Aralık ayı da geldiğine göre artık kış mevsimine girdik demektir, teoride en azından. Bazen pratikle teori örtüşemiyor ama konumuz bu değil zaten. Şu soğuk havalarda size içinizi ısıtacak bir konu anlatayım mı? Yalnız bu tatlı bir ısınma değil pek; içi seni, dışı beni yakar cinsten.
Okyanuslarımız… Okyanuslarımız ısınıyor. Okyanuslar ısındıkça da ormanlar yok oluyor. Nasıl mı? Konu derin, toplanın etrafıma anlatmaya başlıyorum. Okyanus sıcaklık değerlerinde artık; “sürekli bir artış” var. Özellikle son 20-30 yılda okyanuslar 1.5° C’den fazla ısındı. Ve bu ısınmanın getirdiği sonuçlardan birisi de ormanların yok oluşu oldu. Burada ormandan kastım sualtı yosun ormanları (kelp forests). “Yaaa o ormanlar mı? Tamam o zaman” deme sakın, en az karalardaki ormanlar kadar önemli. Zira omurgasızından balığına, balinasından kuşlarına kadar her türe habitat sağlayabiliyor. Karalardaki canlılar için orman ne ise, deniz canlıları için de sualtı yosun ormanı da o; ticari balıkçılığa bile büyük kaynak sağlıyor. Dünya üzerindeki en üretken ve dinamik ekosistemlerden birisi. Yosun ormanları 30 farklı çeşidini barındıran büyük, kahverengi algler topluluğudur. Bu yosunların her biri uzun uzun, böyle okyanus tabanından başlayan kule şeklinde kocaman yapraklı canlılar. İdeal koşullarda büyüyen bir alg her gün 45-46 santimetre kadar uzayabiliyormuş. Yine okyanusta yaşayan renkli, yavaş büyüyen mercanların aksine çok daha hızlı büyüyorlar. Aynı bir kara ormanında olduğu gibi kocaman yapraklarıyla diğer canlılara hem barınak hem besin sağlıyor, yoğun gruplaşmalar halinde aynı ormanlar gibi gelişiyorlar. Ve yine bir kara ormanında olduğu gibi onlar da mevsimsel değişiklikler yaşıyor, fırtınalar ve El Nino gibi büyük hava olaylarından bile kopabiliyorlar, tabir yerindeyse “yaprak döküyorlar”. Ama her ilkbahar geldiğinde tekrar gelişiyorlar. Yani doğanın kendine ait koşullarıyla bir şekilde başa çıkıyorlar ama başa çıkamadıkları bir şey var: Sıcaklık artışı. Nedeni de genel döngünün dışında gerçekleşen büyük kısmından sorumlu olan sen, ben, biz, onlar… Yani doymayan insanoğlu.
DENİZKESTANELERİ DOYMUYOR!
Şimdi bu ormanların en önemli özelliği şu: Yaşamlarını soğuk ve besin yönünden zengin sularda sürdürebiliyorlar. En önemli dedim çünkü yukarıda bahsettiğim gibi sularımız ısınıyor, bu yüzden besin yönünden de fakirleşiyor, sonuç olarak da kuraklaşıyor. Okyanusta da kuraklık olur mu? Oluyor, işte. Ilık sular ve dolayısıyla besin yetersizliğinden dolayı yapraklar solgunlaşıyor, beslenemiyor, cılızlaşıyor. Bir de burada başka bir tehlike daha var: Denizkestaneleri. Denizkestaneleri sıcak suyu seviyor ve bu sıcak suları tespit edip oralara göç etmeye başlıyor. En büyük hobisi de bu yosunları yiyip bitirmek. Ormanları yese doymuyor, onlara başka istilacı canlılar da eklenebiliyor. E zaten beslenememiş, zayıflamış yosunlar da hepten tükenmeye başlıyor maalesef. Bu yok oluşun en belirgin örneklerinden biri Doğu Tazmanya’daki yosun ormanları. Bugün bu ormanların yüzde 95’i yok olmuş durumda. İşin daha da umutsuz tarafı, su hâlâ hızlıca ısınmaya devam ediyor ve buraya “long spine urchin” türü bir denizkestanesi akın ediyor. Yani kalan yüzde 5 için de durum hiç parlak değil. Bu ekosistem Doğu Tazmanya’nın sembolüydü fakat artık yok, bildiğin yok. Sadece Avustralya’da değil, dünyanın birçok yerinde bu sorun var. Güney Norveç’te okyanus sıcaklıkları şeker yosunları “saccharina latissima” için sınırı aşmıştı ve 1990’ların sonunda kitlesel bir ölüme yol açtı. Bu ölen yosunların yerini kalın ve verimsiz bir tür olan çim yosunları almıştı. Dolayısıyla orada tekrardan bu ormanların gelişimi olamadı. Batı Avrupa’da ısınan Atlantik Okyanusu, “laminaria digitata” yosunlarının kıyı yatakları için ciddi bir tehdit oluşturuyor ve araştırmacılar en geç 21’inci yüzyılın ikinci yarısına kadar Fransa’nın bazı kısımlarında, Danimarka’da ve Güney İngiltere’de bu türlerin tamamı ile yok olacağını tahmin ediyor. Böyle uzak yerlerden örnek verdiğime bakma. Türkiye’de de mesela Poseidon deniz çayırları Ege ve Akdeniz’in en önemli ekosistemlerinden biridir. Fotosentez yoluyla oksijen, dolayısıyla da hayat sağlıyor. Ancak maalesef burada da kayıplar yaşanıyor. Korumaya alınıp hatta üzerine yeniden ekimler yapılıyor.
