Atmosferimizin kötü karakteri: İKLİM DEĞİŞİMİ

Baharın son ayı, yazın habercisi mayıs ayı… Tatile çıkma planlarının yapıldığı, güneşin ısıttığı ve pikniklerin tadını çıkarabileceğimiz bir ay normal şartlarda ama…

Hani masallarda olur ya, güzel bir giriş yapılır hikâyeye. Yemyeşil ağaçlar, yeni açmış çiçekler, sıcacık bir hava, herkes bir arada ve mutlu diye (Şirinler girişi gibi oldu). Sonra ardından “ama” diye başlayan cümle gelir (bu da Gargamel sanırım) ve masalın kötü karakteri tanıtılır. İşte bizim az önceki enerji dolu atmosferimizin Gargamel’i, iklim değişimi. Güzel havaların tadını bozmamak için çok fazla iklim değişimi konuşmayacağım bu ay. Yalnızca yeni bir çalışmadan bahsetmek istedim. Tabii konu yine oraya bağlanıyor ama hayatımızın bir gerçeği kendisi işte. 

YAŞAM TARZIMIZ DOĞANIN RENKLERİNİ ÇALIYOR

Yapılan yeni bir araştırmaya göre, Avrupa’nın yazın yemyeşil olan ormanları artık daha çok kahverengiye dönüşüyor. Evet aynen tahmin ettiğiniz gibi hoyrat yaşam tarzımız, renklerimizi de elimizden alıyor. Hoş, bu yaşam biçimimiz de gri betonlarla epey renksiz zaten ama orası konunun başka bir kolu. Şimdi, stres bir bizde değil; hem kendimiz giriyoruz, bir de canlı cansız çevremizi de strese sokuyoruz. Bakın son yıllarda ısı dalgaları ve kuraklık periyotlarının daha sık yaşanmış olması ne yazık ki ağaçlarda stres oluşturuyor. Kuraklık gibi sert koşullara olan dayanıklılıkları azalıyor. Bu da renklerinin o canlı yeşilini kaybetmesine yol açıyor. 

Son 21 yılı kapsayan araştırmaya göre, Akdeniz ve Orta Avrupa ormanlarının yüzde 37’si bu durumdan mustarip. Ve bu durum her geçen yıl daha da yayılıyor, yani yüzde daha da artacak gibi duruyor. Giderek yayılıyor olması, salgın hastalık gibi hissettirdi bir an.  

KURAKLIK, İSTİLACI TÜRLER VE ORMAN YANGINLARI

Uydu verileri gösteriyor ki, belirli periyotlarda bazı ormanlık alanlar normal yaz koşullarında olduğu yeşilliği göstermiyor. Bunun nedeni ne? En büyük pay, kuraklık. Ancak buradaki durum şöyle: Yalnızca bu sene veya birkaç aya ait bir kuraklık değil, daha önceki aylar ve yılların bir getirisi ya da götürüsü desek daha doğru. Zira mevsimsel kayıtlara baktığımızda, Avrupa’da sıcak ve kurak yazların çok seyrek gerçekleştiği görülüyor. Şimdiki gibi maksimum 2 yılda bir sıcak hava dalgası, şiddetli kuraklık gibi kayıtlar yok. İki, hatta üç sene üst üste çok az yağış gören ormanlık alanlarda bu kahverengileşmenin gerçekleştiği tespit edildi. Kuraklık dediğim gibi bu sahnede en büyük rolü oynuyor. Böcek ve mantar istilası, orman yangınları gibi faktörler de bu renk değişiminde etkili. Sonuç olarak; bu renksizleşmeye yol açan nedenlerin başında kuraklık, istilacı türler ve orman yangınları geliyor. 

EN ÇOK HANGİ BÖLGELER ETKİLENİYOR? 

2000’lerin başından bu yana bu durumdan en çok etkilenen Avrupa bölgesi, Akdeniz. Son yıllarda ise Avrupa’nın merkezine doğru yayılmaya başladı. Avrupa kıtası en son 2022’de en sıcak yaz rekorunu kırdı ve bu bölgelerdeki ormanların üçte birinden fazlasında yeşil tonunun yerini kahverenginin aldığı görüldü. Sıcaklık rekorları kırılmaya devam ederken bakalım bu yaz kuraklık açısından nasıl geçecek? Beklentiler pek iç açıcı değilken, bir de beklenen El Nino etkisi üzerine tuz biber olabilir. Bu arada üst üste üç yıl La-Nina yaşayıp arkasından daha nefes almadan El-Nino’nun bu yaz etkinleşmesinin beklenmesi de yine iklim değişikliğine bağlanıyor, bunu da bir ara konuşuruz.

AĞAÇLAR DAHA KIRILGAN, DAHA STRESLİ ARTIK

İklim değişiminin aslında bu durum üzerinde direkt etkisi var desek yanlış olmaz. Çünkü ısı dalgalarının, yüksek sıcaklıkların, kuraklık gibi etmenlerin çok daha sık yaşanmasına neden oluyor. Isı dalgalarının sık sık yaşanıyor olmasının da ormanların sağlığı, yapısı, tüm fonksiyonları üzerinde büyük etkileri var. Bunu bir bakıma ruh sağlığı gibi düşünün; kuraklık stresi yaşıyor ağaçlar. Yükselen sıcaklık buharlaşmayı artırıyor, buharlaşmanın artışı da daha şiddetli ve sık görülen kuraklıklara yol açıyor. Kuruyan ağaçlar daha kırılgan, daha kolay yanar hale geliyor. Bu sürekli birbirini besleyen döngüde ise ağaçlarda kuraklık stresi oluşuyor. Kuraklık stresi, ağaçların topraktan su ve besin çekme yetisinin zarar görmesine, dolayısıyla gelişiminin yavaşlamasına, böceklere ve hastalıklara karşı hassasiyetlerinin artmasına neden oluyor. Zaten yükselen sıcaklıkların etkisiyle çoğalmaya uygun ortamı bulan haşereler ve istilacı türler, bitkilerin salgın hastalıklara yakalanmasına ve güçsüz kalmasına yol açıyor. 

Bu durumda da ormandaki üretkenlik, canlılık azalıyor, ardından da renklerimiz gidiyor. Daha renksiz bir hayat mı, yoksa capcanlı, rengârenk bir hayat mı sorusuna hepimizin vereceği cevap belli. Ama yaşantımıza bakacak olursak bu soruyu kendimize sormamız ve cevabı duyunca da, “e o zaman niye?” demek lazım. Bir ara sizinle sürekli dilimize doladığımız ama organik- kâğıt – plastik – pil ayrıştırmaktan ötesi ile ilgilenmediğimiz sürdürülebilirliği de konuşalım. 

Sürdürülebilir yaklaşımlarla bugün konuştuğumuz problemi gündem olmadan ortadan kaldırabiliriz. Konumuza dönecek olursak; sıcağa daha dayanıklı ağaç türlerinin dikilmesi, haşerat ve salgınların izlenmesi, orman yangını önlemlerinin uygulanması gibi uygulanabilir orman yönetimi stratejileri ormanlar üzerindeki etkilerini en aza indirebilir. Daha renkli, daha hayat dolu bir dünyamız olabilir, inanın zor değil. Kalın sağlıcakla… ☸

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.