ATİNA Yabancısı değiliz

Şehrin en yüksek tepesinde hâlâ ihtişamını koruyan Akropolis dışında Atina’da gözle görülür bir düzen, gerçek bir doku kalmamış. Dost acı söyler diyeceğim ama biz İstanbul’a nasıl kötü bakmışsak, Yunanlar da Atina’yı bir o kadar hırpalamışlar.

Ahir zamanda, adına Atina denen güzeller güzeli bir diyar var imiş. Masmavi büyüsüyle Ege onun öpülesi ipek gerdanı, içinden geçen dalgalarsa bu arsız güzelin gerdanına değen hırçın saçlarıymış. Topraklarında medeniyetler kurulmuş, yıkılmış. Tanrılar kılıçlardan geçirilmiş, Olimpos uğruna oluk oluk kanlar akıtılmış. Aşklar vücuda gelip nefretler damıtılmış. Hainler kol gezmiş, caniler zulmetmiş. Devletler hükmetmiş, katiller canlara kastetmiş. Afetler yıkıp geçmiş ve bütün bu acılar yüzyıllardır hep nüksetmişse de, bir Helen kadını vücuduyla güzelliği dillere destan bu şehir, yıllara yenik düşmeseymiş hâlâ gelmiş geçmiş bütün hayatlara nispet yapıyor olurmuş yıllanmış güzelliğiyle.

Şimdilerde şehrin en yüksek tepesinde hâlâ ihtişamını koruyan Akropolis dışında Atina’da gözle görülür bir düzen, gerçek bir doku kalmamış. Dost acı söyler diyeceğim ama biz İstanbul’a nasıl kötü bakmışsak, Yunanar da Atina’yı bir o kadar hırpalamışlar. Biz nasıl İstanbul’da 800 yıllık Osmanlı tarihini, yüzlerce yıllık Bizans tarihini yanlış yapılanma ve şehir planlaması içinde yakıp yıkıp yok edip bir iki cami, külliye ve tarihi çeşmeyi de aptal binalar arasına sıkıştırıp bıraktıysak Atina’da da göze çarpan sadece bu.

Akropolis’e ve tüm arkeolojik yapılara gözleri gibi bakıyorlar ancak etrafına da sıkış tıkış binalar arasında hediyelik eşya dükkânları ve bizim şiş kebabın bir başka şekli souvlaki satan büfeler ile alışveriş merkezi kılıklı mağazalarla doldurmaktan da geri durmuyorlar. Bu bahsettiğim, en turistik bölge olan Monastraki ve çevresi. Peki, diğer Atina semtleri ne durumda derseniz…

Kimi bölge Kalamış’tan hallice, kimisi Göztepe’yi andırıyor. Kimi taraf aynı Bayrampaşa, Topkapı, hatta biraz Atina dışına çık Çekmeköy’e varırsın. Bazı sokaklar bildiğin Kadıköy, bazıları Bakırköy. Yani kimsenin kimseyi taklit ettiği yok. Hani yemek kültüründen tut, müziğe kadar nasıl birbirimize yakınsak, yamuk yumuk kaldırımlarla pis sokaklarımız, aynı nedenle de bu çarpık yapılaşmamız, kocaman tabelalarla doldurulmuş sokakların bu ne yazık ki çirkin yüzleri de birbirine benziyor.

Ben mi ne yapıyordum Atina’da? Yazın bütün Ege’yi dolaştığım motoryat olan 60 metrelik bebek yola çıkmadan önce Perama semtindeki bir tersanede duruyordu. Sezon sonu Perama’ya geri döndüğümüz için de yazın tamamına yakınını Atina’da geçirdim. (Perama’ya da Tuzla diyelim tam olsun!)

Peki hiç mi keyifli tarafı yok bu şehrin? Olmaz mı! Koskoca Atina’dan bahsediyoruz. Akropolis ve çevresindeki turistik Monastraki bölgesiyle ilgili bilgilerin hepsini Google amca size söyler.

Ben size iki farklı semtten bahsedeceğim. Biri süslü semt Vouliagmeni, diğeri daha mütevazi ama son derece keyifli liman Mikrolimano. Atina’da beach hayatı yaşamak ve havalı restoranlara gitmek istiyorsanız adresiniz Vougliameni. Elbette  daha mütevazı ve hoş birçok başka kumsal var ama Vouliagmeni, Bodrum beach’lerini aratmaz derecede kalabalık ve lüks. Porsiyonu 200 TL’ye lahmacun yoktur ama eminim 50 Euro’ya souvlaki satılıyordur.

Ben güzel deniz mahsulleri yemeyi tercih ettim hatta bir gece Atina’daki Nobu Restoran’ı da ziyaret etmeyi unutmadım. Yine Nobu Matsuhisa liderliğinde ancak Nobu zincir restoranları gibi Robert de Niro ortaklığı olmadığından, bu restoran sadece bir MATSUHISA restoran zincirine ait. Eğer müthiş bir gün batımı eşliğinde bir gece geçirmek istiyorsanız, adres Vouliagmeni MATSUHISA restoran.

Mikrolimano ise bildiğin Boğaz’da rakı balık havası hissettiren küçük bir liman. Elbette Boğaz gibi bir ihtişamla karşılaşmıyorsunuz ama restoranların tatlılığı bizim balıkçılarımıza çok benziyor. Rakı yerine uzo’lar tokuşturuluyor, buzuki sesleri eksik olmuyor, yemekler zaten kardeş. Bütün bu zevkleri yine masada tam karşımda benimle paylaşan ise aynı bir çift el, bir çift keskin göz ve bir kocaman kalp. Bir daha Atina’ya gittiğinizde siz de sevdiğiniz biriyle Mikrolimano’da bir iki kadeh uzo yuvarlamayı unutmayın.

 

AYIN TARİFİ

Greek Salad-Yunan Salatası

Neden İngilizcesini yazdım? Çünkü öyle turistik, öyle dünyaya mal olmuş bir salata ki, herhalde Yunanlılar bile İngilizce olarak söylüyorlardır kendi salatalarının ismini. Yunanistan’da çatal atsanız Greek Salad’a çarparsınız.  Son derece basittir. İçindekileri yazmama bile gerek yok. Domates, kırmızı soğan, siyah zeytin (onlarda kalamata), beyaz peynir (onlarda feta), salatalık, ve zeytinyağı olmazsa olmazlar! Dağ kekiği, kurutulmuş esmer ekmek parçaları (onlarda dakos) ve bir de koruk turşusu varsa, daha da bir lezzet şöleni olacaktır. Yapılışı diye de başlık atmayacağım çünkü yapmanız gereken tek şey bu malzemeleri kocaman ve gelişi güzel doğrayıp birleştirmek! Kurutulmuş ekmekleri en alta koyun ki zeytinyağını iyice emebilsinler. Soğan halka halka, salatalık kafanıza göre, domates kocaman kocaman, zeytinleri, kekiği ve koruğu en üste gelişi güzel atın gitsin. En önemli nokta tüm malzemeleri taptaze, supsulu, en iyisinden seçmeniz ve tam sızma şahane bir zeytinyağı kullanıp elinizi korkak alıştırmadan bolca soslamanız. En üste de beyaz peyniri paramparça kırıkladığınızda olay bitmiştir. Afiyet olsun.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.