Ne kadar denizcisiniz?

Yine biz tekneciler için bitmek bilmeyen bir kışı geride bıraktık ve güneşli günlerin sıcaklığını hissetmeye başladık. Her ne kadar memleketteki seçim havası ve gelecek kaygısının yarattığı kara bulut hali ekonomik türbülansla kol kola girmiş üstümüze doğru yürüse de Göcek koylarına mescitler yapılacak olmasının verdiği moral ve heyecanla yeni bir sezona merhaba diyoruz.

Ne saçma soru değil mi? Viking soyunu mu devam ettireceğiz? Tekneciler arasında böyle sidik yarışları vardır. “At bakalım bir gemici düğümü de görelim.” Hayrola korsancılık mı oynayacağız yoksa palamar mı olacağız? “Sekstant kullanmayı biliyor musun?” “Seks” pek yabancı gelmiyor ama “tant” kısmını kaçırmışsınızdır. İlk defa duyanlar vardır demeyeceğim kesin öyledir onun için ne demek olduğunu bir cümle ile belirtelim. Sekstant, yerküre üzerinde bulunulan yerin enlemini belirlemek amacıyla, bir gök cismiyle ufuk düzlemi arasındaki açısal mesafeyi ölçmekte kullanılan optik seyir cihazıdır. Böyle yazdığıma bakmayın bende de antika bir tane var ama ofiste süs diye duruyor. Elime alıp çıksam ufuk mufuk hak getire… Hatta bir keresinde meraklanıp youtube’tan videolarını seyrettim ama bünye kabul etmedi, olmadı yapamadım. Allahtan ben öyle maceralı dünya turları falan sevmem. Onun için kucağımda sekstantla denizin ortasında kalacağımı pek zannetmiyorum. Zaten yeni nesil teknecilerimize kerteriz desen Bloody Mary’e mi koyacaksın diye sorar.

Birbirinin denizciliğini muayene etmek hastalık haline geldi tekneciler arasında. Sürekli yıldıran sorular ve denizcilik imtihanı… Tam oturmuşsun teknede bir şeyler yiyip içiyorsun gürül gürül yandaki teknenin makinaları çalışır. Yandın. Bil bakalım makinalar ne marka. Soru hemen gelir “ne makina var bunda sen bilirsin?” Nereden bileyim kardeşim makinacı mıyım ben. Sesinden tanımazsan çok ayıp! En kötü duman atışından okuman lazım. Egzozların susturucuları olmasa tanıyacağım şerefsizi ama teknoloji çok gelişti anlayamıyorum. Mesela Pancar motorun sesini 10 km’den tanırım, onun sesi hiçbir motor sesi ile karışmaz. Niye, çünkü yerli malı rahmetli Erbakan’ın memleketimize kazandırımıdır da ondan. Tarladan su çıkarmak için icat edilmiştir. Mesela Köhler jeneratörü de hemen tanırım. İsiylen, sesiylen ben buradayım diyen bir motordur.

Bu arada bu motor konusu açılmışken kitabımı ve yazılarımı okuyanlardan çok sık gelen bir soruyu bu noktada cevaplamak isterim. “Bu kadar, yelkenli şöyledir, motoryat böyledir, teknenin kıçıydı, başıydı yazıp çiziyorsunuz da siz nasıl bir tekne kullanıyorsunuz?” Efendim bendeniz özel yapım, dış çizgileri klasik ama modern bir trawler kullanıyorum. Makinalarım CAT, jeneratörlerim Onan marka. Teknemin kıçı da aynı yazılarımdaki yayma modundadır. Bunu da beni tanımayan meraklı okuyucular için açıklığa kavuşturduktan sonra konumuzu toparlayalım.

En büyük iddialaşmalardan bir tanesi de “şu gelen tekne kaç metre hadi bil bakalım!” Her kafadan bir ses çıkar. Tekne gelir geçer kavgası hâlâ sürer. Sana ne kardeşim, müneccimli metre gibi geleni geçeni ölçtürüyorsun. Otur teknende muhabbetine bak, aç bir kitap oku veya müzik dinle. Bir de marka bulmaca vardır. Ufuktan silüeti gözükünce bileceksin teknenin markasını bilemezsen teknecilikten bir bok anlamadığın çıkar ortaya. Bunun da didişmesi bittikten sonra fiyat görüşmeleri başlar. Metresi, markası ortaya çıktığına göre “söyle bakalım kaç yaşında?” Haydaaa. Tam kurtulduk derken al başına belayı. Son modelse kolay da eski modellerde tam sene tespiti yapmak gerçekten ustalık ister. Kaptanınız iyi kalpli bir adamsa hemen doğru tahminini söyleyip sizi düştüğünüz bu durumdan bir avuç toprakla kaldırıp kurtarır. Yok, hınzır bir adamsa arkadaşınızla bir olup “hadi bakalım söyleyin” moduna geçip suratınıza sol yumruğunu dikine tutup sağ eliyle üstüne kapak yapacak şekilde bakmaya başlar. Ben böyle durumlarda şöyle kıvırırım: “Bu seri üretim motoryatların hepsi birbirine benziyor, ütü gibi hepsi basmakalıp” diyerek konuyu başka mecraya taşırım.

