Ünlü uzak yol kaptanı her seyirden önce kamarasına girer, sonra da dümene geçip, “Vira Bismillah” dermiş. Tayfalar merak edip izlemişler. Kaptanın kamarada bir sandıktan çıkardığı kutuyu açtığını, sonra hepsini yeniden kilitleyip çıktığını görmüşler. Bir gün kamaraya girip önce sandığı, sonra kutuyu açmışlar. Kutunun içindeki küçük ve yıpranmış kâğıtta yazılanları okumuşlar: “Sol, iskele; sağ, sancak!” “Yok artık!” diyorsunuz değil mi? Demeyin. Nice âdem var, deryada dolanır ama bırakın “iskele-sancak”, teknenin “pupası-pruvası”nı bilmez.
Birkaç ay oluyor. Sevgili Yayın Yönetmeni, “Dünya durdukça dursun. Tuttuğu altın olsun” Eyüp Özel ile tekneler üzerine laflarken bu konu açıldık da, “Hiç değilse belli başlı terimleri bir yazsanız” dediydi de Kitab-ı Bahriye seyirlerinden vakit bulamamıştım. Şimdi değil mi ki biz de üstadımız Piri Beğ gibi, ummana açılmak için peksimet kızartıp, kavurma basıyoruz, o zaman vakit bulmuşken şu istek yazısını yazalım ki, sonra yine bildiğimizi okuyabilelim.
Bundan yaklaşık 500 yıl önce belki daha da yeni tarihlere kadar, “iskele-sancak” bilinmiyordu herhalde ki, Piri Reis bile Kitab-ı Bahriye’de, “iskele” değil, “sol”, “sancak” değil, “sağ” der. Sonra ne zaman, neden değişmiş de “iskele-sancak” olmuş bilemedim vesselam. İyi de olmuş bence çünkü “sağ-sol” teknenin ne tarafına baktığınıza göre değişir de “iskele-sancak” tektir.
Ama, “Poryaz”ın, “Poyraz” olması dışında, rüzgâr isimleri hiç değişmemiş. Önce de yazmıştım. Doğrusu, “Boreas”dan gelen “Poryaz”dır. Yani Reis yine haklıdır.
Unutmadan yazayım, “Lodos Rüzgârı” diye bir rüzgâr yoktur. “Güneybatı rüzgârı”na sadece “Lodos” derler. Kuzeybatı rüzgârına, sadece “Karayel” dedikleri gibi.
Devamı Mayıs 2016 sayımızda…