Slovenya’dan Alaçatı’ya hayat güzel

Ağustos ayında 46 feetlik Life is Beautiful’un Portoroz, Slovenya’dan Alaçatı’ya transfer seyrini gerçekleştirdik. Çok keyifli, bazen zorlu bazen sakin bir rota üzerinden tamamladığımız yolculuk sonunda tekneyi sahibine sağ salim teslim ettik. 

Eşimle birlikte Çanakkale’de evin sebze meyve alışverişini yaparken telefonum çaldı. Arayan 2021 yılının Mart ayında 30 feet’lik teknesini Adriyatik Denizi’nin neredeyse en kuzeyinde bulunan Hırvatistan’ın Vrsar kasabasından Çeşme’ye getirmek için tanıştığımız Fatih Türktan kaptandı. Kendisi yelken eğitim programları nedeniyle yoğundu ve İdalinsailing ekibine güveniyordu. Bu defa Bavaria’nın fabrikasında üretilmiş, karayoluyla Slovenya’nın Portoroz beldesine getirilip denize indirilmiş 46 feetlik “Life is Beautiful”u Alaçatı’ya getirmemizi istiyordu.

CHARTER TEKNELERİNE YENİ BİR ANLAYIŞ

Hemen transferin detaylarını konuşmak için tekne sahibi Yağmur Hanım’la iletişime geçtim. Kendisi farklı bir bakış açısına sahip genç bir girişimci, Venüs Yachting’i 2022 yılında kurmuş. Teknesinin adını “Life is Beautiful” koymasının sebebini sorduğumda, “Hayat çok güzel. Anı yaşamak hayatım boyunca tek odak noktam oldu. Arkadaşlarım arasında da sürekli söylediğim bir cümleydi. Hatta öyle ki mottom haline gelmişti, benim için resmen bir imzaydı. Teknem için isim düşünürken, tabii ki Life is Beautiful olsun dedim ve öyle de oldu” dedi. Teknenin donatımında; doğada dönüşmeyen, yapay veya plastik hiçbir malzemeye yer vermeyeceğini, sağlıklı, sürdürülebilir ve dönüştürülebilir ürünleri tercih ettiğini belirttiğinde, butik bir hizmet anlayışı ile sektöre yeni bir anlayış kazandıracağına emin oldum. Deniz ve doğa hayranı olan Yağmur Hanım, tekdüze bir charter anlayışının üstüne çıkıp misafirlerinin memnuniyetini ve standart üstü malzeme kalitesini şirket hedefleri olarak benimsemiş olması, denizcilik sektörünün emekçileri olarak bizleri de fazlasıyla mutlu etti. Hele de genç kadın girişimcilerin sektörde çoğalmaları bizi fazlasıyla memnun ediyor. Tüm bu sebeplerden ötürü, yazımda ondan bahsetmeyi bir borç bildim. Başarılar Venüs Yachting, tebrikler Yağmur Hanım…

