Doğu-Batı ilişiklerini anlatan kütüphanenin en nadide örneklerinden, 1000 yıllık bir kitap: Serçe Limanı Cam Batığı.
Akdeniz’in doğu sahillerinde 1025 yılında yelken açan 15 metre uzunluğunda çift direkli, Latin yelkenli ticaret teknesinin Bulgar mürettebatı geminin orta bölümünde tavla oynayarak zaman geçiriyordu. Kaptan ise az önce gemideki tüccarlardan bir tanesini satrançta yenmenin keyfi ile taşları toplamış ve her zaman olduğu gibi özenle saklamıştı. Havanın sertleşeceğini anlayan kaptan daha önce bu sularda sayısız kez dümen tutmuş, tecrübeli biriydi. Bölgeyi oldukça iyi tanıdığı için Loryma’ya gelmeden sığınacak bir limana ihtiyacı olduğunu düşündü. Tedirgin şekilde, sancak baş omuzlukta gördüğü dar girişli koya girdi. Amacı dışarıdaki fırtınadan uzak şekilde geceyi burada geçirmekti. Oysa bu koy sığınak değil, onlar adına bir tuzaktı. Denizcilik arkeolojisinde yüzey araştırmaları adı verilen deniz tabanındaki batıkları bulmaya yönelik çalışmalarda her keşif tarih kitabının bir sayfasını çevirmek gibidir. Arkeolojinin bu sayfadaki bilgileri anlamak için katkısı, sayfa altında daha küçük puntolarla yazılan, çoğu zaman okunmayan ama en derin ve değerli bilgileri sunan dipnotların yaptığından farklı değildir. Yacht Türkiye’de Doğu–Batı ticaretine boyut kazandıran MS 11. yüzyıla tarihlenen, yaklaşık 1000 yaşındaki Serçe Limanı Cam Batığı için Akdeniz’in derin sularında yolculuğa çıkıyoruz.
1000 YILLIK UYKUDAN UYANIŞ
Yolculuğumuz bu derginin okurları tarafından çok iyi bilinen, Rodos Adası’nın karşısında yer alan iyi korunmuş kalesiyle tanınan Loryma’nın (Bozukkale) doğusundaki Serçe Limanı’na. Dar ve derin bir girişin koruduğu oldukça güzel ve sessiz bu koyda Doğu ile Batı arasındaki binlerce yıllık deniz ticaretinin izlerini sürmek mümkün. Yoğun deniz trafiği içinde çağlar boyunca gemilerin sığınağı olmuş noktada ve yakın çevresinde çok sayıda batık bulunmaktadır. Tunç Çağı’ndan günümüze dek sık kullanılan rota üzerinde bulunan koyun içindeki batıklar bu noktanın göründüğü kadar korunaklı olmadığının en net kanıtı. Ansızın esebilecek rüzgârlara karşı açık olan koy, limanı zaman zaman göründüğünden daha tehlikeli kılmakta. Maalesef bin yıl önce bu sularda yelken açan kaptan, bu bilgiden habersizdi. Arkeoloji bilimindeki ana amaçlarımızdan biri eksik bilgileri tamamlamaktır. Bu nedenle bulunan, keşfedilen her yeni arkeolojik alanın, bizim konumuzda ise batığın, kazılması yerine yeni bilgiler sunacak daha önce araştırılmamış ya da görece sınırlı bilgimizin olduğu batıkların kazılması hedeflenir. Arkeologlar bu batıkların yerini yakın zamana dek ağırlıklı olarak süngercilerden öğrendi. Bodrum ve çevre beldelerdeki süngerciler sayısız dalışta gördükleri batıkları belleklerinde tutamasa da kerteriz aldıkları noktaları daha sonra elleriyle koymuşçasına bulabiliyorlardı. Bu süngercilerden biri de Mehmet Aşkın. Serçe Limanı Cam Batığı 1000 yıllık uykusundan onun sayesinde uyanır. O ve diğer güzel insanlar olmasa bugün çok daha az batığı bilecek, denizcilik tarihi adına şüphesiz çok daha