Sürdürülebilir moda

Tekstil sektöründe salınan karbon, uluslararası gemi ve uçak seyahatlerinde salınandan daha fazla. Tıpkı et ve et ürünleri endüstrisinde olduğu gibi, moda endüstrisi de ürettiği atıklar nedeniyle ciddi bir çevre kirliliğinin oluşmasına neden oluyor.

Doğal kaynaklarımızı kademe kademe yitiriyoruz. İnsan yapısı sermayeye dönüştürüldükçe, gıdamızı, suyumuzu, aldığımız nefesi, sağlığımızı, çevremizi kaybediyoruz. Evet, tüm bunları kendimiz için ihtiyaçlarımız için yapıyoruz ama olumsuz geri dönüşü hem doğaya, diğer canlılara hem de yine “bize” oluyor aslında. Şunu kabul etmek lazım ki, tüm bu sonuçların altında yatan neden insan tüketimi. Çağlar boyunca tüketip duruyoruz. Neolitik Devrim’den bu yana dünya ormanlarının yaklaşık yüzde 47’si insan kullanımı için yok edilmiş. Ve bu oran, 1998 yılının verisi. Günümüzdeki oranı öğrenmeye cesaret edemedim ben açıkçası.

TEKSTİL SEKTÖRÜNDE İSRAF VE SONUÇLARI

Özellikle de kentleşmenin ve hızlı tüketimin artışı bizi daha büyük sonuçlara götürüyor son zamanlarda. Doğanın kendini iyileştirme gücü yok mu? Var, hem de yadsınamaz ölçüde. Fakat insanın doğal çevreyi yok etme etkisi de bir o kadar büyük ve hızlı ki, doğanın kendini iyileştirme hızına baskın geliyor aslında. İşte bu noktada başka bir gereksinimimiz daha doğuyor. Ekolojik sistemin dengesini bozmadan hareket etme gereksinimi. Çünkü doğanın kendini yenileme eşiğini çoktan aştık. İhtiyaçlarımızı karşılarken attığımız adımlar, bizi başka yeni ihtiyaçlara götürdü işte. Bu ihtiyaç doğrultusunda “sürdürülebilirlik” kavramı çıktı ortaya. En yalın ifadeyle sürdürülebilirlik; kendi ihtiyaçlarımızı, gelecek nesillerin ihtiyaçlarından ödün vermeden karşılayabilmemiz. İnsan ihtiyaçları dediğimiz şey de aslında en temel hatlarıyla kategorize edersek; gıda, enerji, malzeme, su. Bunlardaki aşırı üretim ve tüketimi dengelersek o zaman sağlıklı bir ekosisteme kavuşmak mümkün. Ama artık önünü alamaz seviyeye ulaştık dersem hiç de yanlış konuşmamış olurum ne yazık ki. Gıdada yakın tarihli bir veriye göre, ülkemizde toplanan 33 milyon ton atığın 14.5 milyon tonu gıda. İsrafta başı çekiyor yani gıda. Yine ilk sıralarda yer alan tekstil endüstrisinde durum aynı. Her şeyde olduğu gibi modamız da hızlı ve bu hızlı moda beraberinde hammadde, enerji, su ve insan gücü kaynaklarının hızlı ve fazla tüketilmesini getiriyor. Tıpkı et ve et ürünleri endüstrisinde olduğu gibi, moda endüstrisi de ürettiği atıklar nedeniyle ciddi bir çevre kirliliğinin oluşmasına neden oluyor. Buna üretim sırasında kullanılan kimyasallar, çalışma koşulları, yoğun tarımsal faaliyetler ve hayvanların istismar edilmesi de eklenince, moda sektörünün hem ekolojik hem de etik yönü, o ışıltılı hâline baskın geliyor.