PORTOROZ’A VARIŞ VE İLK İŞLEMLER

Anlaşma sonrasında yaptığımız plan sonucunda 09.00 gibi Slovenya Ljubljana Uluslararası Havalimanı’ndaydık. Bu transferi İdalinsailing’in en tecrübeli kaptanlarından biri olan Barış Özbaykal ile gerçekleştirmeyi planladık. Barış Kaptan da ben de tüm gece yolda olduğumuz için uykusuz ve yorgunduk. Yine de yapılması gereken işlerimiz vardı. Yola çıkmadan önce hazırlık kontrol listemizde yer alan “ulaşım piyasa araştırması” sonucunda uygun bir araç kiralamıştık, ilk iş aracımızı teslim aldık. Sonraki görev bir İtalyan sim kartı almaktı. Anladık ki, en zor iş buymuş. Akşama doğru ancak bir telefon ofisi bulmuş ve kartı alabilmiştik. Transferini yapacağımız tekneye kavuşmamız ancak akşam saatlerinde gerçekleşebildi. Genellikle yeni otomobillerde aldığımız o döşeme kokusu vardır ya, o kokuyu bir teknede almak daha farklı hisler uyandırır. Tertemiz yepyeni bir tekne, insan dokunmaya kıyamıyor. Ama onunla yaklaşık 10 gün kadar geçirecektik, samimi olmamız gerekiyordu. Güzel ve deliksiz bir uyku çektikten sonra, ertesi gün eksikleri tespit edip fabrika temsilcisine iletmek ve seyir için gerekli eksiklikleri tamamlamak işlerine yoğunlaştık. Bu yoğunluktan dolayı akşamın nasıl geldiğini bile anlayamamıştık, hava kararmaya başladığında gümrük ve çıkış işlemlerini yapacağımız 5 km yürüme mesafesinde olan Piran’a doğru yürüyüş yaptık. Portoroz’da da bir hareketlilik vardı ama burası bir başka hareketliydi. Tipik saat kulesi altında boş bir alan ve çevresindeki kafeler, şaraplarını yudumlayan turistler, sokak aralarında sokak konserleri ve gençler… Oldukça hareketli ve sesli sokakların arasında görece daha sessiz ve pişirilen deniz mahsullerinin kokusunu aldığımız bir yerde mola vermeye karar verdik. Güzel bir karma deniz mahsulleri tabağına, bizi biraz gevşetecek birkaç şişe malt içeceği eşlik etti. Karidesli, kalamarlı tabağın yanında dört şişe içecek 36 Euro tutmuştu, bizce oldukça uygundu. Dönüş yolunda 5 kilometrelik bir yürüyüş daha bizi bekliyordu ve saat neredeyse 23.00 olmuştu. O hareketli sokaklar yerini boşluk ve sessizliğe bırakmıştı. Sahile vuran dalga seslerini takip ede ede marinaya varmıştık. Bir önceki gece gibi yine deliksiz bir uyku kesin sonuç olacaktı.

KONTROLLER, HAZIRLIKLAR VE BAYRAK ŞAHADETNAMESİ

Aslında seyrimize sabah başlamak mümkündü, ancak Ljubljana Büyükelçiliği’ndeki ilgili görevlinin hasta olması nedeniyle Bayrak Şahadetnamesi’nin ancak Salı günü elimize geçeceğini öğrendik. Bayrak şahadetnamesi, ülke dışında bulunan bir geminin Türk bayrağını çekme hakkını elde etmesi durumunda geminin bulunduğu yerdeki ülke konsolosu tarafından verilen ve gemi tasdiknamesi yerine geçen geçici bir belge. Bu haberi alınca, pazar gününü tembellikle geçirmeye karar verdik. Her yer kapalı olacaktı ama meşhur bir outdoor/spor mağazası açıktı. Biricik eşimin verdiği siparişlerle, günün akşamına arabamızın bagajında yer kalmamıştı. Böylelikle pazar günü de kendimizi yorduktan sonra, denizin çağrısını duymaya başladık. Heyecanlanmamak mümkün mü? 

Sabah ilk işimiz yakıt tanklarımızı doldurmak oldu ve yaklaşık 1 saat süren bir deniz testine başladık. Tam yol, tam dönüşler, tornistan manevralar ile kızımızın neleri yapabildiğini kontrol ettik. Makine ve karina kontrollerimizde de bir sorun çıkmadığından, marinaya geri döndük. Fabrikanın tekneye koymayı atladığı ve sözleşmede teslimi gereken malzemeleri beklemeye başladık. Malzemeler ile birlikte bir de kötü haber geldi; Salı geleceği bildirilen Bayrak Şahadetnamesi bir gün daha gecikecekti.

AYRILIK GECESİNDE GELGİT, RÜZGÂR VE YAĞMUR

Eksiklerimizi nerdeyse tamamlamıştık, bir tek yedek yakıt filtresi kalmıştı. Transferlerimizde çoğunlukla karşılaştığımız sorunlar yakıt devresi ile ilgili olduğundan her ne kadar teknemiz yeni de olsa, tedbiri elden bırakmamak adına yakıt filtremizi yedek olarak yanımıza almamız gerekiyordu. Son kez yollara düşüp biraz kuzeydeki Koper’de bulunan Volvo Penta yetkili servisinden yedek yakıt filtremizi tedarik ettik. Akşam güneşiyle 9 kilometrelik son bir gece yürüyüşü yaptık. Son market alışverişlerini de tamamladık ve sabaha hazırdık. Portoroz’da gelgit olduğunu biliyorduk, ama bu kadar olacağını hiç tahmin etmedik. Tekneden iskeleye atlamak bile mümkün değildi. Biz yine de usturmaçaları değişken deniz yüksekliklerine göre ayarladık. Derken bir rüzgâr, bir patırtı, bir gürültü. Hemen yedek halatlarla tekneyi bir kez daha emniyete aldık. Rüzgâr marina içinde 40 knot’ları bulmuş, ardından dinmiş, sonra yönünü değiştirerek yine devam etmişti. Bıraktığı yağmur da cabası. Son gecemiz olduğundan bu güzel kızın ve bizim gibi denizcilerin oradan ayrılıyor olmasından dolayı gökyüzü ağlıyordu sanırım.

