitmek için yola çıktık. Club Marina’yı geçtikten sonra Sahil Güvenlik’in yanındaki boşlukta bir traktör manevra yapıyordu ve yolu kesmişti. Sabah erken saat olduğu için ilgimi çekti, bir baktım arkası çimento torbaları ile dolu ve sahilde bekleyen takaya yüklüyorlar. Hem de Sahil Güvenlik’in gözünün önünde. Göcek’ten deniz yoluyla çimento ihracı olmadığına göre ne amaçla gittiği belli. Karadan yolu olmayan bir yerde ilave bir betonlaşma olacak. Yapanın yanına kâr kaldığı bir ülkede bunları yazmak ancak tarihe not düşmek kıvamını geçmez. Bir netice de beklemiyorum. Denizdeki yoğunluğun üzerine karadan denize gelen pislik de eklenince bizim çocuklarımız ve torunlarımız kendilerine başka yerler bulmak zorunda kalacak.
Bu sebepten yazının başlığı bu şekilde konmuştur.☸