İnsanın diğer birçok yaratık gibi göçebe olarak yaratıldığını, ancak şartların onu yerleşmeye zorladığını düşünüyorum. Dünyamızın kendisi de milyonlarca yıldır dönüp durmuyor mu? Bu içgüdü değil mi bizi meraklı yapan? Kimimiz köşenin, kimimiz dağın, kimimiz okyanusun ötesinde ne olduğunu merak ederiz. Sınırı hayal gücümüz koyar. Kimimiz hayal ettiğimiz noktaya ulaşır kimimiz ulaşamayız. Ama bu o kadar mühim değil, önemli olan hayal etmek. Rotamız çocukluğumdan beri kovboy filmleri, Tom Mix, Texas gibi çizgi romanların kafamdaki merakı dürtüklediği Dakotaların, Siyuların, Navajoların, Apaçilerin, Hopilerin ülkesine çevrildi. Bu seyrimiz Vahşi Batı’ya, sırasıyla Minnesota, South Dakota, Wyoming, Utah, Arizona, New Mexico, Colorado, Oklahoma, Missouri, Indiana ve Illinoisi kaplayarak yine Milwaukee, Wisconsin’e dönmek üzere çizildi.
Milwaukee’de gün ağarıyor, Continental Cruiser’ı (Mercedes Sprinter minibüs) “driveway”den, evin garajı önünden tornistan sokağa iniyorum. Kaan; “Babaaa dikkat!!!” Frene bütün gücümle bastım, bir şangırtı sesi bekliyorum… Tatile çıkan aile, komedi filmlerindeki gibi karşı komşunun posta kutusu, çöp tenekesini devirmeye az kalmışken ileri verip Kaan’ı fal taşı gibi açılmış gözleri ile geride bırakıyoruz. Pencereden çıkardığım elimin “thumbs up” işareti Kaan’ı ne kadar rahatlatacak bilmiyorum ama batıya seyrimiz böyle başladı. Biraz uzaklaştıktan sonra Zeynep’le gülüyoruz. Benim yıllardır ilk defa araba kullanmamda, reflekslerimin yerine oturması için bu koca minibüsten ve kalabalık Amerikan highway’lerinden daha kolay bir sefer seçimi olabilirdi ama yapacak bir şey yok.
“Go west young man” demiş Amerika’nın batıya açılan ataları, bu “old man” de bugün uzun yıllar ertelediği seyrine başlıyor.
Amerika’da -büyük çoğunlukla New York’ta- 10 yıl yaşadım. Atlantik kıyısını Kanada’nın Quebec eyaletinden Florida’nın Key West noktasına kadar birkaç defa gezmiştim ama hayal ettiğim “vahşi batı”ya gözlerim sadece çocukken seyrettiğim kovboy filmlerindeki sahneler kadar uzanabilmişti.
İki oğlumdan Noyan Florida’da, Kaan da eşi ve üç çocuğu ile Milwaukee’de yaşıyor. Geçen yıl Türkiye’ye geldiklerinde Kaan, bir Sprinter minibüs alıp içindeki bazı koltukları atıp bir yatak ve birkaç dolapla Continantel Cruiser adını verdiği camper’e (kamp arabası/karavan) çevirdiğini, dönünce Yellowstone parkına gideceklerini söylediğinde; “siz dönünce CC’yi (continental cruiser/ kıta gezgini) hazırla, ben de gelip bir tur yapacağım demiştim. Camper yolculuğu ve kampçılığa yabancı değilim, Yeni Zelanda’dayken bir Toyota HiAce minibüs alıp camper’e çevirmiş ve iki adayı da dolaşmıştık. Sadece 20 yıldır araç kullanmamanın paslarını tozlarını kaza yapmadan silkelemem gerek ve de CC Toyota’dan uzun. Arkadaşım Zeynep’in oğlu da Indiana’da yaşıyor, ikimize de çocukları ve bana torunları görme fırsatı çıktı.
İlk dört beş gün “Jetlag” saat farkına uyarken, Kaan, haritalar basmış, salondaki kara tahtada rotamızı çizmiş, brifing veriyor. Kararlaştığımız yerlerde kamp rezervasyonlarını yaptı. ABD yıllarımda Kaan ile denizde başımızdan çok şeyler geçmişti, bu seyre de denizdeymişiz gibi bakıyoruz. Nerelerde bedava kalabiliriz, (demirleriz), nerelerde marinaya (kamping) girer duş yaparız vs. ABD’nin yol haritası, National Park’ların broşürleri, daha önce yaptıkları turun tecrübeleri ve bütün yolculuk boyunca asıl rehberimiz olacak Mr. Garmin GPS yol plotter emrimizde ki, ilerleyen günlerde hayran oldum, bütün küçük sokaklar bile programlanmış, buraya kadar anlıyorum da, AVM parkından nasıl çıkacağımızı bile tarif ediyor. Kaybolmak benim gibi bir dinazora bile zor. Devamı Aralık 2016 sayımızda…