Tekneciler arasındaki bu zararsız muayeneler ve ahiret soruları esasında bir bakıma faydalıdır. Sizi zorla bir şeyler öğrenmeye ve irdelemeye mecbur bırakır. Tekneciliğin tadı tuzudur bu didişmeler.

Yine biz tekneciler için bitmek bilmeyen bir kışı geride bıraktık ve güneşli günlerin sıcaklığını hissetmeye başladık. Her ne kadar memleketteki seçim havası ve gelecek kaygısının yarattığı kara bulut hali ekonomik türbülansla kol kola girmiş üstümüze doğru yürüse de Göcek koylarına mescitler yapılacak olmasının verdiği moral ve heyecanla yeni bir sezona merhaba diyoruz.

Göcek koylarındaki gerçek nedir?

Kısaca kamuoyunu manşetlerden meşgul eden bu konuya da değinmeden geçmek istemiyorum. Bütün çıkan gazete haberleri eksik ve yanlış bilgilerle dolu. Yapılan ihale zaten bu koyları işletenler tarafından uzun zamandır beklenen bir şeydi. Bu duyum yüzünden son iki yıldır doğru düzgün hiçbir yatırım yapmadılar ve beklediler. Havada uçuşan garip kira rakamlarının üstüne yaklaşık yüzde 40’a yakın stopaj vb. gibi ekstra masrafları da koyduğunuz zaman en yüksek fiyatı verenlerin hayal mahsulü olup olmadığı yakında ortaya çıkacaktır. İhalenin ilk gün şaşkınlığı ile panikleyen işletme sahiplerinin panikle birbirinin restoranları için yüksek yüksek teklifler atarak ihaleyi sulandırmaları da işin gidişatı hususunda ilk sinyalleri vermiştir. Kanımca bu ihale rakamları için çok küçük miktarlarda verilen teminat bedelleri yakılarak ihaleler birer birer patlatılır. Mahkemenin verdiği yürütmeyi durdurma kararı ise gerekçenin sunulması esnasında kanunsuz bir iş yapılmadığı için kalkacaktır. Yeni ihaleler seçim sonrasına bırakılarak Türk işi bir orta yol bulunacaktır. Bu da demek oluyor ki aynı işletmeler bu yazda birer yıllık geçici kontratlarla orada devam ederler. Gelecek kaygısı ile yine hiçbir geliştirme ve güzelleştirme yapamadan. Bu koyların en yoğun müşterisi sanıldığı gibi yerli müşteriler değil yabancılar. Kiraladıkları yelkenlilerle bu koylarda demir atan yabancıları ürkütmemek lazım. Bilhassa Marmaris’ten gelen haberler bunun tam aksi yönde. Bu tekneleri kiralayanlara Göcek koylarının büyük paralarla mafyanın eline geçtiği ve buralara giderlerse çok dikkatli olmaları konusunda brifingler verildiği söyleniyor.

Buradan yetkililere bir uyarıda bulunmak istiyorum. Eğer yeni yapacağınız ihale veya kiralamalarda buradaki mevcut ailelere öncelik tanımaz iseniz yarın bir gün kan davasına varan sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. Mevcut işletmeleri hijyen ve kalite konusunda sık sık denetleyip yatırım yapmalarını sağlamanız en iyi çözüm olacaktır. Bu insanlar uzun yıllardır bu koylarla bütünleşmişler ve bu yerleri yaşam biçimleri haline getirmişlerdir. Bir ağacı yeşerdiği topraktan sökmek ne kadar kötüyse bu insanları da buradan söküp atmak o kadar vicdani değildir. Ayrıca şartname de iskelelerle ilgili bir düzenlemenin ve birlikteliğin getirilmemiş olması da çok gariptir. Bu koyların çoğuna karadan ulaşım bile yokken piknik yapılacakmış kafasıyla birtakım koşullar koymak abesle iştigaldir. Mescit yapılması ise yabancıların çoğunlukla rağbet ettiği bir yerde tamamen lüzumsuzdur. İsteyen ibadetini teknesinde yapar ve yapmaktadır.

iStock_000033543572_XXXLarge

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.