Yapbozun eksik parçası Kızılburun Batığı

Tarih sayısız parçadan oluşan dev bir yapbozdur. Arkeolog ve tarihçilerin çalışmaları sayesinde bu yapbozun eksik parçaları gün geçtikçe tamamlanıyor. Derin Mavi’de Antik Çağ’a ait eksik bir parçayı denizin 45 metre derinlerinde arıyoruz.

Antik Çağ’dan itibaren en çok yükü en kısa sürede bir noktadan diğerine taşımak için deniz yolu tercih edilmiştir. Başrolü gemilerin oynadığı bu uzun soluklu süreçte gemilerin büyük kısmı nihai hedeflerine, yani bir sonraki limana ulaşsa da bir kısmı bu yolculukları tamamlayamayarak tarih resmini çözmemizi sağlayan izlere, sualtındaki delillere dönüşmüştür. Batıklar bu noktada tarihi aydınlatmakta eşsiz birer zaman kapsülü görevini görmektedir. Suyun metrelerce altıda tahribattan uzak kalan batıklar sistematik bilimsel çalışmalar sayesinde aydınlatılmaya ve bilim dünyasına sunulmaya devam ediyor. Bunlardan bir tanesi de Anadolu’nun somut olarak kanıtlanan 4000 yıllık sualtı kültür mirasının bir parçası olan Kızılburun Batığı. MÖ 1. yüzyılda Ege Denizi’nde, Çeşme Kızılburun’da batan gemi günümüzden yaklaşık 2100 sene öncesi için çok ciddi bir kayıp olmalı. Zira taşıdığı yük alışılmışın dışında ve hem maddi hem de manevi açıdan oldukça önemliydi.

2100 YILLIK GEÇMİŞ

Kızılburun batığının tarihin hangi bölümünü aydınlatacağını bulmak şüphesiz ki üzerindeki soru işaretlerini çözmeyi gerektiriyordu. Sualtı Arkeoloji Enstitüsü’nden (INA) dünyaca ünlü bilim insanı, değerli hocamız Cemal Pulak tarafından yapılan bir yüzey araştırmasında 1993 yılında keşfedilen batığın kazısına 2005 yılında başlanır. Böylece batığın üzerindeki 2100 yıllık kumdan örtü de kaldırılmaya başlanır. Genel itibarıyla Antik Çağ’a ait batıklar amfora adı verilen seramik taşıma kaplarından oluşan kargoları taşırlar. Hatta birçok batığın yerini de amforalar sayesinde tespit ederiz. Fakat Kızılburun batığı daha farklı bir kargo ile MÖ 1. yüzyılda Ege’de yelken açmıştı. Kaptanı taşıdığı kargonun önemini biliyor; olasılıkla da kendisiyle gurur duyuyordu. Zira artık anlatacak çok önemli bir hikâyesi vardı. Fakat umulmadık bir şey oldu. Büyük ihtimalle ani şekilde değişen hava koşullarına daha fazla dayanamayan gemi ağırlığı mermerden oluşan kargosuyla birlikte Çeşme Kızılburun’da lacivert, öfkeli denize teslim oldu.

SIR PERDESİ ARALANIYOR

1993 yılındaki yüzey araştırmasından 12 yıl sonra batık üzerinde kazı çalışmalarına başlayan INA’dan Deborah Carlson ve ekibinin yaptığı çalışmalar derinleştirildikçe mermer kargonun önemi daha iyi anlaşıldı. Zira burada bulunan mermer kargo, Akdeniz’de keşfedilen diğer örneklerden farklı olarak yekpare değildi. Kargoda mermer bir tapınağın fasadını tamamlayabilecek şekilde her biri yaklaşık 7 ton ağırlığında sekiz adet sütun tamburu ve bir adet Dor üslubunda hazırlanmış sütun başlığı vardı. Başka bir deyişle, bu parçalar birleştiğinde Antik Çağ’a ait 11 metre yüksekliğinde bir sütun oluşturuluyordu. Yapbozun bir parçasını daha aydınlatmak artık kazı ekibinin ellerindeydi. Kazı derinleştikçe peşi sıra sorular da gelmeye başladı. Tonlarca ağırlıktaki kargonun Antik Çağ’a ait bir mimari düzen olan Dor sitilinde inşa edilecek yapıya ait olduğu anlaşılmıştı. Kargo bir tapınak inşası ya da en az Antik Çağ tapınağı kadar heybetli bir mimari yapı için taşınıyordu. Dahası bir sipariş üzerine hazırlanmış özel bir kargoydu. Peki ama böylesine önemli bir kargo nereden yola çıkmıştı? Daha da önemlisi hangi büyük boyutlu yapının inşası için nereye gidiyordu? Bu sorulara cevap bulunabilirse 2100 yıl önce bu sularda yelken açan kaptanın rotasına da ulaşılabilirdi.

