BEDRİ BAYKAM Kitaplarını teknede yazıyor

Usta ressam, yazar ve siyasetle yakından ilgili Bedri Baykam’la deniz, ilişkiler ve Mavi Vatan üzerine konuştuğumuz bir seyir gerçekleştirdik.

Röportaj PELİN ÖZCANLI, Fotoğraflar ZEYNEP DEMİRALP

Fenerbahçe Kongre üyeleri ve eski topçulardan oluşan yaklaşık 40 yıllık bir grup var, adı da Efsane Salı Grubu. Octopus Sailing Academy’den arkadaşımız Barış Aktaş, her salı Fenerbahçe Dereağzı Tesisleri’nde futbol maçı yapan bu ekibin üyesi çıkınca aklımıza Bedri Baykam geldi. Fenerbahçe futbol takımına tutkusuyla da tanınan çok yönlü sanatçının hayatında denizin yerini konuşmak için geçen ay buluşma fırsatı yakaladık. İşte Fenerbahçe Marina’da konumlanan Octopus’un kurucusu Cavit Aksoy kaptanlığında, Barış’ın asistanlığında ve tabii ki Fenerbahçe açıklarında yelken açmış gezerken Baykam’la gerçekleştirdiğimiz sohbet…

“BABAM BENİ DİPTEN ÇIKARDI”

Denizin eserlerinize nasıl yansıdığıyla başlayalım mı?

Deniz insanıyım ben. Uzun yüzmeyi severim; bir saat, bir buçuk saat, açılarak yüzmeyi. Okyanus severim. Medeniyetin olmadığı noktalar favorimdir; vahşi deniz, kayalıklar… Amerika’da, Kuzey Kaliforniya’da bu tip sahillere giderim. Kendimi en fazla bulduğum ve benim için esin kaynağı olan yerlerdir. Amerika’da yaşadığım zamanı anlattığım otobiyografi kitabım “Sonsuz Okyanus” da adını oralardan almıştır. Sonsuz okyanusa bakarak bütün ömrünü, hayatını, evreni, geçmişini, geleceğini, her şeyini gözden geçirebilirsin. Sonsuz okyanus dediğim gece karanlığı ve denizle ilgili yaptığım çok resim de vardır. 

Hiç unutamadığınız bir deniz anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Aşağı yukarı dört buçuk yaşımdaydım, Karadeniz’de, Akçakoca’da simitle yüzerken dev dalgalarla inip çıkıyordum. Yanımda babam vardı. Ters zamanlamada bir dalga ben yukarıdayken geldi ve bir tane patlattı bana. Babamın o anda gördüğü şuymuş: Simidim tek başına bir yerde yüzüyor ve ben yokum. Çok iyi bir yüzücüydü. Anında denize dalmış ve tesadüfen doğru yere dalmış ki beni resmen dipten bulup çıkardı. İç fırtınanın içinden aldı çıkardı beni, o anı bile hatırlıyorum. O şok, şaşkınlık, kurtuluş… Unutamam. Fakat bu olay bana resim yaptırmadı. Ayrılık acısı çok resim yaptırır. Babamın ölümü bana çok resim yaptırmıştır, kayıplar resim yaptırır ama bu olay yaptırmadı. 

SIRA DIŞI, HEYECANLI, YARATICILIK DOLU TEKNE TATİLİ ANILARI

Sık sık tekne tatili yaptığınızı öğrendik. Nasıl vakit geçirirsiniz teknede?

Resim yapmam bir kere. Tekne itina edilen, kirletilmemesi gereken bir alan. Ben de resim yaparken kirli yapmayı severim. O yüzden ideal bir eşleşme değildir. Bedri Baykam gibi yapılamaz o resimler orada ama sketch yapılır, beyin fırtınası yapıp not alınır. Ben teknelerde çok çalışırım ve kitap yazarım. Ünlü romanım Kemik’in yüzde 20’si denizde yazılmıştır ki bence önemli bir kısım. İki yıl önce bir arkadaşımın teknesindeydik. 10 gün Roland Garros Tenis Turnuvası izledik. Arada yüzmemizden bahsetmiyorum hiç. Ben yine kitap üzerine de çalışıyordum. Böyledir genelde. 