İLK GECE SEYRİ

Ve beklenen gün geldi çattı. Seyre çıkıyorduk, bu güzel kızın beyaz gelinliğini giydirip rüzgârda salınmasını keyifle izleyecektik. Kamaramdan daha çıkmamıştım ki, Bavaria yetkilisinin “Evrakları alıp 5 dakikaya geliyorum” dediğini duydum. O arabasıyla, biz kızımızla gümrük ve çıkış işlemlerimiz için Piran’a doğru seyre başladık. Çocuklar gibi şendik. İşlemlerimizin bitmesini müteakip ana rotamız için güneye yöneldik. Artık seyir bir hafta mı sürecekti, 10 gün mü, Poseidon ne derse o olacaktı. Zaten bize İtalya kıyılarını salık vermişti bile; Bari veya Brindisi civarında ilk yakıt ikmalimizi yapmayı planlamıştık. Genel güney rotamıza dönünce tatlı tatlı 15-20 knot dar apaz rüzgâr almamızla iyice neşelenmiştik. Ama sonrasında rüzgârın kesilmesi ve ardından da rüzgârı pruvadan almamızla şimdilik yelken maceramızın sonuna gelmiştik. Bu seyrin ilk gece seyrindeydik. Yacht Türkiye dergisinin Kasım 2022 sayısında tüm detaylarını anlattığım gece seyri her ne kadar korkutucu gözükse de, İdalinsailing ekibi bilgi ve tecrübesiyle bu korkuyu ezmeyi bilir; gece boyunca dikkati yoğunlaştırmak yeterli. Tam da güneş gitti derken, sanki geceyi aydınlatma nöbetini devralır gibi dolunayın doğuşunu izledik. Denizin üzerinde ufuktan öyle bir güzel doğuşu vardır ki. Henüz izlememiş olanların böyle bir ana denk gelmelerini çok isterim.

Belki defalarca şahit olmuş veya gözlemlemişizdir ama ilk defa farkına varmıştım: Adriyatik Denizi’nin ortasında göz menzilinde hiçbir kara parçası veya deniz taşıtının olmadığı bir zamanda güneş ve ay aynı yükseklikte; güneş tam doğuda, ay da tam batıda… Sanki yıldız ve uydu takının altından geçiyorduk. Bu olaya hiç bu gözle bakmamıştım. Bir yandan da bir yıldızı ve bir uyduyu bir nesne haline getirip kendimizi bu koca evrende merkeze oturtmuştum. Madem öyle, çok da felsefeye girmeyip bir kahve koymanın zamanı gelmişti…

İTALYAN KASABASI RODI GARGANICO

Zaman zaman 10, zaman zaman 20 knot’larda hep pruvadan ve yelken yapmaya izin verilmeyen o sınırlı açılardan alıyorduk rüzgârı. Her ne kadar Bari veya Brindisi civarını hedeflemiş olsak da, hızımız bizi İtalya kıyılarına planladığımızdan çabuk ulaştırmıştı. Daha önce bir tekne transfer ettiğimiz ve marinasında 7/24 çalışan otomat bir akaryakıt istasyonu olduğunu bildiğimizden, ilk yakıt ikmalimiz için Rodi Garganico’ya girmeye karar verdik. Marinada yakıt aldıktan sonra 2-3 saat ücretsiz konaklamak için izin aldık; “2-3 hours ok, but night no” demelerinden 2-3 saat sınırından ziyade biz “Geceye kalmayın” şeklinde anladık. Bu durumda, bu İtalyan kasabasında bir İtalyan pizzası yememiz için her şart oluşmuştu. Rodi şirin bir sahil kasabası. Sahilde marinası olan ama asıl yerleşimin deniz seviyesinden yukarılarda olduğu bir yerleşim. Daracık yaya yolları ve merdivenlerle 5-10 dakikada çıkıyorsunuz yukarılara. O dar sokaklarda ve kasaba merkezinde kendinizi “The Godfather” filminin setinde hissedebilirsiniz, şaşırmayın.