BİNLERCE YILLIK ANTİK ROTA

Carlson yönetimindeki ekip çalışmalarını ilerlettikçe sonuç almaya başladı. Mermerler üzerinde gerçekleşen izotop analizlerinin sonuçlarından kargonun Prokonnessos, başka bir deyişle Marmara Adası’ndaki mermer ocaklarından alındığı anlaşıldı. Tarihi binlerce yıl öncesine giden mermer ocaklarından çıkarılan bloklar buradan gemiye yüklenmiş ve güneye doğru bir rota çizilmişti. Prokonnessos, tarih boyunca bildiğimiz birçok önemli yapıda kullanılan mermerler için kaynak olmuştu. Aralarında Almanya’ya kaçırılan Bergama Zeus Sunağı, Süleymaniye Cami ve hatta Ayasofya yer alıyordu. Farklı zaman dilimlerine ait birçok önemli yapı buradan çıkan mermerler ile inşa edilmiş ya da önem verilen bölümler buradan getirilen malzemelerle süslenmişti. Kızılburun Batığı’nda bulunan mermer bloklar Prokonnessos’dan çıkartılan mermerin MÖ 1. yüzyılda tahmin edilenden daha geniş bir coğrafyada alıcı bulduğunu göstermiştir.

ANTİK ÇAĞIN KEHANET MERKEZİ

Yaklaşık 2100 yıl önce yelken açan geminin nereden yola çıktığını tespit eden Deborah Carlson, 2006 yılına gelindiğinde yolculuğa bu defa karada devam etmiş. Bunun için de bir dedektif gibi iz sürerek sorularına yanıtlar aramış. Batık kargosundaki mermerlerin Dor düzeni olarak adlandırılan mimari stilde inşa edilen bir yapıya ait olduğunu bilen Carlson, bu noktada beyaz mermerden Dor düzenli anıtsal yapıların olduğu yerlerin bir listesini oluşturmuş. Ardından bu listedeki yerleri bizzat yerinde incelemeye başlamış ve sonunda 2007 yılında Antik Çağ’ın en eski kehanet merkezlerinden biri olan İzmir’deki Klaros’a gitmiş.

BÜYÜK İSKENDER’İN DÜŞÜ

Klaros, Antik Çağ’da bilinen en önemli üç kehanet merkezinden biridir. Fakat diğerlerinden daha eski oluşuyla öne çıkar. Buraya gelen kent yöneticileri, soylular ve imparatorlar tanrı Apollon’un kâhini aracılığıyla sorularına cevap almayı umut ederlerdi. Bunlardan en ünlüsü de İzmir’in kuruluşu için yöneltilen sorudur. MS 2. yüzyılda yaşamış gezgin ve coğrafyacı Pausanias, Büyük İskender’in Smyrna’yı (İzmir) uykusunda gördüğü bir düş üzerine kurduğunu yazar. Pagos’ta (Bugünkü Kadifekale’nin bulunduğu tepe) bir av sonrası dinlenirken uykuya dalan İmparator’a rüyasında bulunduğu yerde yeni bir kent kurması ve halkı eski kentten yeni kurulan yere taşıması gerektiği söylenir. Bunun üzerine Klaros’a, Apollon’un kahinine elçiler gönderilerek İmparator’un rüyası sorulur. Cevap açıktır. Kutsal Meles’in ötesindeki Pagos’ta oturacak olanlar eskisine göre üç-dört kat daha mutlu olacaklardır. Cevabın olumlu olması üzerine Bayraklı’daki kent yavaş yavaş terk edilir. İşte böylesine önemli bir kutsal alan olan Klaros’ta incelemelerde bulunan Carlson, Kızılburun’daki yarım tamburların boyutlarını, özellikle yükseklik ve çap gibi değerleri, Klaros’taki ayakta duran tamburlarla karşılaştırır. Cevap heyecan vericidir. Ege’nin 45 metre derinliklerinde bulunan gemideki sütunlarla kehanet merkezindeki sütunlar aynıdır. Yapbozun eksik parçası bulunmuştur. Kızılburun batığının, MÖ 3. yüzyılda başlanan ve yüzlerce yıl boyunca inşası bir türlü bitirilemeyen Apollon Tapınağı’nın mimari parçalarını taşıdığı anlaşılır.

Antik Çağ’ın en eski kehanet merkezlerinden biri olan Klaros’taki Apollon Tapınağı’nın inşası için önemli bir adım olacak sipariş, ne yazık ki son durağına ulaşamamış ve gemi batmıştı. Apollon Tapınağı için bu sütunu kimin sipariş verdiği ve masraflarının kim tarafından karşılandığını bilmiyoruz. Klaros’taki biliciliğin oldukça öne çıkan yapısı göz önüne alındığında birçok general, soylu ve imparatorun mabede çarpıcı miktarda para aktardığını biliyoruz. Zira Antik Çağ için bu ve benzer kutsal alanların yapımına maddi katkı sunmak bir reklam ve propaganda aracıydı. Şu an için bu kargonun ödemesini yapan kişi bilinmese de gelecek yıllarda Klaros’taki kazı çalışmalarında ele geçen bir bulgu belki de bu konuyu aydınlatabilir.

Kızılburun’un kaptanı ise tanrıların evi olarak görülen Apollon Tapınağı’na taşıdığı yükü ulaştıramamanın acı kaybıyla Ege’nin gemisini yutmasını izledi. MÖ 1. yüzyıl için ciddi maddi ve manevi kayıp 2100 sene sonra bulundu ve restorasyon çalışmalarıyla yeniden gün yüzüne çıkarıldı. Böylece Anadolu’nun kültürel mirası daha da büyüyerek, yapbozdaki bir boşluk daha dolduruldu. Yarım asır önce başlayan denizcilik arkeolojisinin, tarihi aydınlatmakta bu kadar önemli bir rol oynayacağını kim bilebilirdi? Dünya denizcilik tarihi ve tarih resmi sularımızda aydınlatılmaya devam ediyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.