Marka kavramı tasarımın katma değerini artırmada, her yat firmasının olduğu gibi her yat kullanıcısının da kurumsal ya da bireysel özelliklerini aktarmada en etkili yoldur. Bu durum tüketim alanlarının da tanıtımını ve tasarımına verilen değeri beraberinde getirmiş ve marka kimliğinin rolünü büyütmüş, özellikle lüks segmentteki ürünlerin başarısındaki etki faktörü giderek artmıştır.
Günümüzde teknoloji, medya ve iletişim grubundaki gelişmeler birçok sektörde yeniliklere olan ihtiyacı artmış durumda. Sosyal medyanın yarattığı sanal dünya ile zaten tüketimin öznesi olan insan, daha da geniş kitlelere ulaşmak adına geleneksel reklam yöntemlerinin yanı sıra mekânları ve araçlarını da marka ve kurumsal kimliklerini iletim aracı olarak kullanmaya başladı.
Lüks markalara ya da kurucularına ait yatlar da zengin içerikler bulmayı tercih etmişler, imajlarını güçlendirici yüzler yaratmışlardır. Tüketiciler de bu markaları, yüzleri olan ünlü ve tanınmış kişilikler ile özdeşleştirerek kendileriyle ilişkilendirirler. İmaj ve statü sembolü olarak da özellikle lüks yatlar dünyanın önde gelen markaları tarafından seçilirler. Yat şirketleri de marka kimliğini vurgulayan konseptler üzerinde çalışmalar yapar, bu konseptleri kullanıcıya en doğru biçimde iletme çabasına girerler.
“KİŞİLİKLİ YATLAR” TALEP EDİLİYOR
Marka kimliğinin konsept aracılığı ile hedef kitleye iletilmesinde mekânsal bir seçenek olan yat iç mekânları, beş duyuya hitap ettiklerinden sahip oldukları atmosfer aracılığı ile kullanıcıyla iletişime geçen daha da önemli mekânlar haline geldi. Yatlarda iç mekânlar, tasarım öğelerinin kattığı anlam ile lüks marka kimliği algısına katkıda bulunurlar. Buradan hareketle, yat tüketicisinin satın alma kararını teşvik edici özel duyusal efektler sağlayan yat iç mekânı yaratma çabası konsept tasarım sürecinde alınan bütün kararları etkiler. Yat iç mekânları ürünün kalite algısını belirler ve kurumsal ya da bireysel da ürün kimliğini yansıtan tasarımlarda ürün kalite algısının yüksek düzeyde olduğu görülür. Yüksek kalite algısı geleceğin satış başarısındaki sırdır; müşteri artık iç mekânından dış tasarıma kadar kişilikli yatlara sahip olmak istiyor. Çünkü yatlar gibi lüks tüketim ürünleri, fizyolojik gereksinimleri karşılamanın dışında, saygınlık, tanınma, sosyal statü sahibi olma gibi üst gereksinimleri kazandırma beklentisi ile alındığından, iç mekânların da beklentinin karşılanacağına ilişkin müşteriyi tereddütte bırakmaması gerekir.
Kişilikli ve marka ile uyumlu yat iç mekânları yaratmak da iç mimarlardan beklenen bir olgudur. Yat tasarımında uzman kişi, konsepti mekânsallaştıracak olan kişidir. Markanın doğru bir şekilde tüketiciye ulaşması konusunda reklam, grafik tasarım araçlarının yararları olsa da iç mekân daha etkili bir yere sahiptir. Müşterinin birebir deneyimlediği bir yat iç mekânının verdiği mesaj bir TV reklamından daha büyük etkiler yaratır.
SOFİSTİKE VE MASKÜLEN İMAJIYLA MAIN
Armani markasına ait Main’i ele alalım. İç mekânda Armani markası ile özdeşleşmiş monokromatik (renksiz) renk paleti kullanılmış. Dış tasarımında kullanılan köşeli çizgiler ve yine markaya özgü koyu yeşil kaplama Armani’nin marka sözcüklerini yatına da yansıtmaya devam ediyor. Lüks, sofistike ve aynı zamanda köşeli hatlarla verilen maskülen imaj markanın stratejistleri tarafından belirlenen hatların iç mekânlara kadar verilmesini sağlamış. Mürettebat da daha önce yazımda belirttiğim gibi tasarımın en önemli üyelerinden olarak kıyafetlerinde de Armani markasını taşıyorlar. Aslında bu yat sadece bir yüzen deniz aracı olarak değil aynı zamanda bir marka taşıyıcısı ve reklam aracı olarak düzenlenmekte. Genel olarak Main, markanın etkisini iç mekânlarında hissettiren ve her yerinde bulunabilen minimalist ve modern Asya stilinin bir kombinasyonunu sunar.
