250. YILINDA ÇEŞME DENİZ SAVAŞI – Yenilgiden doğan aydınlanma

Takvim yaprakları 6 Temmuz 1770’i gösterdiğinde denizcilik tarihimiz için oldukça ağır bir yenilgi alırız. Rus Donanması Osmanlı Donanması’nı Çeşme Limanı’nda imha eder. Bu olay tarihimizde “Çeşme Faciası” olarak da geçer. Peki ama 1538 tarihinde kazandığımız Preveze Deniz Savaşı ile Akdeniz’in hâkimi olma noktasına gelmişken, ne oldu da kendi sularımızda bu denli ağır bir yenilgiye uğradık? 

Tarih çoğunlukla zaferler üzerinden yazılmak istenir. Bu oldukça anlaşılabilir bir durum olmakla beraber, asıl önemli olan alınan yenilgilerden hangi derslerin çıkarıldığıdır. Zira yenilgilerden ve yanlışlardan dersler çıkaran milletlerin attıkları önemli adımlara bakıldığında sahadaki zaferlerden daha önemli sonuçlar verdiğini görürüz. Bu dersler çoğunlukla onları bir sonraki seviyeye taşır. Bizim tarihimizde de bu yönde adımlar atılmış. Bundan tam 250 yıl önce İzmir, Çeşme’de Ruslara karşı aldığımız ağır yenilginin perde arkasına baktığımızda bir deniz savaşından, bir yenilgiden çok daha fazlasının yattığını görebiliriz. Bu olay denizlerde alınan bir yenilgiden daha çok Osmanlı’nın karanlığa karşı mücadelesinin resmidir. Tarihler 6 Temmuz 1770’i gösterdiğinde denizcilik tarihimiz için oldukça ağır bir yenilgi alırız. Rus Donanması Osmanlı Donanması’nı Çeşme Limanı’nda imha eder. Bu olay tarihimizde “Çeşme Faciası” olarak da geçer. Peki ama 1538 tarihinde kazandığımız Preveze Deniz Savaşı ile Akdeniz’in hâkimi olma noktasına gelmişken, ne oldu da kendi sularımızda bu denli ağır bir yenilgiye uğradık? Üstelik her şeyin başladığı yerde…

HER ŞEYİN BAŞLADIĞI SULAR

Bilindiği üzere, Türk Denizcilik tarihi 1081 yılına dayandırılır. Emir Çaka Bey komutasında İzmir’de kurulan ilk tersane ve bu tersanede üretilen yaklaşık 50 parçadan oluşan ilk donanma kısa süre içinde Ege’de yelken açar ve 19 Mayıs 1090 tarihinde Karaburun ile Sakız Adası arasında kalan Koyun Adaları açıklarında Bizans Donanması’na karşı ilk deniz zaferini elde eder. Peki ama her şeyin başladığı bu sularda 1770 yılında alınan ağır yenilginin nedeni nedir? Üstelik 16. yüzyıla gelindiğinde Akdeniz’e büyük ölçüde hâkim olmuşken…

AYDINLANMA ÇAĞI

Rus tarihinin en önemli isimlerinden biri şüphesiz II. Katerina’dır. Alman asıllı Çariçe önderliğinde Rus İmparatorluğu oldukça önemli kültürel, bilimsel, askeri ve siyasi kazanımlar elde etmiş. İyi Fransızcası sayesinde Aydınlanma Çağı felsefesini derinlemesine okuyan Katerina, Charles Montesquieu ve Voltaire detaylıca incelemiş; Voltaire ile derin bir dostluk kurmuş. Onun döneminde okullar, üniversiteler ve Güzel Sanatlar Akademisi gibi çok önemli yapılar kurulmuş. Kendi sanat koleksiyonu ise bugünkü Hermitage Müzesi’nin nüvesini oluşturur. Elde ettiği kazanımlarda hiç şüphesiz ki öncüllerinin de büyük payı vardır. Özellikle Büyük Petro’nun (I. Petro), bizde anlamsızca Deli Petro olarak adlandırılır, ordu üzerinde gerçekleştirdiği reformlar sonuçlarını onun zamanında vermeye başlamış. Zira yapılan reformların sonuçlarını toplamak zaman ve sabır işidir. Rusları bir güç olma yoluna sokan kişi Büyük Petro’dur. Onun reformları, II. Katerina’nın aydınlanmayı anlamış ve sindirmiş bakış açısıyla birleşince Ruslar ciddi bir güç haline gelir.

