Denizlerin kudretli savaşçıları VİKİNGLER

Vikingleri tüm Avrupa için korkulan bir unsur haline getiren hemen her koşulda deniz operasyonu düzenleyebilme kabiliyetleriydi. Bu özellikleri yaklaşık 300 yıl boyunca Avrupa’nın kendisini güvende hissetmemesine neden oldu. Eylem özgürlüğünün temelinde İskandinav denizcilik yetenekleri yatıyordu. Üstün gemi yapım teknikleri, nesilden nesle aktarılan ve geliştirilen sefer becerileri ve tüm bunları bünyelerinde birleştiren kuzeyin korkusuz denizcileri. 

Vikingler MS 8. yüzyıldan itibaren kelimenin tam anlamıyla denizi “evleri” olarak gören, karadan çok denize ait bir toplum olarak karşımıza çıkıyor. Kendilerini o derece denize ait hissetmişlerdir ki, aralarındaki savaşların büyük çoğunluğu denizde gerçekleşmiştir. 8. yüzyıl öncesinde Kuzey Avrupa’da; bugünkü İsveç, Norveç ve Danimarka’da, yerleşim ve siyasi olarak dağınık denebilecek şekilde, zanaat ve tarımla uğraşarak barışçıl biçimde yaşıyorlardı. Romalılar onların soğuk ve zorlu coğrafyasını İskandinavya olarak adlandırmıştı. Bu coğrafya içinde yaşayan Vikingler MS 8. yüzyıl ile birlikte soğuk ve sisli coğrafyalarından ejder başlı gemileri ile çıkıp geldiler. Dev kayıkları andıran görkemli gemileri, aşılması en zor engeli; yani hava şartlarının üstesinden gelerek Britanya kıyılarına ulaştı. Yanlarında getirdikleri yegâne şey ise korkuydu.

VİKİNG ÇAĞI

Hikâyemiz MS 793’te İngiltere kıyılarında başladı. “Lindisfarne Baskını” İngiltere’ye düzenlenen ilk Viking akını olarak kayıtlara geçer. Bu tarih Vikinglerin korku çağının da başlangıcı olur. Lindisfarne’deki, manastır önemli bir haç noktasıydı. Manastırdaki keşişler denizden gelen savaşçıları gördüklerinde büyük bir korkuya kapılmış olmalılar. Fakat kuzeyden gelen sis biraz dağıldığında bu baskının bir defaya mahsus olmadığı anlaşıldı. Oldukça başarılı ve kârlı gerçekleşen baskını yenileri takip etti. Viking Çağı başlamıştı ve yaklaşık olarak 300 yıl devam edecekti.

GÜNEŞ TAŞI

Bu saldırıların ardından en çok merak edilen soru, Vikinglerin Britanya’ya nasıl ulaştığıdır. O dönemde yaşayan bilgin Alcuin baskını ve ardından düşündürdüklerini şöyle ifade eder: “Daha önce Britanya’da hiç böyle bir korku yaşanmamıştı ve denizden böylesine bir akının yapılacağının mümkün olmadığı düşünülmüştü.” Alcuin’in ifade ettiği gibi denizden böyle bir akın beklenmiyordu. Peki ama Vikingler sürekli olarak bulutlu, kapalı bir havada, değişken koşullarda ve sert dalgalara karşı Britanya’ya nasıl ulaşmışlardı? Üstelik pusula kullanmadan.

Antik Çağ’da gemi seyri konusunu incelediğimizde Akdeniz’de denizcilerin gündüz güneşi, gece ise yıldızları takip ettiğine dair genel bir görüş hâkimdir. Oysa kuzeydeki denizcilerin çoğunlukla böyle bir şansı yoktu. Genel olarak bulutlu, kapalı ve değişken hava koşullarında yönlerini bulmak zorundaydılar. Güneşli havanın bir anda değişmesi ise seyir için ciddi bir tehditti. Vikingler bu sorunu güneş taşı adını verdikleri, günümüzde İzlanda sparı olarak adlandırılan, bir kalsit kristal sayesinde aştı.

Gökyüzüne tutulduğunda çift kırılma sağlayan bu kristal sayesinde güneş bulutların arkasında olsa bile konumu tespit edilebiliyordu. Bu yöntem ile karadan çok uzakta bile yönlerini bulabilen Vikingler önce Avrupa’ya korku salan baskınları gerçekleştirdiler. Fakat bununla yetinmediler. Uzun keşif ve ticaret rotaları da oluşturdular. Onlar sadece ellerinde kılıçlarla korku salan savaşçı bir toplumdan çok daha fazlasıydı. Evet, oldukça vahşi yöntemleri, sürekli gerçekleştirdikleri baskınlar reddedilemez gerçekler. Fakat diğer taraftan da üstün denizcilik yetenekleri ve içlerindeki keşif duygusu onları çağın ötesine taşımıştı. Bu özellikleri sayesinde dünyanın daha önce bilinmeyen noktalarına ulaştılar.

