Savarona müze olmalı!

Türkiye Cumhuriyeti tarafından Cumhurbaşkanı Yatı olarak kullanılmak üzere satın alınan Savarona’ya İngiltere/Southampton Limanı’nda, Büyükelçi Fethi Okyar’ın da hazır olduğu bir törenle 24 Mart 1938 tarihinde Türk sancağı çekildi. Klasik tragedyalara konu olacak hüzünlü hayatı başlamıştı artık. 

Gemilerin de insanlar gibi kaderleri vardır. 28 Şubat 1931 tarihinde Hamburg, Almanya’da Amerikalı bir iş adamının kızı için inşa edilen Savarona yatı, bir vergi problemi nedeniyle sahibi tarafından yedi yıl sonra satışa çıkarıldı. Atatürk, 1 Haziran 1938 günü İstanbul’a gelen gemiye aynı gün 15.30’da geçti. Şimdi Çanakkale Deniz Müzesi’nde sergilenen Acar motoru ile ilk kez Yeşilköy açıklarında ona yaklaşırken, yanındakilere dönüp “Ne olurdu şu gemi birkaç ay önce gelseydi…” demişti. Denizi, gemiyi ve hayatı çok seven biri için ne doğal bir sözdü bu. 25 Temmuz 1938’de ağırlaşana kadar yeni yuvası Savarona oldu. Savarona’da ilk devlet toplantısını 2 Haziran günü Türki Dil ve Türk Tarih Kurumu Başkanları ile yaptı. İlk görüşte âşık olduğu bu zarif gemi ile üç seyir yapabildi. İlk seyri 3 Haziran’da beş saatliğine Dolmabahçe, Yeşilköy ve Boğaziçi güzergâhında oldu. Daha sonra 24 -27 Haziran tarihleri arasında Erdek-Büyükdere seyri yaptı. 23 Temmuz’daki son seyrinde Florya, Moda, Adalar ve son olarak Boğaziçi’ne rota verildi. O gece Büyükdere koyunda demirli kaldı. 24 Temmuz 16.30’da vira edilerek Marmara Ereğlisi’ne kadar seyir yapıldı ve gece yarısı Dolmabahçe önlerinde demirlendi. O demirleme Atatürk’ün hayattayken yaptığı son deniz yolculuğunu noktaladı. 25 Temmuz 1938 gecesi ağırlaşarak, Dolmabahçe Sarayı’na geçti.

KRALLARI, ŞAHLARI AĞIRLADI

Atatürk, Dolmabahçe açıklarında demirli Savarona’da toplamda 54 gün kaldı. 9 Temmuz 1938 tarihinde Savarona’da yapılan Bakanlar Kurulu toplantısı onun son toplantısı oldu. Bu süre içinde Romanya Kralı Karol’u 19 Haziran’da gemide kabul etti. Böylece sadece Türkiye Cumhuriyeti tarihinde değil, Türklerin tarihinde yabancı bir ülke kralını gemide kabul eden ilk ve tek devlet başkanı oldu. Gemi, 1951 yılında Okul Gemisi olarak kullanılmak üzere Deniz Kuvvetleri’ne devredildi. TCG kimliğini alan TCG Savarona 1952 yılında Yunan Kralı’nı, 1954 yılında Yugoslav Devlet Başkanı’nı, 1955 yılında Lübnan Cumhurbaşkanı ile Irak Kralı’nı, 1956 yılında İran Şahı’nı, 1957 yılında Alman Cumhurbaşkanı’nı ağırladı. Bu arada dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı resmi ziyaret maksadıyla 1954 yılında Yugoslavya’ya, 1955 yılında Pakistan’a götürdü. Okul gemisi olarak da Deniz Harp Okulu son sınıf öğrencilerini her yaz açık deniz eğitimine ve Avrupa limanlarına götürdü. Bu şekilde, 1951-1986 arasında 4000’ e yakın deniz subayı adayı bu gemide eğitildi. Bir kuğu gibi, ziyaret edilen limanlara süzülen TCG Savarona ve üzerinde eğitim gören Deniz Harp Okulu son sınıf öğrencileri, Türkiye Cumhuriyeti’nin enerjisi ve Atatürk devrimlerinin gücünü yurtdışında gururla temsil etti.

