Yeni bir çalışmanın sonuçlarına göre, milyonlarca yıl önce gerçekleşen kitlesel yok oluşta küresel ısınmanın payı olduğu ortaya çıktı. Bulgular iklim değişimi, ozon tabakasındaki hasar, zararlı UV ışınları gibi çağımız problemlerini daha iyi anlamak ve çözümler üretebilmek adına ışık tutacak bilgiler içeriyor.
Bazen çok fazla doğal afetin üst üste yaşanması, oradan buradan türeyen komplo teorileri, bazı ekstrem hava olayları vb. şeyler bizi sık sık acaba insanlık yok mu oluyor, kıyamet mi kopacak, dünya bir yok oluşa mı sürükleniyor gibi sorulara itiyor. Tabii bunlar aslında tarih boyunca sık sık olan, zaman zaman tesadüfen aynı döneme denk gelen birtakım olaylar… Peki gerçeklik payı yok mu? Elbette jeolojik geçmişte gerçek anlamda kitlesel yok oluşlar olmuş, dünyanın tamamen farklı göründüğü süreçler de yaşanmış, buzul çağı veya yemyeşil Amazon yağmur ormanlarının buzul bölgesi olması ya da devasa bir asteroidle kıtaların parçalanması gibi. Ama aralarında milyonlarca yıl var, orası da ayrı bir konu. Dünyadaki canlı yaşamının neredeyse tamamını bitiren kitlesel yok oluşlar genellikle iklimsel koşullar, asteroid çarpması veya volkanik patlama gibi sebeplerle olmuş. Yeni bir çalışma ise biraz farklı bir sebep sunuyor ve günümüz sorunları ile milyonlarca yıl önce gerçekleşen yok oluşlardan birisi hakkında bir bağlantı kuruyor. Şimdi ona değineceğiz. Öyle kıyamet habercisi bir bulgu değil ama iklim değişimi, ozon tabakasındaki hasar, zararlı UV ışınları gibi çağımız problemlerini daha iyi anlamak ve çözümlerini üretebilmek adına ışık tutacak birtakım bilgiler içeriyor. Tabii farkındalık oluşturma adına da değerli.
UYARI NİTELİĞİ TAŞIYOR
Southampton Üniversitesi’nin araştırmasına göre, yeryüzünde henüz iki dev kıta varken başlayan bir dönemi “Devoniyen Dönemi”ni günümüzden 354 milyon yıl önce sona erdiren şey, bir volkanik patlama veya asteroid çarpması gibi daha yaygın bir nedenden ziyade ozon tabakasının hasar görmesiydi. Aslında burada yol yine iklimsel bir değişime çıkıyor. Çünkü Devoniyen Dönemi’nin sonlarında çok hızlı bir küresel ısınma gerçekleşmişti. Bununla beraber ozon tabakası daha fazla hasar almaya başladı. Küresel ısınma hızlandıkça ozon tabakasındaki çöküş de hızlıca gerçekleşmiş oldu. Ozon tabakası dünyayı ultraviyole radyasyonun zararlı ışınlarından koruyan bir kalkan; bu milyonlarca yıl önce de böyleydi. Ancak o dönemde bu kalkanın incelmesi veya hasar görmesi güneşten gelen UV ışınlarının yeryüzüne ulaşabilmesine yol açtı. Bu şekilde tehlikeli bir radyasyona maruz kalmak da bitkileri, orman ekosistemlerini ve su yaşamlarını çok ciddi derecede etkileyerek kitlesel bir yok oluşa neden oldu. Özellikle kara ekosistemleri ve sığ sularda olağanüstü hasarlar oluştu, canlılık kayboldu. Bu durumu günümüze uyarlayan şey ise, şu anda yaşadığımız küresel ısınma eğilimi olarak sıcaklık değerleri açısından örtüşüyor. Bu yüzden de bir uyarı niteliği taşıyor aslında.
Gelelim araştırmanın şöyle kabaca nasıl gerçekleştiğine… Araştırma ekibindeki bilim insanları, Doğu Grönland’ın dağlık bölgeleri, Sahra Çölü’ndeki Chad Gölü, Bolivya’daki Titicaca Gölü gibi çok çeşitli yerlerden kaya örnekleri topluyorlar. Bu kaya örnekleri laboratuvarda hidroflorik asitte çözündüğünde mikroskobik bitki sporları serbest kalıyor. Bu spor dediğimiz, polen benzeri bir şey; farkı çiçek veya tohum içermeyen bitkilerden çıkma. Laboratuvar ortamında yeniden havaya yayılabilen bu sporlar yüz milyonlarca yıl bu kayaların içinde hapsolmuş, korunmuş. Bilimin güzelliği ve doğanın her yerinde adeta bir arşiv bulabilmek gerçekten harikulade bir olay bence. Neyse, işte bu çıkan sporlarda bir farklılık gözlemişler. Daha çok, hasar gördüğünü gösteren bir farklılık bu.
DEĞİŞİM DEĞİL “ALARM”
Tatsız bir örnek olacak ama bunu şu şekilde görselleştirebilirim sanırım: Artık hepimiz aşinayız; koronavirüsün yapısında da dışa doğru çıkıntılar var ya işte bu sporlarda da buna benzer dikensi yapılar var. Normalden farklı olarak bu dikenlerin şeklinde bir bozulma olmuş, eğri büğrü bir hale gelmiş, kısacası yapısı bozulmuş. Bu da DNA yapısının bozulduğuna işaret ediyor. Ayrıca sporların birçoğu da koyu pigmentli duvarlara sahip, bu da kendini koruma amaçlı bir renk değişimi yaşadığının bir kanıtı. Aynı bizim derimizin bronzlaşması gibi. Bu gibi birkaç bulgu da o dönemdeki canlıların tehlikeli UV radyasyona maruz kaldığını gösteriyor. Şöyle bir toparlarsak; Geç Devoniyen Dönemi’ni bitiren şey, hızlı bir küresel ısınma sürecine giren dünyanın ozon tabakasının zarar görmesiydi. Oluşan hasar sonucu zararlı UVB ışınlarının yeryüzüne ulaşması kara ekosistemlerini ve sığ sulardaki yaşamın büyük bir kısmını yok etti. Yok oluş sırasında bitkiler doğal seçilime uğradı, çok azı hayatta kaldı, en çok da orman ekosistemleri etkilendi. Balık türlerinde baskın gelen türler ancak hayatta kalabildi, köpek balıkları ve kemikli balıklar gibi. Nadiren rastlansa da, tarihte böyle yok oluşların gerçekleşmesi bize iklimin nasıl önemli olduğunu, adeta bir yaşam kaynağı olduğunu anlatıyor aslında. Her şeyi altüst de edebiliyor, yeniden inşa da edebiliyor. Ondan güçlü olmadığımızı, ona kafa tutmamızın mantıksız olacağını gösteriyor. İklim değişimi yerine artık iklim alarmı dememiz gerektiğini de hatırlatıyor.☸