Yılın en güzel dönemi, bahar! Alerjik bir bünyeniz yoksa “ben sevmem” diyenin çıkacağını sanmıyorum. Yoksa siz de bahara alerjisi olanlardan mısınız? Mevsim gereği size çiçeklerden, böceklerden ve ısınan havalardan bahsedeceğim.
İşte tam bir motivasyon konusu diye düşünenlere aslında konunun başka bir ayağını ele alacağımızı söyleyeyim. Baharda klasik olarak bahsettiğimiz polenler, bahar yorgunluğu, alerjenler vb. konulardan bahsetmeyeceğim. Bu sefer daha çok “kafası karışan” çiçekler ve böceklerden konuşacağız. “Hadi Bünyamin, çiçeğin, böceğin kafası mı karışır?” diyenlere cevabım: Karışır! Hem de nasıl karışıyor biliyor musunuz? Evet, aynen tahmin ettiğiniz gibi, “iklim değişikliği”. İklim değişikliği ve ona eşlik eden hava kirliliği. Konuyu beğenen benle kalsın, ayrıntıya girmeye başlıyorum, hadi.
Efendim bitkilerin önce çiçek açtığını, sonra da meyve verdiğini bilirsiniz. Biyoloji dersine başlamayacağım ama yine de hatırlamayanlar için kısaca anlatalım. Bitkide meyvenin oluşması için önce bir çiftleşme süreci vardır. Çiçeğin erkek organında üretilen polenlerin (çiçek tozları) yine çiçeğin dişi organına ulaşması sonucunda döllenme gerçekleşmiş olur. İşte bu tozlaşma evresine yardımcı olan bazı dış faktörler var: Yağmur, rüzgâr ve böcekler gibi. Böcekler deyince akla gelmemiş olabilir, çiçek çiçek dolaşan arılar var. Einstein’ın sözünden bahsetmiştim: “Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa, insanlığın dört yıl ömrü kalır!” Bugünkü bilimde arılar yok olursa insanoğlunun yalnızca dört yıl hayatta kalabileceği düşünülmüyor ama besin çeşitliliğinin oldukça kısıtlanacağı sanılıyor. Neyse konumuz o değil, şu; sayıları azalan arılarımızın görevlerini yapacakları ortam bozuluyor. Arılar dâhil, polen taşıyıcılar risk altında. Polen taşıyıcıların hava kirliliğinden etkilendiğini kanıtlayan çalışmalar var. Bakın size bir örnek; dizel egzoz gazları nedeniyle ortaya çıkan kirleticiler, bal arılarının çiçeklerin kokusunu tanıma yeteneğini zayıflatıyor. Durum şu şekilde gelişiyor: Dizel egzoz dumanları, çiçeklerin koku profilini değiştiriyor. Arı, çiçeği kokusundan tanıyor. Dolayısıyla kendinde kodlu olan kokuyu bulamıyor. Dolayısıyla değiştiği için kokuyu tanıyamayan arının etkinliği düşüyor, tozlaşma olumsuz etkileniyor. Arının yaptığı iki görev de aksıyor; bal üretimi de, arının polen taşıması azaldığı için bitkilerin üremesi de düşüyor.
Beslenmeyi etkiliyor!
Hava kirliliği artışı ya da havanın kimyasının değişmesine bağlı ortaya çıkan bir sıra dışı örneği daha vereyim size; polen taşıyıcı canlıların azalmasıyla insanların beslenmesi arasında direkt bir ilişki var. Yapılan bir çalışmada polen taşıyıcıların popülasyonundaki
azalma nedeniyle gelişmekte olan ülkelerdeki insanların yarısının beslenme eksikliği gibi sorunlarla karşı karşıya kalabileceği görülmüş. Mozambik’te yapılan bir incelemede çoğu çocuk ve annesinin birçok mikro besinini zar zor karşıladığı ortaya çıkıyor. Özellikle de körlük ve bulaşıcı hastalıkları engellemede önemli bir role sahip olan A vitamini. Meyve ve sebzeler A vitamini yönünden oldukça zengin. Polen taşıyıcılar üremede destek kuvvet ama en öndeki destek kuvvet, çünkü polen taşıyıcılar olmadığında, yüksek oranda A vitamini içeren mango verimi yüzde 65 oranında düşebiliyor. “Aman Bünyamin, sorunun bu mu? Ben yılda kaç tane mango yiyorum ki, onu da yemem gider” diyenlere; burada çalışma mango üzerine yapıldığı için örneği oradan verdim diyorum. Yoksa dünya
üzerindeki yiyecek ürünlerinin yüzde 75’inin polenleşmeye ihtiyacı var.
Polenleşme, ya da tozlaşmada tek etki arılar ya da diğere böceklerde mi? Hayır. Bakın yükselen bahar sıcaklıkları da polenleşmeyi etkiliyor, dolayısıyla üremeyi. Size orkidelerden bir örnek: Normalde orkideler şaşırtıcı bir şekilde her sene aynı zamanda çiçek açarlar ve arılar da işini yapar. Oysa 1850’lere kadar dayanan verilere bakıldığında yükselen bahar sıcaklıklarının hem arılarda hem de çiçeklerde zamanlamayı karıştırdığı görülmüş. Hem de bu karışıklığın ölçüsü her iki tarafta aynı seviyede olmamış, yani artık zamanlamalar birbirini tutmuyor. Vakti geldiğinde arı içgüdüsel olarak orkidenin kapısına dayanıyor. Ama bir bakıyor ki orkide çoktan açmış. Bu faz farkı yıllar içinde artıyor. Biz “Bahar geldi, için kıpır kıpır oluyor” derken doğada neler oluyor neler. Ama o olanların bir numaralı sorumlusu bizken, bir süre sonra artık aynı bahar içimizi kıpır kıpır ettirmezse havalara kızmayalım, “havalar da şaşırdı” demeyelim. Muhtemelen onlar bize bakıp, bunlar delirdi galiba diyordur. Bu arada minik bir hatırlatma, iklim değişiminde havalara bir şey olmuyor, onun canı yanmıyor, milyonlarca yıldır değişim taşıyor, ama bize çok şey oluyor. Yani havaları değil kendimizi mahvediyoruz.
Durun durun bu yazı böyle bitmemeli! Mayıs ayındayız, her bahar âşık olanlar aramızda yine olsun ama yalnızca biraz daha birbirimize duyarlı olalım, dolayısıyla havamıza karşı duyarlı olalım.
Gelecek ay yine beklerim, ben buralarda olacağım. ☸