 1768 yılında Rus temelli başlayan gerginliklerin ardından Osmanlı Devleti Rus İmparatorluğu’na savaş ilân eder. Bu, yaklaşık altı yıllık bir sürecin başlangıcı olur. Savaş ilânından iki yıl sonra Rus filosu Amiral Aleksey Grigoryeviç Orlov komutasında Baltık Denizi’nden yelken açtığında; büyük felaketi durdurmak adına hâlâ önemli bir şansımız vardı. Gelen istihbaratlarda Rus Filosunun Akdeniz’de olduğu ve Ege’ye geldiği bildirilmişti. Fakat dönemin bilimden uzak bazı yöneticileri bunun imkânsız olduğu sonucuna vararak gelen istihbarat raporlarını göz ardı ettiler. Zira Ruslar ancak Karadeniz’den gelebilirdi; kaldı ki oradan gelmeleri içinde Boğazları aşmaları gerekiyordu. Baltık Denizi’nden çıkacak bir donanmanın Cebelitarık Boğazı’ndan geçerek Akdeniz’e inmesini hayal dahi edilmiyordu. Fakat Ruslar yetiştirdikleri satranç ustaları gibi zekice hazırlanmış bir planı sabırla uygulamaya koydular. Sonuçta Rus Filosu 5 Temmuz 1770 tarihinde sularımıza vardı. 

 İlk çatışmaların ardından filomuz Çeşme Limanı’na geri çekildi. Bu hamle hareket kabiliyetimizi tamamen yok etti ve binlerce denizcimizin hayatına mal oldu. 6 Temmuz gecesi Ruslar, Osmanlı Donanması’nı tamamen imha ettiler. Bu büyük darbeye karşın hiçbir zaman mükemmel bir seviyeye ulaşamayacak Rus Donanması daha da kuzeye çıkmayı ve Boğazları geçmeyi düşünmedi. Bu zaferin ardından Çariçe tarafından St. Petersburg’da birçok anıt ve eser yaptırıldı. Hatta Amiral Orlov’a bu zaferin ardından II. Katerina tarafından “Çeşmenski” yani Çeşmeli unvanı verildi. Bu zaferin Ruslar için bu denli büyük bir anlam taşımasını anlamak gerekir. Zira Ruslar ilk defa bu dönemde yani II. Katerina zamanında Osmanlıya karşı üstünlük kazanmışlarıdır. 

YENİLGİDEN ÇIKARTILAN DERS

Rus aydınlanması kuşkusuz bu baskına giden yol süresince önlerini aydınlatmış, bilgi ile örülen yolda kendi tarihleri adına önemli bir başarı elde edilmiş. Önemli bir donanma kurarak stratejik bir hamle yapan Ruslar, Osmanlı’daki sistemi de tetiklemiş. Bu ağır yenilgi ise Osmanlı Devleti’nde eğitim reformu başlamasına neden olmuş. Sultan III. Mustafa çağdaş bir eğitim sistemi içinde daha donanımlı bir donanma kurmak adına Macar soylusu Baron de Tott’u görevlendirir ve donanmayı iyileştirme çalışmaları başlatılır. 

Öte yandan, Cezayirli Gazi Hasan Paşa reformun gereklerini ilk anlatan devlet adamlarının başında gelir. Sultan III. Mustafa tarafından başlatılan reform çalışmaları kapsamında ise Osmanlı Devleti’nde ilk kez Batılı anlamda mühendislik eğitimi vermek üzere 1773 yılında Mühendishane-i Bahr-i Hümayun (İmparatorluk Deniz Mühendishanesi) kurulmuş. Kurucusu Baron de Tott olan okulun baş hocası da Seyyid Hasan’dır. Amacı gemi inşaatı ve deniz haritalarının yapılması konusunda uzman personel yetiştirmektir. Böylece ciddi bir yıkımla başlayan süreç aydınlanmanın fitilini ateşlemiş. Bu sayede devlet adamları ve nitelikli deniz subayları yetiştirecek bir dönem başlar. Mühendishane-i Bahr-i Hümâyun 1944 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) adını alır. 1773 yılında kurulan İTÜ dünyanın en eski teknik üniversitelerinden biri olarak gösterilir.

Osmanlı devlet aklı süreç içinde olayları doğru teşhis ederek gerekli önlemleri almış fakat çözülmenin durdurulması açısından geç kalmış. Buna rağmen felaketten çıkartılan dersle dünyanın ilk teknik üniversitelerinden bir tanesini ülkemize kazandırarak birçok önemli ismin yetişmesine katkı sağlamış. 

 Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün belirttiği gibi, en önemli husus eğitime önem vermektir. Savaş gemisi tedarikinden evvel onları muvaffakıyetle sevk ve idareye muktedir kumandanlara, zabitlere, mütehassıslara ihtiyaç olduğunun altını çizmiş, hedefini öncelikle bilimin ışığında eğitim olarak belirlemiştir. Bu coğrafyada 1000 yıllık geçmişi olan bir ulusa göre denizciliğe gerektiği kadar sahip çıkmadığımız bir gerçektir. Denizin bu coğrafyanın çok önemli bir parçası olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Anadolu’yu denizsiz bırakmak ya da onu denizden uzaklaştırmak ikinci bir aydınlanmayı kaçırmak anlamına gelir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de hemen her aşamada belirttiği bilim yolunda yürüyen daha iyi eğitimli bir denizci ulus olma hedefi bizler için olmazsa olmazdır. ☸

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.