az bilgimiz olacaktı. Mehmet Aşkın tarafından yeri gösterilen, 1000 yıl önce Doğu ile Batı arasında ticaret yapan batığın arkeolojik kazısı Sualtı Arkeoloji Enstitüsü (INA) tarafından 1977- 1979 yılları arasında gerçekleştirildi. Batık, INA’nın felsefesinden dolayı daha önce kazısı yapılmamış bir döneme ait olduğu için seçilmiş. Geminin kargosu da daha önceki kazılara oranla oldukça farklıdır. Batıktaki seramik parçaları ve amforalar arasında yaklaşık üç ton kırık cam parçası kargonun büyük kısmını oluşturur. Batık kargosunun cam ağırlığı nedeniyle, “Serçe Limanı Cam Batığı” olarak anılmıştır. Gemideki amforaların yanı sıra cam parçaları birçok soruyu da beraberinde getirmiştir. Camlar neden kırıktı? Hepsi sağlamdı ve gemi batarken mi kırılmıştı, yoksa gemiye yüklendiğinde kırıklar mıydı? Bu soruların cevapları bulunabilirse birçok bilgiye ulaşılabilir. Ekip, kazının ilk aşamasında kargonun üst bölümündeki amforaları kaldırdıktan sonra kargonun çoğunluğunu oluşturan üç tonluk kırık camlarla karşılaşır. Bu yükün dışında safra taşları ve çok sayıda demir obje de kargoda bulunur. Batıklarda çivi, çapa, silah gibi yok olmaya yüz tutmuş demir objelerin etrafında kalker ve demir pasından oluşan doğal kalıplar vardır.
HAYAT BULAN OBJELER
Bilindiği üzere demir, denizin altında uzun süre dayanmaz. Özellikle de aradan bin sene gibi uzun bir süre geçince. Serçe Limanı Cam Batığı’nın MS 1025 yılı civarında battığını düşünüldüğünde batıkta demir malzeme kalması imkânsızdır. Geminin demir çapaları dahil demir her obje tamamen yok olmuştur. INA ekibi o güne kadar birçok kazıda bu ve benzer durumlarla karşılaştıkları için çökeltilerin yani demir objelerin etrafında oluşan doğal kalıpların değerlendirilmesi için bir yöntem geliştirmiş. Bu yönteme göre öncelikle çökeltinin röntgeni çekilir. Böylece çökeltinin içinde nasıl bir eser barındırdığı anlaşılır. Ardından bu doğal kalıba fazla zarar vermeden bazı yerlerinden kırarak içinde bulunan toz haline gelmiş demir pası temizlenir. Daha sonra kırılan noktalar tekrar birleştirip kalıbın içindeki boşluğa sentetik bir reçine (epoksi) dökülür. Son olarak da çökelti kalıp dışından dişçi aletleri ve titreşimli keskilerle temizlenerek içeride bulunan yok olmuş demir objenin orijinal sekline ulaşılır. INA bu yöntemle Serçe Limanı Cam Batığı’ndaki çeşitli silah, el aletleri, kilit, çivi, kantar, çapa gibi demir buluntuların üzerinde çalıştı. Tamamı çökeltilerle kaplanarak, kaybolmuş olmasına rağmen kazı sonrası 10-15 yıllık konservasyon döneminde hepsinin kopyası yapıldı. Bugün Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’ni ziyaret ettiğinizde Orta Bizans Dönemi’ne ait en büyük silah ve alet grubunu görebilirsiniz. Bunlar tamamıyla yok olmuş eserlerin doğal kalıplarını kullanarak yapılan kopyalarıdır. Neredeyse tamamen yok olmuş objelerden bilgiye ulaşmak, arkeolojinin insanlığa en eşsiz katkılardandır. Bu kazıda başlatılan yöntem ile daha sonra Geç Tunç Devri’nden Osmanlı Dönemi’ne kadar yüzlerce çökelti içinde bulunan eserin kopyası da oluşturulmuştur.