Eğer siz bir marka ya da marka olmuş bir kurumun kimliğini taşıyor iseniz, normal standartlarda bir yatı tercih etmemek ve aynı Giorgio Armani gibi kendi markanızın yatını ve iç mekânlarını tasarlatmayı istemeniz şaşırtıcı değildir. Bu bağlamda, tasarımcının vizyonunu şirketinizin ya da bireysel markanızın sıfatlarını iç mekânlara yansıtmasını beklemeniz de gayet doğal olacaktır. Armani’nin yarattığı markanın tarzı şirketinin vizyonunda, mobilyalarında, ürettiği giysilerde incelikli, geçici heveslerden uzak ve bastırılmış bir tarz. Daha da önemlisi, markanın taşıyıcısı ve bu tarzı kitlelere yansıtmak için kullanılan yatın iç mekânlarında da zarafet ve incelik sevgisini aynı sıfatlarla tanımlanan mekânları görüyoruz. Özgün olmayan birbirinin tekrarı iç mekanlardan oluşan yatları denizdeki otel süitleri olmaktan öteye gidemeyen mekânlar olarak tanımlayan Armani haksız da sayılmaz. Bence de ticari olmayan her yatın kullanıcısı çevresinde kendisinin ya da markasının değerlerine sahip bir atmosfer oluşturulmasını hak eder.
HER MARKANIN OLMAZSA OLMAZI: DERİN BİR HİKÂYE
Her ne kadar sonradan kurgulanan marka denemeleri olsa da günümüzdeki en büyük markalar doğalından gelen derin hikâyeleri barındırırlar. Yanı aslında kalite asla tesadüf değildir. Burada Armani’nin sahip olduğu ve markasına yansıttığı zarafeti, abartıdan uzak dengeli estetiği, seçici duyarlılığı, gücü, gerektiği kadarını yapmayı kendisine aktaran annesinden de bahsetmek gerekir. Fazla göze batmama anlayışını da yatın renk seçimindeki kamuflaj mantığını kullanırken tekrar görüyoruz. Hem moda hem de iç mekânlar yaratırken kullandığı bu yaklaşımın kaynağı olan annesinin de lakabı olan “Main” yatının ismi olarak karakterin yazıma da yansıtılmış hali olarak karşımıza çıkıyor. Bu yazımda örnek olarak ele aldığım yat, dış tasarımından iç mekân düzenlemesine, mobilyalarından aksesuarlarına, isminden mürettebat kıyafetlerine ve hatta mürettebat davranış yönlendirmelerine kadar bir markanın bütünsel tasarım ile yansıtılmasına başarılı örneklerden bir tanesi olarak tartışılmıştır.
MARKA BİR BÜTÜNLÜK İŞİDİR
Seçtiğiniz yattan kullandığınız otomobile, taktığınız saatten yaşadığınız iç mekâna kadar tüm öğeleri markanızın birer öğesi olarak başarılı bir şekilde kullanırsanız geleceğin tasarım dilini de anlamış olursunuz. Lüks tüketimin öznesi olan insanlar artık kesik cümleler ve eklektik yaklaşımlardan, ardında derin anlam barındırmayan yüzeysel kopya tasarımlara para harcamak istemiyorlar. Özellikle süperyat ve megayat kullanıcılarının kurumsal ve bireysel marka değerleri olan insanlardan oluştuğunu düşünürsek, iç mekân tasarımlarını yapmaya aday olan kişilerin marka kimliğini mekânlara yansıtma konusunda da kendilerini geliştirmeleri gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, tasarım ve kullanıcı gereksinimleri günden güne değişiyor. Tasarımcıların da kendilerini bu yönde sürekli yenilemeleri ve geliştirmeleri şart olmuştur.
Dikkat çekmeyi ya da kullanıcıyı analiz etmeden iç mekâna pahalı mobilya üretmeyi tasarım zannedenlerin aksine, bu yazımı Giorgio Armani’nin bir sözüyle bitirmek isterim. “Zarafet fark edilmek ile ilgili değildir. Hatırlanmakla ilgilidir.”☸