Buzul erimesi ve rüzgâr

Bu sefer buzulların erimesiyle meydana gelen iklim değişiminin çok da konuşmadığımız kısmını konuflacağız. Çok karmaşık değil aslında, temelde buzul erimesi ve rüzgâr arasındaki ilişkiden bahsedeceğim. 

Yaz standardın üzerinde sıcak geçti değil mi? Aslında yalnızca yaz değil, sonbahar da öyle geçiyor. Dip toplamda küresel olarak bu yılın, kayıtların tutulmaya başlandığı 1880’lerden bu yana, en sıcak yıl çıkacağı tahmin ediliyor, bahsetmiştim. Bakın size bu ay tanıdığınız bildiğiniz bir konunun bilmediğiniz bir ayağını anlatacağım. Konu tanıdık, küresel ısınmaya bağlı olarak meydana gelen buzulların erimesi. Buzulların erimesi dediğimizde aklımız gelen ilk başlıklar, deniz seviyelerinin yükselmesi, tuzluluk oranlarının değişmesi vb. Ama bu sefer buzulların erimesiyle meydana gelen iklim değişiminin çok da konuşmadığımız kısmını konuşacağız. Çok karmaşık gelmesin, temelde buzul erimesi ve rüzgâr arasındaki ilişkiden bahsedeceğim, neyse uzatmadan konuya -balıklama tehlikeli- çivileme girelim.

Dünya ısındıkça hava olayları da uç noktalara doğru çekiliyor, şiddetleri artıyor. Yağışlar ve seller daha vurucu gelirken kuraklık da boş durmuyor, hem gücünü hem de süresini artırıyor. Havadaki su buharı aynı ama kuraklık da seller de artıyor, nasıl oluyor? Atmosferi bir sünger gibi düşünün, küresel ısınmayı da süngeri sıkan bir el. Ne kadar çok sıkarsanız süngerin içindeki su yere o kadar hızlı ve çok iner, bu sel durumu. Aynı şekilde sıkılmış süngeri ıslak yere bıraktığınızda sıkıldığı kadar su çekecektir, ne kadar kuvvetli sıkıldıysa zeminde o kadar su bırakmayacaktır, işte bu da kuraklık durumu. Aşırı yağışlar ile kuraklığın bir arada olması gibi, sakin havalar ile güçlü fırtınalar da bir arada olacak, oluyor. Ve bunun nedenlerinden biri buzulların erimesi.

Potsdam – İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü’nün (Alman) bir araştırması, yaz aylarında görülen hava aşırılıklarının (rekor kıran ısı dalgaları gibi) son on yılda olağanüstü bir sayıya ulaştığını gösteriyor.

Bakın, normalde orta enlemlerde dünya etrafında dolaşıp dalga şeklini alan ve kuzeye-güneye kayarak hareket eden çemberler düşünün. Rossby Dalgaları ve Jet
akımları. Bunları sıcak ve soğuk arasındaki bir ayıraç gibi hayal edin. Ayıracı kuzeye çektiğinizde tropiklerdeki Ekvator sıcakları kuzeye doğru yayılır, sıcak havanın olduğu alan genişler, Avrupa, Rusya ve ABD tropik sıcaklıklara çıkar. Güneye kaydıklarında Arktik’teki soğuk hava bu sefer geniş bir alana yayılmış olur. Biraz önce sıraladığım bölgeler soğuk günler, haftalar, hatta aylar geçirir. Amerika’daki polar vorteksi hatırlayın, sıcaklık eksi 50’lere gerilemişti. Her iki koşulda da etkisi maalesef ciddi can kayıpları olarak ortaya çekiyor.

İşte konunun özüne simdi geliyoruz. Olayın mekanizması şu: 2000 yılından beri Arktik bölge, dünyanın geri kalan kısmından iki kat daha hızlı ısınıyor. Bölge ısındıkça buzulları da eritiyor. Güneş ışınlarını atmosfere geri yansıtan buzulların erimesi demek, okyanus yüzeyinin artık daha karanlık görülmesi ve güneş ışınlarını daha çok çekerek ısınmaya devam etmesi demek. Yani güneş ısınlarını yansıtırken bu sefer çekiyor, çifte ısınma yaşanıyor. Hem havanın ısınması, hem de güneş ışınlarının emilmesi ya da yansıtılması farkından doğan ısınma. Bu toplam ısınma, dünyanın diğer kısımları ile arasındaki sıcaklık farkını düşürüyor. Oysa rüzgârları yöneten bu sıcaklık farkı. Aynen kış aylarındaki lodosla bacaların çekmemesi gibi. Neden çekmez? Lodosla hava ısınır, bacanın çatıdaki ucundaki sıcaklık yükselir, soba borularında kayıplar da varsa soba ile baca arasındaki sıcaklık farkı azalır, duman tahliye olamaz, aradaki sıcaklık farkı çok olacak ki ısı transferi ile sıcak duman soğuk bölgeye doğru itilsin. Kutup bölgelerinin ısınmasında da sıkıntı aynı, kutuplar diğer yerlerden çok ısınınca akıntılar, sirkülasyonlar bozuluyor. Hem ısınma, hem de bu sirkülasyon bozulmaları ile bahsettiğim Rossby ve Jet akınlarının hareketleri bozuluyor, sıra dışılıklar başlıyor.

Rüzgârsızlık her şeyi etkiliyor

Aslında küresel ısınma atmosferi daha fırtınalı bir yer haline getirecek düşüncesi de pek sağlıklı bir düşünce değil. Bakin kuraklık ve sel örneğindeki gibi durağan havalar da artıyor, fırtınalar da. Havadaki su buharı sünger örneğindeki gibi kuvvetli yağışlar bir yere yağıp sel yapıp, diğer yerleri susuz, kurak bırakması gibi, fırtınalar, süper tayfunlar için rüzgârlar bir yere toplanınca diğer alanlara hava akımı-hareket kalmıyor gibi de düşünebilirsiniz. Yine aynı Potsdam (Almanya) İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü’nün yaptığı bir başka araştırmada 1979’dan 2013’e kadarki atmosferik sirkülasyon verilerine bakılmış ve iklim değişimi nedeniyle ABD, Avrupa ve Rusya’da artık yaz mevsimlerindeki ısı dalgalarının daha da kötüye gideceği tespit edilmiş. Çünkü o bölgelere serin okyanus havasını taşıyan yaz rüzgârları artık zayıflıyormuş. Hareket olmayınca da hiçbir şey olmuyor, yiyecek olmuyor, içecek olmuyor. Bir şey oluyor, o da hareketsizlikte (rüzgârın az olması) kirleticiler dağılamıyor, havalar daha kirli oluyor, yani olan hayır olmuyor. Havaları fosil yakıt atıkları ile ısıtıyoruz, o da dönüp dolaşıp bizi zehirliyor. Etki tepki.

Sözün özü; fırtınaların toplam sayısında bir değişim olmuyor ancak güçlü fırtınalar daha güçlü, zayıflar ise daha zayıf bir hale bürünüyor. Bu durum; başta can, ardından da mal kaybı, ardından da gıdamızın miktar ve çeşitliliğinin azalması demek.

Gelecek ay görüşelim yine, gelin gelin gelecek ay bu kadar canınızı sıkmam. Sağlıcakla kalın efem…

Fighting against the wind

Fighting against the wind

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.