BATIKTAN ÇIKAN SATRANÇ TAKIMI
Dünyaca tanınan hocamız Prof. Cemal Pulak, Serçe Limanı Cam Batığı kazısının rölövesi için oldukça uzun zaman harcamış. Bu çalışma doğru bilgiye ulaşmak adına oldukça önemli bir aşama ve bir o kadar da hassas bir süreçtir. Zira cinayet mahalli gibi incelenen batıklar çok ilginç bilgileri arkeologlara sunar. Serçe Limanı Cam Batığı’nda da öyle olmuş. Konteks denilen buluntu yerinin kesin tespit edilmesi arkeolojide çok önemlidir. Serçe Limanı Cam Batığı’ndaki hassas çalışma sayesinde 1000 yıl önce bu sularda yelken açan bir gemideki sosyal sınıflara ilişkin ilk bilgilere ulaşıldı. Kazı sırasında suyun 35 metre altında oldukça küçük, ilk aşamada kırık tahta parçacıkları sanılan bulutular bulunmuş. Her buluntuda olduğu gibi bunların da yerleri rölöveye dikkatli şekilde işlenmiş. Daha sonra da hepsi ayrı ayrı etiketlenerek ağzı kapalı poşetlerle suyun üzerine çıkartılmış. Numara verilen bu parçacıklar birleştirilmeye başlandığında ise bu ufak tahta parçalarının satranç taşları olduğu anlaşılmış. İlk anda tahta parçası olduğu sanılan buluntular, batık bir gemide bulunan en eski satranç takımı larak kayıt altını alınır.
GEMİDEKİ SOSYAL SINIF
Serçe Limanı Cam Batığı’ndan elde edilen veriler bunlarla da sınırlı değil. Rölöve çalışmalarında satranç taşlarının geminin kıç tarafında bulunduğu tespit edilir. Bu demek oluyor ki, satranç geminin kıç tarafında oynanmaktaydı. Kimler bulunuyordu bu kısımda? Şahıslara ait özel buluntuları incelendiğinde; büyük olasılıkla geminin kaptanı, önemli kişilerin veya ücret karşılığında seyahat eden tüccarların daha çok geminin kıç kısmında konuşlandığı anlaşıldı. Batıkta kemikten yapılmış, dama taşına benzer yuvarlak bir parça bulundu. Ekip bunun tavla taşı olabilir mi sorusunu gündeme aldı. Rölöveye bakıldığında bu parçanın vasatta yani geminin ortasında bulunduğu anlaşıldı. Yine şahıslara ait özel buluntulardan, geminin vasat ve pruvasında daha çok gemicilerin yer aldığını anlaşıldı. O halde bu tavla taşı gemicilere ait olmalıydı. Bugün, bir balıkçı teknesinde bile kaptanın özel eşyaları ve diğer önemli malzemeler kıçta yer alır. Diğer malzemeler ise vasat veya baş taraftadır. Böylece Ortaçağ gemilerinde de sosyal bölünmenin olduğu tespit edildi. Uzun bir süredir devam ettiğimiz “Denizler Altında 4000 Yıl” yazı dizisinin temel nedeni bu ve benzer bilgilerle oluşturulan tarih ve denizcilik tarihi yazımında Anadolu kıyılarının katkılarını anlatmak. Anadolu kıyıları olmadan denizcilik tarihinin yazılamayacağını, hep eksik kalacağını düşünüyorum. İşte bu nedenle son 60 yıldır Anadolu kıyılarında yapılan arkeolojik çalışmalardaki verilen emekleri bilmeli, bu emeklerle ortaya çıkarılan bilgileri gelecek nesillere aktarmalıyız. Titiz çalışan, işine âşık insanların emekleriyle aydınlatılan bu sular tarihi doğru okumamızı sağlamaya devam edecek.☸