AYÇA ARK “Deniz benim kaderim”

Kadınların denizcilik sektöründe etkin varoluşları profesyonellikle sınırlı değil. Her biri tutkulu birer denizci, mavi âşığı aynı zamanda. O kadınlardan biriyle, Ayça Ark’la buluştuk bu defa. YAZI Alper Günoral

Denizci Kadınlar serisinin bu ayki konuğu Ayça Ark. Kendisi hem yüzmede hem rüzgâr sörfünde ulusal ve uluslararası madalyaları olan bir sporcu, yelken hakemi ve Galatasaray Kulübü Yelken Şubesi’nin de menajeri. Ayça Ark’la hem denizcilik serüvenini hem de denizin hayatındaki yerini konuştuk.

“KENDİMİ DENİZKIZI ZANNEDİYORDUM”

Denizle tanışmanız nasıl gerçekleşti? Çocukluğunuzda deniz sizin için ne ifade ediyordu?

Ben bu konuda şanslı bir kişiyim. Bir kere Galatasaray Liseli ve beni her konuda teşvik eden bir babanın kızıyım. Ben bu kulüpte büyüdüm. En büyük şansım bu şekilde büyümek oldu zaten. Yüzmeyi babam öğretti, sevdirdi. Bu çok önemli, insanların sudan korkmaması lazım. Ben suyu çok sevdim, denizle birlikte doğdum diyebilirim. Dudaklarım morarana kadar suda kalırdım. Kendimi denizkızı zannediyordum. Sudan hiç çıkmayınca bari şu kızı yüzmeye verelim de enerjisini atsın dediler. Galatasaray’ın yüzme takımında uzun zaman lisanslı olarak yüzdüm; madalyalarım, şampiyonluklarım var. Ne yazık ki üniversite sınavı için ara vermek zorunda kaldım. 

Ancak spor yaşantınız burada sonlanmadı…

Evet, üniversitedeyken Galatasaray Kadınlar Sutopu Takımı’nı kurduk. Fakat sutopu bana yorucu ve sert geldi. Nazik yaradılışlı bir insanım, bu nedenle o spora pek ısınamadım. Bir gün plajda yelken kursu faaliyetlerini izlerken oradaki yelken hocası beni kursa dahil etti ve böylece rüzgâr sörfüne başladım. En başarılı olduğum spor oldu ve milli oldum, Türkiye ve Balkan şampiyonlukları kazandım. Eğitimim, çevrem ve sporcu kimliğimle bu alanda kendime bir yer edindim. 

Sporu ne zaman bıraktınız?

Evlenince bıraktım. Ancak bıraktıktan yaklaşık 15 yıl sonra yat yarışlarına katılarak su sporlarına geri döndüm. Bir 10 sene kadar yarışlarda yer aldıktan sonra da bir kavança esnasında kolumun radius kemiği kırıldı. Bir yıl kadar süren tedavim iki ameliyat ve uzun süre fizik tedavi gerektirdi. Bu süreçte spor olarak yelkenden de uzaklaştım. 

BİTMEYEN MAVİ YOL

Zorlu bir süreç olmuş. Bu dönemde neler yaptınız?

Yelkenden uzaklaştığım süreçte çocukluğumdan beri çok ilgili olduğum tarım alanına yöneldim ve hobi olarak kurslarla başlayan süreç üniversitede tarım üzerine eğitim almaya evrildi. Hâlâ da evimde balkonumda çeşitli ürünler ekiyorum, bir karış toprak görsem ekmek istiyorum bu benim için bir tutku oldu. Odamda da her yer çiçek zaten. 

Sporculuğunuzun yanında profesyonel olarak da denizcilik faaliyetleriyle ilgilisiniz. Bu gelişimden ve şu anki faaliyetlerinizden bahseder misiniz?

Boğaziçi Üniversitesi Elektronik Mühendisliği mezunuyum. Orada bir süre asistanlık da yaptım. Ardından bir gemi acentesinde çalışmaya başladım. Sonra da kendi şirketimi kurarak gemi acentesi olarak faaliyet gösterdim. 