YENİ KİMLİĞİYLE BAŞINA GELENLER

Gemi, 3 Ekim 1979 sabahı Heybeliada açıklarında demirliyken bir sabotaj sonucu kısmen yandı. Dönemin Cumhurbaşkanı Amiral Fahri Korutürk’ün özel direktifleri ile Gölcük Tersanesi’nde süratle tamir edildi. 1981 yılından sonra tekrar okul gemisi görevlerini yerine getirmeye başladı. Ancak makine/elektrik sistemlerindeki ağır malzeme yorgunluğu nedeni ile dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı tarafından 27 Temmuz 1986 tarihinde hizmet dışına çıkarıldı. O sene, genç bir üsteğmen olarak, geminin Dolmabahçe önünde kıçtankara edilip, Deniz Müzesi’ne bağlı bir “gemi müze” olması için “Savarona müze yapılmalıdır” başlıklı bir makale hazırladım ve Deniz Kuvvetleri dergisine gönderdim. Zira bugün olduğu gibi, o gün de TCG Hamidiye ve TCG Nusret gibi geçmişteki kahraman savaş gemilerimize nasıl kıydığımızı, onları müze olarak koruyamadığımızı düşündükçe utanıyordum. Savarona’ya kıyılmamalıydı. Savarona bir müze olarak, adına ve ruhuna uygun onurlu bir ayrıcalıkla korunmalıydı. Makalem o dönem yayınlanmadı. Konu tartışılmadı bile. Kültür Bakanlığı’nın bu gemiyi Maliye Bakanlığı’na devredip oradan da sökülmek üzere MKE’ye devredildiğini duyduğumda yıkıldım. Gemi daha sonra dönemin başbakanına yakın bir iş adamı tarafından hurda fiyatına 49 yıllığına kiralandı. Aslında kiralanan Atatürk’ün denizdeki manevi varlığıydı. Savarona milyonlarca doları bulan büyük masraflarla yeniden toparlandı. Sitim türbini ana ve yardımcı makineleri söküldü. Lüks bir yat olacağı için baş taraftaki açık güverteye jakuzi; kazan dairesi yerine hamam yapıldı. Yeni kimliği ile dünyanın en zenginlerinin tutku ve prestij aracı oldu. Başına çok üzücü ve acıklı olaylar geldi. Deniz Kuvvetleri, 2007 ve 2009 yıllarında kontratın feshi için iki kez girişimde bulunduysa da dönemin İstanbul Valiliği, geminin kullanımına yönelik denetlemelerin sonunda, gemiyi “kusursuz” bulduğundan konu kapandı. 19 Mayıs 2013 tarihli Sözcü Gazetesi, çok önemli ancak çok da acı bir haber yaptı. Haberin başlığı “Ata’nın yatı Savarona, randevu evine döndü” idi. Gazete, Mustafa Kemal’in ismi ve ruhunu yok etmeye yeminli bir dönemin geldiği noktayı 19 Mayıs gibi anlamlı bir günde bu haberle koyuyordu. Toplum olarak ona sahip çıkamayışımız, Atatürk’e sadakatimiz kadar, deniz tarih bilincimizin ve deniz kültürü birikimimizin ne denli zayıf olduğunun da somut bir göstergesi oldu.

75 YAŞINDA VE RİSK ALTINDA

En nihayetinde Savarona 2014 Ocak ayında, hükümet tarafından protokolü feshedilerek değil, “transfer ücreti” ödenerek geri alındı. Kısa bir süre Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne bağlı kuruluş içinde devlet yatı olarak kullanıldıktan sonra bakım için, 2016 sonrası İstanbul Tersanesi’nde Deniz Kuvvetleri korumasına devredildi. Halen son derece titiz şekilde korunan geminin tekrar faal hale geçmesi için ciddi bir makine, tekne onarım finansına ihtiyacı var. Ben bu kadar nadide ve kıymetli, 75 yaşındaki bir teknenin daha fazla risk altına girmesine ve yüzer statüde her an kaybedilme riskiyle seyir yapmasına karşıyım. Zira geminin bölme ve su sızdırmazlık yeteneği lüks yata dönüştürülme aşamasında değişime uğradı. Onun yeri, Ata’sını son terk ettiği Dolmabahçe Sarayı’nın iskelesi olmalıdır. Sarayın yanına yapılacak bir parmak iskeleye aborda/kıçtankara edilerek, Türk denizcilik gücünü ilgilendiren (Donanma hariç) tüm diğer alanların (deniz ticareti, balıkçılık, gemi inşa, deniz sporları, deniz turizmi vs.) temsil edileceği sabit bir “Türk Denizcilik Müzesi”ne dönüştürülmesi gerekir. Gemi aynı zamanda Devlet Başkanlığı’nın denizdeki temsilcisi olarak kullanıma devam etmelidir. Ana direğinde Cumhurbaşkanlığı forsu toka edilmeli, tarihi salon ve kamaralar korunmalıdır. Alt güvertelerdeki hacim ise müzeye dönüştürülmelidir. Bu konuda en güzel örnek, Portsmouth İngiltere’de bulunan Amiral Nelson’ın sancak gemisi HMS Victory’dir. Devleti bu konuda artık eyleme davet ediyorum. Bu gemi sadece Türk denizcilik tarihi için değil, dünya denizcilik tarihinin nadide bir hazinesidir ve korunması devlet görevidir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.