SU KİRLİLİĞİNİN 5’TE 1’İNDEN SORUMLU

Giyim sektörünün tüm boyutlarını ele aldığımızda sonuçların yelpazesi çok geniş. Misal; yaydığı karbon, uluslararası gemi ve uçak seyahatlerinde salınandan daha fazla. Organik olmayan pamuk tarımı tonlarca su harcanmasının başlıca kaynağı. Polyesterde ise oluşan mikrofiberler kullanım esnasında bile çevreye risk saçmaya devam ediyor. Çamaşır makinesine her gittiğinde sulara biraz daha mikrofiber karışıyor ve sonunda okyanuslarda dahi birikiyor. Hatta insanların da tükettiği balık türlerinde rastlanmış bu küçük partiküllere. Dolayısıyla bu konu yalnızca reklamlarda, mağazalarda gördüğümüz ışıl ışıl kıyafetlerden ibaret değil aslında. Bu yüzden bunun farkında olmak bile bir adım. Tekstil endüstrisi, toplam karbon emisyonunun yüzde 5’ini ve küresel su kirliliğinin yüzde 20’sini oluşturuyor. Evet, yüzde 20. Su kirliliğinin 5’te 1’inden sorumlu resmen. Su tüketimi açısından da hiç ama hiç masum değil. Size şöyle söyleyeyim: Bir insanın 3,5 yıl içeceği su miktarı tek bir pamuklu tişört için harcanıyor maalesef. Yani sonuçta bunun içinde pamuk üretimi var, sulaması ilacı var, fabrika süreci var, ulaşımı var, mağazalara dağıtımı var, tüm bunlar su tüketim borcunu katlıyor da katlıyor. Borç diyorum, çünkü biz bu suyu doğadan ödünç alıyoruz. Yenilenebilir bir kaynak olarak değil, büsbütün doğal su döngüsünden çalıyoruz. Ve her yıl bir sonraki yıla borçlanıyoruz bu şekilde. Bu sebeple sürdürülebilirlik her geçen dakika daha da önem kazanıyor ya zaten.

TOPLUMSAL FARKINDALIĞIN ÖNEMİ

Sürdürülebilirlik deyince hep çevreyle bağdaştırıyoruz ama aslında bütünsel bakışa sahip bir kavram. Yani doğayı insandan, insanı ekonomiden ve birini diğerinden ayıramadığımız kavramların hepsini içinde barındırıyor. Dolayısıyla etkileri de, sonuçları da, çözümleri de hep birbiriyle bağlantılı. Uzun vadede hiçbiri diğerleri olmadan var olamıyor. O zaman soru şu: Doğal çevreyi tahrip etmeden veya bozmadan ihtiyaçlarımızı karşılamak adına bu dengeyi nasıl sağlayacağız? Bununla ilgili birçok görüş var. Bazıları sürdürülebilirliğe giden en iyi yolun tüketimi azaltmak olduğuna inanıyor mesela. Plastik torbaları kaldırmak, bisikletle ulaşımı teşvik etmek ve enerji verimliliğini artırmak bu kategorideki yöntemlere örnek olarak verilebilir. Başka bir kesim de nüfus kontrolünü savunuyor. Sonuçta hızlı ve yoğun nüfus artışı beraberinde bu üretim ve tüketimi getiriyor. Bunların dışında da en umut verici yöntem olarak yeni teknolojiler olabilir. Bu kategorideki en revaçta metot da elbette yenilenebilir enerjiye geçiş. Şirketler, hükümetler gibi büyük kalemlerin burada payı çok büyük elbette, ancak birey olarak da farkındalık sahibi olmanın katkısı göz ardı edilemeyecek kadar fazla. Bu zaten hem ekolojik hem ekonomik hem de etik bir problem. Çevreye verilen zararın dışında, çalıştırılan insan gücü, kullanılan kimyasallar, deneylerde kullanılan hayvanlar vs. En çok da toplumsal farkındalığı oluşturmak adına dizi, film, reklam gibi oluşumlar faydalı olabilir diye düşünüyorum. Son günlerde ses getiren Save Ralph kısa filmi herkeste olmasa bile çoğu kişide bilinç oluşturdu aslında. Hem konunun yalnızca makyaj değil diğer bakım ürünleri, kıyafet, ev eşyası, elektronik vb. her şeyde olduğunu biliyoruz. Kısacası işin ne cinsiyeti var ne de kategorisi. Önemli olan üretim ve tüketimin aşırılığından sakınmak, bunun bilincinde olmak.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.