NASIL ISINIYORUZ?
Fosil yakıtlar yakıyoruz, endüstriyel ürünler üretiyoruz, tarım yapıyoruz, hayvancılık yapıyoruz, ormanları yok ediyoruz. “Tarım yapmayalım mı?”, “Hayvancılık yapmayalım mı?”, “İnsanoğlu ne yesin?” soruları geliyor kulağıma. Evet tarım ve hayvancılık lazım ama bilimi kullanarak, maksimum verimle yapılmalı. İsrafın da önüne geçilmeli. Dünyada bunca yeterli besine ulaşamayan insan varken aşırı tarım ve hayvancılıkla hem küresel ısınma sorunu, hem sağlık sorunları, hem de yeni tarım alanları için ormanlar yok olmazdı. Yaptığımız bunca şeyle dünyanın ortalama sıcaklığını ve bu ortalamanın içinde yer alan okyanus sıcaklıklarını artırıyoruz. Ve bu artış sadece anlattığım sualtı ormanları için geçerli değil tabi ki. Hep bahsediyoruz zaten, ısınma su içinde termal strese yol açıyor; okyanus akıntıları değişiyor, iklim değişimi ile deniz seviyeleri yükseliyor, fırtına paternleri değişiyor. Yani daha güçlü, daha sık fırtınalar gerçekleşiyor. Yağışlarda değişiklikler oluyor ve bu değişiklikler yüzünden taşkınlarla kirleticiler okyanuslara kadar taşınıyor, tortular birikiyor. Aynı zamanda en önemli tehlikelerden birisi de artan karbondioksit miktarı yüzünden sular asidikleşiyor, pH değerleri düşüyor. Bu da deniz yaşamında gelişim oranını düşürüyor, yapısal sorunlara yol açıyor. Düşünsene, bizim hoyratlığımız yüzünden okyanusun dibindeki masun bir kabuklu asit oranı artmış suda evini barkını kaybediyor, hastalanıyor, ölüyor. Bütün bu saydıklarımın hepsi de deniz yaşamının en en önemli ekosistemlerinden biri olan mercan resiflerini etkiliyor. Mercanlar denizlerin canı gibi, oksijen kaynağı. Mercanlar gidince okyanuslarda hayat bitiyor, havadan karbondioksit emen okyanuslar artık ememez hale geliyor. Ve biz daha da ısınıyoruz. Aslında okyanuslarda müthiş bir denge ve mükemmel bir düzen var, hayat koşulları normal seyrinde devam ettikçe tabii. Nasıl çevremizdeki değişiklikler bireysel veya toplumsal hayatımızı etkileyebiliyorsa, okyanus yaşamında da bu böyle. İşte sıcaklığın yalnız bir iki derece bile artması ekolojik dengeyi altüst etmeye yetiyor. Çevre koşullarına uyum sağlayamayan türler başka yerlere göç etmeye başlıyor, bir kısmı da yok oluyor.
Yine içini kararttım biliyorum ama bunları bil, tedbir al, güzel günler senin olsun diye. 2018’in ilk ayında yine buralarda görüşmek üzere. 2018 hep iyi haberler alacağınız, sağlıkla geçen bir yıl olsun. Sağlıcakla kalın.☸