ZORLU ETAP SONUNDA KORFU KANALI’NA GİRİŞ

Güney Adriyatik’in bizi zorlayacağını biliyorduk, İtalya kıyıları hiç de sakin değildi, rotamızı Arnavutluk’a doğru değiştirmek zorundaydık. Teknemizde bulunan rüzgâr açısına göre otopilot çok işimize yaradı, güneyli rüzgârı kullanarak orsayı kazıya kazıya Arnavutluk’un Durres açıklarına kadar geldik. Bu şekilde ancak bizim hızımızı azaltan faktörlere karşı gelecek gücü elde edebildik. Artık son zorlu etap Yunanistan’ın Korfu Adası kuzeyine kadar gitmemiz kalmıştı. Vlora açıklarını zaten hiç sevmemişimdir; oralarda iyi anılarım yok denecek kadar az, hatırladığım kötü olaylar ise bir o kadar fazla. Karşıdan gelen 35-40 knot rüzgârlara ve yarattığı dalgalara karşı hızımız 2 knot’a kadar düştü. Kötü anılarıma bir yenisini daha eklemiştim. Neyse ki, sabah gün doğumu ile Korfu Kanalı’na girmiştik ve bu kâbus da böylelikle bitmiş oluyordu. Hava tahminlerine göre artık rotamızda bizi negatif etkileyecek bir hava kalmamıştı.

CEVİZ KABUĞU GİBİ SAVURAN RÜZGÂRLAR

Korfu Gouvia Marina’daki sabit akaryakıt iskelesinde yakıt tanklarımızı doldurduktan sonra hemen avara ettik. Cep telefonlarımıza Yunan makamlarından çevrede gök gürültülü sağanak yağışlar ve kuvvetli rüzgârlar beklendiğine dair bir kısa mesaj geldi. Biz güneye doğru hızla koşuyorduk zaten. Pupamızdaki karartıyı ve düşen yıldırımları görebiliyorduk. Hava gittikçe yaklaştı ve bizi de içine aldı. Neyse ki hem biz Lefkada’ya doğru bayağı yol almıştık hem de hava biraz şiddetini azaltmıştı, sadece hafif bir rüzgârını ve yağmurunu aldık. Lefkada Kanalı’na saat tam 20.00’da girdik, köprünün açılmasıyla kendimizi kanala attık, hız bile kesmedik. Ertesi sabah Korint’e yaklaşırken beklediğimiz üzere pupadan esen 30 knot civarı rüzgârlar bizi ceviz kabuğu gibi bir oraya bir buraya savurmaya başladı. Hızımız kesilmemişti ama konforumuz tümüyle gitmişti. Bizi şaşırtan tek şey, o havada yelken yapmaya çıkan tekneleri görüyor olmamızdı. Bizim denizlerdeki yelkenlileri düşününce… Neyse…

MUTLU SON

Korint kanal geçişimizi tek başımıza yaptık, koca kanal bizim için açılmış gibiydi. Bunun karşılığında 266 Euro ödedik tabii. Artık Ege Denizi’ndeydik; tanıdıktı, bizdendi. Öyle güzel geçtik ki Ege Denizi’ni, hiç anlamadık bile bittiğini, hoop Alaçatı önlerindeydik. Yağmur Hanım ve eşi kızlarını marinada bekliyordu tabii ki. Life is Beautiful ile yapılacak çok işleri vardı, bizim de öyleydi. Evlerimize ulaşmak için sabırsızlanıyorduk. Yağmur Hanım ve eşiyle vedalaşıp hemen yolumuza koyulduk. Ancak daha evlerimize bile varmadan, Life is Beautiful’un Alaçatı’daki işlerinin bitmesini müteakip yeni yuvası olan Göcek’e transferi işini de İdalinsailing ekibi olarak biz yapacaktık. Başka bir ekibimiz ise Fransa’nın Canet-en-Roussillon kasabasından yine fabrika çıkışı yapılmış bir Bali 4.8’i ülkemize getirmek için seyir öncesi hazırlıklara başlamıştı bile… ☸

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.