İlginç tatil anılarınız olmalı…

Bir tatil esnasında oğlumun bir arkadaşı, şimdi teknede mi oldu olay yoksa kayalıklarda mı net hatırlayamıyorum, gözünü ve civarını çarpmıştı. Panik yaşadık, çok kötü bir iki saat geçirdik. O teknede Amerika’daki bir galericim de vardı bizimle. Hiç iz kalmayacağını söyleyerek çocuğa şaman tarzı dokunma ve iyileştirme seansı uyguladı. Ve gerçekten iz falan kalmadı. Bir şey daha geldi aklıma şimdi. Oğlum iki yaşındaydı. Bir gün eşim, ben, oğlum Sedef Adası’ndan dönerken deniz taksi inanılmaz sarstı. Kocaman dalgalar vardı ve devrileceğimizden emin olarak eşimle plan yapıyorduk. Kendisi de çok iyi yüzücüdür, çocuğun da suyla arası iyiydi, ikisine de güveniyordum. Benim aklım yelek, defterler, çalıştığım kitap, telefonlardaydı (gülüyor.) Biz kurtuluruz ama çalışmalarım ne olacak paniğimi hatırlıyorum…

TEK EŞLİLİK İNSAN DOĞASINA AYKIRI

Aralık ortasında ilişkilerle ilgili bir kitabınız çıkıyormuş…

“Genel ve Çok Özel İlişkilerin Sakıncalı El Kitabı” adı. El kitabı dediğime bakmayın, 750 sayfa. Dört yılda yazdım. Kemik’i de dört yılda yazmıştım. İkisini de bir buçuk senede bitiririm demiştim oysa ama arada başka şeyler de yapıyorum tabii. Kadın erkek ilişkilerinin en tabu konularından, dikenli tellerinden, gri ve mor bölgelerinden dinamitlerle patlayarak gelen bir kitap bu. Denizde ne kadar değişik hava, dalga, renk ve akıntı varsa sizin de hayatta o kadar potansiyel ilişkiniz olabilir. Ama insanlar buna rağmen, “bu deniz güzel, bu koy güzel, ben buradayım artık” diyor ve sonsuza kadar o koyda kalacağına inanıyor. Sonra sorunlar başlıyor…

Kitabın arka kapağını biz gördük ama burada da bahsedelim mi?

“Toplumun bugün anladığı anlamda aldatma diye bir kavram yoktur. Tam tersine ömür boyu başka hiç kimse ilgimi çekmeyecek ve önümüzdeki 60 yıl başka hiç kimseyi beğenip ilgilenmeyeceğim yalanıyla toplumun tüm katmanları aldatılmışır. Bütün ilişkilerin sosyolojisi ve akışı bu yalan üzerine kurulmuş. İnsanlar doğdukları andan itibaren aşılanan bu kodlarla şartlandırılmışlardır. Böyle bir tek eşlilik dayatmasına insanların çakılıp kalmasını beklemek kuşlardan milli bayramlarda uçmamalarını beklemek kadar saçma ve absürttür. İnsanlar bir de aile kutsiyetine inanarak yaşamaya alışmışlardır…” diye devam ediyor. Belki dışınızdan isyan edebilirsiniz ama içinizden hak vereceksinizdir.

“TEKNE KAPRİSLİ BİR KADIN GİBİDİR”

Siyasi duruşunuz dolayısıyla “Mavi Vatan” düşüncesine de değinebilir miyiz?

Mavi Vatan çok önem verdiğim bir düşünce. Yunanistan’ın son yıllarda kafasına göre adalarımıza çıkmasını, işgâl etmesini, silahlandırmasını hangi mantıkla seyrettiğimizi anlayamamış biriyim. Makalelerde ve televizyonlarda devamlı gündeme getirmeme rağmen cevabını da bir türlü alamıyoruz. Öte yandan İstanbul gibi bir kentte insanların kişisel tekneleriyle denizlerimize aidiyeti yaşaması güzel geliyor bana. Ayrıca denizden ulaşımın, deniz taksilerin çok daha yaygın ve ucuz olması gerektiğini düşünüyorum.

Sizin tekne almak gibi bir niyetiniz var mı?

Benim yakın zamanda mümkün değil bir tekneye vakit ayırmam. Tekne kaprisli bir kadın gibidir, sizden zaman talep eder ve o kaprisli talepler de bitmez. Günde 20 saat çalışıyorum ben. Tekne alıp yılda en fazla iki üç hafta kullanabileceksem, olmaz o iş. O yüzden şimdilik tekne sahibi arkadaşları alkışlamakla yetiniyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.