Havaların yanında, deniz ve okyanuslar da ısınıyor ve subtropiklerdeki sular daha yoğun mavi olurken ekvator ile kutuplara yakın okyanuslar da daha fazla yeşil renk alıyor. MIT Üniversitesi’nden bilim insanlarının yaptığı yeni bir araştırma, fosil yakıt tüketimi aynı şekilde devam ederse, 2100 yılına kadar okyanuslarımızın renginde yüzde 50’ye kadar fark olacağını gösteriyor. Takdir edersiniz ki, bu da ciddi bir probleme dönüşecek.
Nisan ayıyla beraber bahar mevsimine ulaşmış olduk. Sizin mevsiminiz hangisi? Ben ilkbaharcıyım; doğanın uyanışı, manzarası, kokusu bir başka geliyor bana. Çiçekler açarken, ağaçlar yeşillenirken doğanın boyadığı manzaralar tam bir resim tablosuna dönüşüyor. Her şey böyle güzel giderken can sıkıcı şeyler olmuyor mu, oluyor maalesef. Mesela iklim değişimi doğanın elinden fırçayı aldı, artık kendi boyuyor gezegenimizi.
Evet evet, söylediğim çok da mecaz sayılmaz. Havaların yanında, deniz ve okyanuslar da ısınıyor ve subtropiklerdeki sular daha yoğun mavi olurken Ekvator ile kutuplara yakın okyanuslar da daha fazla yeşil renk alıyor. MIT Üniversitesi’nden bilim insanlarının yaptığı yeni bir araştırma, fosil yakıt tüketimi aynı şekilde devam ederse, 2100 yılına kadar okyanuslarımızın renginde yüzde 50’ye kadar fark olacağını gösteriyor. Takdir edersiniz ki, bu da ciddi bir probleme dönüşecek.
FİTOPLANKTON
İnsanlar, Sanayi Devrimi’nden bu yana ekonomik gelişme ve nüfus patlaması sonucu ihtiyaç duyulan enerjiyi karşılamak için fosil yakıt tüketiyor. Bu fosil yakıt tüketimi de atmosferdeki sera gazı miktarının artımına, bu da küresel ısınmaya yol açıyor. Bunu hepimiz biliyoruz. Özellikle de okyanuslarımız bu ısınmadan nasibini ciddi oranda alıyor. Tabii ısınma ne demek? Yok, buraya fazla girmeyeyim. Çünkü denizlerin ısınması gerçekten de çeşitli sonuçlara yol açıyor. Ama şunu söyleyeyim: Denizlerin, okyanusların ısınması oradaki yaşamı direkt olarak etkiliyor. Çünkü deniz canlıları çok daha asidik bir ortamda büyüyor, pH seviyesi değişen bir ortamda yaşamaya çalışıyorlar.
Okyanusların nefesi mercanlar, sonra orada yaşayan balıklar, aklınıza gelecek gelmeyecek her türlü canlı bu durumdan etkileniyor. Örneğin, fitoplanktonlar. Bu arada fitoplanktonlar, fotosentez yaptıkları için okyanusların üreticileridir. Yani karada orman ne ise, okyanusta fitoplankton odur. Bu yeşil bitkiler, fotosentez yaptıkça güneş ışığını emer ve içindeki klorofil sayesinde ışığı yeşil olarak geri yansıtır. Denizcilerin de yüzyıllardır bildiği gibi; daha sıcak olan orta okyanuslar daha mavidir çünkü buradaki canlılık daha azdır, yaşam daha düşük seviyededir. Genellikle soğuk sular ise daha canlıdır, üretici basamağındaki fitoplanktonların faaliyeti daha yüksektir. Bu yüzden buradaki sular daha yeşil tondadır.
GÖÇ VE TÜRLER KARMAŞASI
Şimdi iklim değişimi bu durumu nasıl etkiliyor diye sorarsanız… Farklı tip fitoplanktonlar ışığı farklı şekilde absorbe eder. İklim değişimi de fitoplankton türlerinde kaymaya sebep oluyor. Çünkü her bir tür kendi yaşadığı habitata adapte olmuş durumda. Dolayısıyla sıcaklığı ve asit oranı değişen habitatında rahat yaşayamayan tür, kendine uygun başka bir alan bulmak üzere göç etmeye başlıyor. Başka bir tür de onun yerine göç etmiş oluyor ve derken, türler karmaşası çıkıyor ortaya. Farklı tür olması da az önce dediğim gibi ışığı farklı yansıtması anlamına geliyor. Bunun sonucunda suların rengi değişmiş oluyor. Tabii burada asıl önemli olan başka değişiklikler. Örneğin, besin ağının değişmesi. Sonuçta bu canlılar üreticiler, yani besin piramidinin ilk basamağı, temeli, özü. Düşünsenize, daha ilk basamaktan yaşanan değişiklik köklü değişimlerin birinci adımı olmuş oluyor. Aslında bu renk değişimi, asıl etki değil, sadece iklim değişiminin canlılığı nasıl etkilediğini gösteren bir işaret. Yani sadece bir renk değişimi masumiyetinde değil!
Özellikle üretici basamağında gerçekleşen bu değişiklik yalnızca bulunduğu bölgeyi değil; tüm besin ağını, dolayısıyla balıkçılık endüstrisini, önemli biojeokimyasal süreçleri etkiliyor. Üstelik okyanusların karbon depolama yeteneğine de ket vurarak iklim değişimine artı bir katkıda daha bulunmuş oluyor. Bu konudan birçok kez bahsettim ama yeri gelmişken hızlı bir şekilde tekrar değineyim. Okyanuslar her gün atmosfere yaydığımız karbondioksitin dörtte birini absorbe ediyor, tüketmek üzere yutuyor. Bu kapasite düşerse havadan karbondioksit çekmeye ihtiyaç duymaz, bir numaralı müşterisi olan okyanuslara satılamayan karbondioksit havamızın elinde kalır. O nedenle okyanusların karbon depolama yeteneği, kapasitesi önemli. Konuya devam edelim….
RENK DEĞİŞİMİ
Biraz da bu konu üzerinde nasıl bir çalışma yapıldığından bahsedip konuyu tamamlayalım. Bu çalışma, bir gelecek senaryosu kurularak bir simülasyonla gerçekleştirilmiş. Amerika ve İngiltere’den bilim insanları, deniz ekosisteminin fitoplankton ve alg topluluklarında yaşanan değişimleri simüle eden bir test yapmışlar. İnsanlığın fosil yakıt tüketimine devam ettiğini, dolayısıyla sıcaklığın tarihsel seviyenin 3 ˚C üzerine çıkacağını varsayarak 2100 simülasyonunu çalıştırmışlar. Simülasyon sonucunda çıkan sonuç, yükselen sıcaklıkların küresel paleti değiştirdiğini gösteriyor. Dünya okyanuslarının yarısından fazlasında renk daha yoğun bir kıvam alıyor. Koyulaşma yaşamın azalmasını anlatıyor.
Küresel fotosentezin yarısını sağlayan bir canlı türünün yaşam alanını değiştirmesinin sonuçları da marjinal oluyor, doğal olarak. Yani marjinallik normal oluyor, karışık biraz. Okyanusun optik özellikleri bile değişiyor. Ve bu değişim önemli bir şeylerin olduğunu hızlı ve ilginç bir yolla bize göstermiş oluyor. Bir renk değişimi ile neler oluyor? Ya da neler neler oluyor da ortaya bu renk değişimi çıkıyor. Gelecek ay birkaç sayfa ileride, birkaç sayfa geride yine buralarda buluşalım, sağlıcakla kalın… ☸