KEŞİFLER

Vikinglerin gerçekleştirdiği keşifler incelendiğinde oldukça ciddi bir coğrafyaya yayıldıklarını görüyoruz. Önce İzlanda’yı ardından da Grönland’ı keşfettiler. Grönland’ı “Yeşil Ülke” olarak adlandırarak daha fazla insanı çekmeye çalıştılar. Ardından büyük çiftlikler kurdukları Grönland’ın da ötesini merak ettiler. Kızıl Erik’in oğlu Leif Ericson Amerika kıtasını keşfeden ilk kişi oldu. Bir diğer Avrupalının yeni kıtayı keşfetmesi için yaklaşık beş asır geçecekti. Vikingler, Amerika kıtasını keşfettikten sonra burada yerleşimler de kurdular fakat yeni bir kıta keşfettiklerinden haberleri yoktu. Bu gerçek onların daha da ilerlemesini engelledi.

Batıya doğru açılan Vikingler diğer yandan da nehirleri kullanarak Bizans İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis’e ulaştılar. Salma bulunmayan gemileri sayesinde nehirlerden ve sığ sulardan rahatlıkla geçtiler. Geçemedikleri noktada ise Bizans’ın kaderinde olan bir ritüele imza attılar. Nehirlerin sığ bölümlerden geçmek için gemilerini karadan taşıdılar. Ancak bu şekilde Dinyeper Nehri üzerinden Konstantinopolis’e ulaştılar. Elbette zaman içinde alternatif rotalar da oluşturdular. Zira Vikingler iyi tüccarlardı. Başta köle olmak üzere Bizans başkentine birçok önemli öğeyi taşıdılar.

Toplumsal anlamdaki bireyselcilik onları hep bir sonraki adıma taşıdı. Denemekten korkmayan yapıları denizcilik konusundaki bilgiyle harmanlanınca uzak rotalara ulaşmalarının önünde bir engel kalmadı. Bu süreçte ise gemilerinin gelişim çizgisi hep yükseldi. Bu normal olarak algılanmalı çünkü gemi her zaman Viking dünyasının merkezinde yer aldı. 300 yıl boyunca Afrika’dan, Avrupa’ya, Asya’dan, Amerika’ya kadar yelken açtılar ve dünyamızın bilinenden daha geniş olduğunu kanıtladılar.

VİKİNG DÜNYASININ MERKEZİ: GEMİLER

Yazının başında hikâyenin MS 793’te Britnya’da başladığını belirtmiştim. Evet bu resmi olarak kabul edilen tarih. Buna karşın arkeologlar her geçen gün tarih resmini tamamlamak için yeni parçalar buluyorlar. En dikkat çeken buluntulardan bir tanesi Estonya’daki Saaremaa Adası’ndaki bir kazı sırasında bulundu. Buradaki veriler Vikinglerin tahmin edilenden 100 yıl kadar önce de çevre coğrafyalara akınlar düzenlediğini gösterdi. Ayrıca geminin yaşamlarındaki yerini de gözler önüne serdi. Kazı çalışmasında iki ayrı Viking gemisinde toplam 40 savaşçının iskeletine ulaşıldı. Olasılıkla, evlerinden uzakta gerçekleştirdikleri bir baskında kayıplarını beraberlerinde taşımadılar ve gemilerine gömdüler. Ölen savaşçıların üzerlerini kalkanlarıyla örtülmesi, kılıçlarının ise kırılarak üstlerine bırakılması bir cenaze törenine işâret ediyor.

Viking kültüründe büyük ahşap gemilerde soyluların defnedildiğini ve bu gemilerin gömüldüğünü biliyoruz. Bir diğer uygulama ise ölen kişinin gemisiyle birlikte yakılması. 10. yüzyılda yaşamış Arap bilgin İbni Fadlan bir seyahati sırasında gördüğü cenaze töreninden izlenimlerini şu şekilde aktarır: “Eğer ölen adam fakirse onun için küçük bir gemi yaparlar. Adamın cesedini içine koyup yakarlar. Ölen zenginse mallarını toplayıp üçe ayırırlar. Üçte biri ailesinin olur. Üçte biriyle ona elbiseler dikerler. Üçte biriyle şarap alırlar”. Şarap öldürülecek cariyesi için alınır. Cariyenin törenden önce sarhoş olması istenir. Fadlan aynı tören için şöyle devam ediyor: “Ölünün gemisinin bulunduğu nehre gittim. Ne göreyim gemi nehirden çıkarılmış, kayın ağacından dört sütun üzerine konmuş, etrafı ahşap büyük ağaçlarla çevrilmişti. Sonra gemi, bu ağaçlar (kızak) üzerine alındı.” Büyük törenin sonunda ölen kişi değerli eşyaları, atları ve öldürülen cariyesi ile birlikte yeni yaşamına gemisiyle birlikte yakılarak uğurlanır. Fadlan’ın anlattıkları Viking dünyasında geminin yerini gözler önüne seriyor. Bir diğer örnek ise güney İsveç’te devasa bir gemi şeklinde taşlardan tasarlanmış mezar alanından. Baltık Denizi’nin kenarında inşa edilen mezarlığın büyük bir gemi gibi inşa edilmesinin temelinde ruhların hak edilen ikinci hayata taşınması yatmaktadır. 67 metre uzunluğundaki ve dev taş bloklarla şekillendirilen alan, geminin Viking dünyasındaki yerini, önemini vurguluyor.

Eşsiz gemiler inşa eden, gemilerine isimler veren, gemileri içine defnedilen, dört kıtaya yelken açan bir toplum. Yaklaşık üç asır boyunca en önemli silahları sanılanın aksine kılıçları değil, ustalıkla inşa ettikleri tekneleri oldu. Gelecek sayıda Viking dünyasının merkezindeki gemilerin en önemlileri için Oslo’ya yelken açacağız.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.