Ne deniz sizden vazgeçmiş ne de siz denizden. Hakemlik de gelmiş ardından…

Ben denizle ilgili sporları iki defa bıraktım ama deniz beni bırakmadı. Deniz benim kaderim. Bir gün bana hayat amacın nedir diye sordular. “Mutlu olmak” dedim. Bir de “Ama bir şey hissediyorum, galiba görevim denizde” demiştim. Yıllar sonra çıktı işte ortaya. Yelken sporunda devam etmedim ama milli sporcu olduğumdan milli hakem olmam yönünde bazı yorumlar aldıktan sonra gerekli seminerleri tamamlayıp milli hakem oldum. Daha hakemliğimin tadına varamadan iki yıl önce İstanbul İl Temsilciliği görevine başladım. Bununla beraber yakın süre önce Galatasaray’dan Yelken Şubesi Menajerliği teklifi geldi. Şimdi de bu görevi devam ettiriyorum.

“ERKEK EGEMEN ORTAMDA KENDİNİ İSPAT ETMEK ZOR”

Spor hayatınızda ve çalışmalarınızda kadın olmanın olumlu ya da olumsuz etkileri oldu mu? Zorlandığınız noktada nasıl başa çıktınız yaşadıklarınızla?

Kadın olarak olumsuz bir şey yaşamadım ama genel olarak alanında ilk kadın olmanın zorluğunu yaşadım. O ilk dikenli yolu açmak gibi. Sporda ilk kadın sörfçü, uluslararası arenada boy gösteren ve derece alan ilk kadın sörfçü olduğumdan. İş yaşantımda da gemi kontrolleri ve benzeri işlerde kadınlar pek yer almıyordu. Erkek egemen ortamda kendini ispat etmek zor. Aslında genel olarak bu konu her alanda böyle. Motosiklet kullanıyorum, minibüs kullanıyorum, kaykay kullanıyorum. Bunları kullanan fazla kadın yoktu, her gören şaşırıyordu. 

Ve siz de pes etmediniz…

Ulu Önder Atatürk’ün çok benimsediğim bir sözü var: “Daha emin daha doğru olarak yürüyeceğimiz bir yol vardır, büyük Türk kadınını çalışmamıza ortak kılmaktır.” Kadınların varlığına her alanda ihtiyaç var. Kadınların yaratıcı enerjisi oraya başka bir enerji katar. Kadınları geri bırakan toplumlar geri kalmaya mahkûmdur. Ben kadınlarla çalışmayı çok seviyorum. Çok yaratıcı ve çok verimli işler ortaya çıkıyor.

Mesleğinizde hedeflediğiniz noktada mısınız? Bundan sonrası için planlarınız nelerdir?

Hiçbir zaman tek bir hedefim olmadı. İl Temsilciliği’ni de hedeflememiştim Galatasaray Yelken Şubesi Menajerliği’ni de. Benim hedeflerim bulunduğum yerle ilgilidir. İşimi en iyi yapıp bulunduğum yeri en iyi noktaya getirmeyi hedefliyorum. Sonra hayatın akışı beni başka bir yere getirir orada da en iyiyi yapmaya çalışırım. Burada şu an hedefim çocuklar. Onların geçtiği yollardan geçtim, onların şu an yaşadığı çeşitli zorlukları yaşadım. Onların içinden ne geçtiğini, yurt dışında yarışmalara katılmak istediklerini, daha yeni teknelerle spor yapmak istediklerini biliyorum ve bunlara yönelik çalışıyorum. Ayrıca buraya hobimi de taşımayı planlıyorum. Yaza doğru (bahçedeki bir iki metrekarelik bir alanı göstererek) şurada bir bahçe yapıp çocuklara domates biber ekmeyi göstermek istiyorum. Onlara sadece denizi değil, toprağı da anlatmak istiyorum.

Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde hak ettiği seviyede olmayan denizciliğin geliştirilmesi için yapılacak çok iş var. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?

Yelken sporu özelinde kulüpler çok büyük etken. Galatasaray olarak burada çok büyük işler yapıldığını söyleyebilirim. Ama konuya daha büyük boyutta bakılması gerek. Bence ilkokuldan itibaren denizcilikle ilgili dersler konulmalı. Deniz bir evren. Önce deniz sevdirilmeli. O evrende yaşamayı öğrenmek gerek. Sonra içinde bereketi var, bambaşka bir yaşam var. Çocuklara yüzme öğretilmeli. Yüzme bilen insan zaten denizi sever.☸

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.