Küresel ısınma, mevcut artışında ısrarla devam ederek 2080 yılına kadar Rusya gibi soğuk bir ülkenin, hatta donmuş bazı bölgelerinin büyük bir bölümü yaşamaya elverişli sıcaklığa ulaşabilecek, Sibirya’da bile yerleşim artabilecek.
Neredesin bu yaz? Bodrum? İzmir? Ya da Montenegro sahilleri mi yoksa Atlantik kıyıları mı? Hint Okyanusu? Akdeniz mi Sibirya mı? Neredesin? Yo yo, “Farklı olanı bul” oyunu oynamıyoruz. Soruyu size 2080 yılında sorduğumu kabul edin, işte o zaman hiç absürt bir farklılık olmayacak. Çünkü eğer küresel ısınma, mevcut artışında ısrarla devam ederse (ki şu anda onun ısrarına bizim masumane bir ricamız bile yok) 2080 yılına kadar Rusya gibi soğuk bir ülkenin, hatta donmuş bazı bölgelerinin büyük bir bölümü yaşamaya elverişli sıcaklığa ulaşabilecek, Sibirya’da bile yerleşim artabilecek. Donmuş bölgelerin çözünüp buralarda tarımın başlayabileceği bile düşünülüyor.
ÜRKÜTÜCÜ İKLİM SENARYOLARI
Rusya Krasnoyarsk Federal Araştırma Merkezi ve ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Enstitüsü’nün ortak bir çalışmasıyla alakalı sonuçlar bunlar. IPCC’nin (Hükümetlerarası İklim Değişimi Paneli) belirlediği değişimlere göre geliştirilen iklim senaryoları baz alınıyor (adının senaryo olduğuna bakmayın, birçoğu filme, hatta korku filmine döndü ve insan evladı içerisinde başrol oyuncusu olarak yayına girdi bile). Buna göre, daha hafif geçirilebilecek bir iklim değişiminden tut da ekstrem değişimlere kadar her çeşit senaryo düşünülüyor. Sirkülasyon modellerini, gelecek iklim modelleriyle kombin ederek Uzakdoğu Rusya’sı için ocak ve temmuz sıcaklıklarını tahmin ediyorlar. Bu sıcaklık verilerine göre orada ne kadar bir alanda yaşam oluşabileceği üzerinde çalışabiliyorlar. Sıcaklık verilerine göre, şiddetli iklim değişimi koşullarında Rusya’da ocak ayı değerleri 9 dereceye kadar artabilir. Temmuzdaki beklenen artış ise 6 derece civarında. Bu fark, bölgedeki permafrostun, yani donmuş toprağın yüzde 65’ten yüzde 40’lara düşeceği anlamına geliyor. İklim değişiminin bu kadar şiddetli olmadığını düşünelim ki, o zaman bile sıcaklıkta kışın 3.4˚C, yazın 1.9˚C sıcaklık farkı bekleniyor, bu iyimser beklenti. Ve bu da bölgede insan yerleşimine uygun alanın beş kat artışına tekabül ediyor. Gerçek anlamda büyük farklardan bahsediyoruz. Şu an konuştuğumuz sayılar hiç de göz ardı edilecek oranlar değil.
SICAKLI ARTIŞI FAYDA SAĞLAYABİLİR
Uzakdoğu Rusya’sı denilen bölge, Rusya’da 13 milyon kilometrekare alan kaplıyor. Bu çok geniş, düz, büyük bir alan, ama bir o kadar da boş. Rusya’nın arazi olarak yüzde 77’sine denk gelmesine rağmen nüfusun yalnızca yüzde 27’si burada yaşıyor. Yüzdelerden kurtulup şöyle söyleyeyim: Kilometrekare başına ortalama 3 insan. Tabii bunun sebebi oradaki iklim koşulları. Hava sıcaklığı çok düşük, çok yağış da almıyor. Toprak, permafrost dediğimiz binlerce yıldır hiç çözünmeyen donmuş toprak. Dolayısıyla tarım gibi uygulamalara da müsait değil. Bu sebepten buradaki insan nüfusu epey düşük. 21. yüzyılın sonlarına doğru ise, küresel ısınma sebebi ile beklenen sıcaklık artışı tarım gibi aktiviteleri daha uygun hale getirebilir. Toprağın üretim kabiliyetini geliştirebilir, gıda sağlayabilir. Hava koşulları da daha yumuşak olabilir. Sonuç olarak; sosyal, ekonomik, idari politikalara da bağlı olarak burada yaşama elverişli bölgeler oluşturulabileceği düşünülüyor.
KARBONDİOKSİTİN ATMOSFERE KARIŞMASI
Şimdi… Bu iyi bir şey mi, yoksa kötü mü? Biraz kafalar karıştı mı? Yani sonuçta “yaşamaya elverişli daha geniş bir alan.” Tabii bu şekilde olumlu kelimeleri bir araya getirince kulağa iyi bir şey gibi geliyor, ancak içinde iklim değişimi olan bir konuda negatif sonuçların daha baskın geldiğini tüm dünyanın yaşadıklarından tahmin ediyorsundur. Sıcaklık açısından daha elverişli olabilir ama bu durum beraberinde, kuraklık, şiddetli fırtınalar, permafrostun çözünmesi ve permafrostun depoladığı karbondioksitin havaya salınması, asit sızdırması (ki burası başlı başına bir konudur) ve benzeri olumsuz sonuçları getirebilir. Altyapı bütünüyle zarar görebilir. Zaten iklim değişiminde en korkulan başlık “karbondioksitin kontrolsüz bir şekilde atmosfere karışması”. Şu anda insan evladı kendi eliyle karbondioksit oranını artırıyor, şu anki seyirle seneye nereye geleceğimizi, atmosferde karbon oranının kaçta kaça geleceğini biliyor. Ama dünya kontrolsüz bir karbon açığa çıkarma noktasına gelirse (ki donuk toprakların çözünmesi bu noktada bir risktir) işte o zaman işin nereye gideceği bilinemez. İklim değişimi pek “bir şeyleri canlandırmasıyla” meşhur değildir, daha çok yok etmek ya da değiştirmekle ünlü, biliyorsunuz. Ama değiştirdiği hava koşulları işte böyle enteresan sonuçları da beraberinde getirebiliyor, yaşam olmayan bir yere canlılık getirebiliyor. Tabii getirdiği canlılığın pozitif yanı ne kadar baskın gelebilir, onu sorgulamak lazım. Sonuçta dünyanın doğal düzenini bozan bir değişim bu. Şu anda iklim değişimini durdurmamız mümkün görünmüyor. Ancak hafifletme şansımız var. Sera gazı emisyonlarını azaltarak bunu sağlayabiliriz. Olan değişimlere de doğru adaptasyon süreci uygulandığında negatif yine olur ama en azından sonuçlarını azaltabiliriz. Yaaa böyle, yine insan evladının doğaya verdiği bir başka zararın içinden verdiği zarardan çok daha küçük olsa da, içinden Polyanna bakışına göre iyi diyebileceğimiz sonuçları çıkabiliyor. Gelecek ay yine 3 sayfa ileride 5 sayfa geride, ben yine buralarda olacağım. Görüşürüz, kal sağlıcakla. ☸