UV’nin etkileri

Çoğu insan için güneş ışınları, D vitamini ihtiyacının yüzde 80-90’ını karşılıyor. Ancak sorun yine insanoğlunda. Çünkü atmosferdeki kirlenme sonucu artık ultraviyole ışınlarının zararları, yararlarından çok daha fazla.

E illa yaz gelmesine gerek yok, havalar epey ısındı. Aslında normallerin üzerindeki sıcaklıklarla zaten yaz gelmişti çoktan, desek yalan olmaz. Malumunuz yaz demek, güneş demek. Peki Güneş’i, bizi ısıtan aydınlatan kocaman bir yıldızdan daha farklı düşündünüz mü? Genelde sarı ya da beyaz ışık saçan bir ısı ve ışık topu olarak görüyoruz. Bir de bizim göremediğimiz ışınları var koca Güneş’in. Elektromanyetik spektrumdan bahsetmiş miydim daha önce? Yok yok, tekniğe girmeyeceğim. Amacım Güneş’in aslında bir yandan ne kadar da zararının olduğunu kanıtlamak, uyarmak.

Şimdi bu spektrum dediğimiz şey, tüm dalga boylarının yerini, boyunu ve frekansını belirten bir tayf. Bu bantlarda bizim görebildiğimiz ışınlardan da öte ışınları görebiliyoruz. “Görebiliyoruz”dan kastım tanımlayabiliyoruz. Infrared, gamma, x-ray, mikrodalga, ultraviyole… Güneş hepsinden az ya da çok yayıyor. Şu an bizi ilgilendiren kısmı ise ultraviyole. Hepsinden az ya da çok yayıyor dedim az önce, aslında ultraviyole az olan kısımda. Yani Güneş’in yaydığı ultraviyole, diğer dalga boylarıyla karşılaştırıldığında epey az bir yüzdeye sahip. Ama etkisinin ne kadar fazla olduğunu yazının sonunda çok daha iyi anlamış olacaksınız.

Öncelikle, direkt kötüleyerek başlamak istemiyorum. Ultraviyolenin başta, özellikle kemikler için çok önemli olan D vitamini sentezine öncü olması, epidermisin ve derinin kalınlaşması gibi büyük yararları var.

Çoğu insan için güneş ışınları, D vitamini ihtiyacının yüzde 80-90’ını karşılıyor. Ancak sorun yine insanoğlunda. Neden yine insanoğlu, çünkü “atmosferdeki kirlenme” sonucu artık ultraviyole ışınlarının zararları, yararlarından çok daha fazla. Güneş yanığı en bilindik olanı. Bunun yanında, göz hastalıklarından kansere kadar pek çok zararı var. Günümüzde tatil ve yaşamsal alışkanlıkların değişmesi, belki de çok daha fazla önemsemememizle birlikte UV’ye maruziyet artıyor ve buna bağlı olarak deri kanserlerinin görülme sıklığı artış gösteriyor. 30 yılı aşkındır daha fazla insan, diğer kanserlerden daha çok deri kanserine yakalanıyor.

Ultraviyole ışın da bir ana başlık aslında. Bilim adamları UV ışını üç kategoriye ayırmışlar. Çünkü hem farklı karakteristiklere sahip, hem de canlılar üzerindeki etkileri farklı üç bant içeriyor UV. Çok da komplike isimleri yok, UV-A, UV-B, UV-C bantları. Zaten bizi ilgilendiren tarafı da isimleri değil, farkları ve etkileri. UV-A en haşır neşir olduğumuz, en tanıdık olan kısmı. Çünkü bantlar arasında şöyle önemli bir fark var: UV-C’nin tamamı atmosferdeki ozon ile oksijen tarafından emiliyor ve yeryüzüne hiç ulaşamıyor. Ulaşmasını da kimse istemiyor zaten. Zira kendisi en tehlikeli olanı; yeryüzünde UV-C varsa hiçbir canlı yok demek. UV-B ise stratosferik ozonun konsantrasyonuna bağlı olarak değişik oranlarda yeryüzüne ulaşıyor. UV’nin yaklaşık yüzde 5-10 kadarı UV-B olarak dünyaya kadar ulaşabiliyor. UV-A ise yeryüzünü en çok istila eden, sadece yazın değil her mevsim bizi bırakmayan UV ışını.

A ve B’nin farklarıyla başlarsak daha anlaşılır olacak sanırım. UV-A 400-320 nm dalga boyu arasındayken, UV-B 320-290 nm dalga boyu arasındadır. Her ikisi de spektrumda kısa dalga boyu aralığında olsa da UV-B, UV-A’ya göre daha kısadır. Ve daha kısa dalga boyu demek daha yüksek enerjili radyasyon demek. Dolayısıyla yüksek radyasyona sahip olan UV-B. Ama yeryüzüne en çok ulaşan UV-A ışınlarıdır. Yeryüzüne ulaşabilen UV radyasyonunun yüzde 90-95’i UVA iken yalnızca yüzde 5-10’u UV-B ışınlarına aittir. Fakat UV-B’nin yüksek enerjisi derinin yüzeyindeki epidermal tabakalara daha fazla zarar verir ve güneş yanıklarına sebep olur. Yalnız, UV-A derinin daha derin tabakalarına inebilir ve bronzlaşmaya sebep olur. Erken bronzlaşmanın sebebi UV-A iken, geç bronzlaşmanın sebebi UV-B. Erken bronzlaşma; başlıca UV-A etkisiyle oluyor. Bu tür bronzlaşmada güneşteyken deri koyulaşır ama güneşten uzaklaşınca hemen solar. Melanin miktarı artmaz. Mevcut melaninde kimyasal değişiklikler olur. Geç bronzlaşma ise 72 saat sonra ortaya çıkıyor ve daha kalıcı. Deride melanin artışına bağlıdır ve UV-B etkisiyle oluyor.

Geldik can alıcı noktaya: UV-B, enerjisi daha yüksek olduğu için daha zararlı diyebiliriz ama her iki tip UV de (A ve B) deri hücrelerine zarar verdiği ve DNA’larını değiştirdiği için deri kanserine sebep olabiliyor. Ayrıca her iki tip UV de derinin erken yaşlanmasına sebep oluyor. UV-A ve B’nin aralarındaki diğer önemli farklardan birisi de UV-B’nin en güçlü olduğu saat aralığı, Nisan-Ekim ayları arasında sabah 10.00 ile öğleden sonra 16.00 iken UV-A günışığının olduğu her saat ve her mevsim eşit şekilde etkilidir. Bir önemli nokta da şu: Daha tatil sezonuna girmedik diye tedbir almak için erken demek yanlış. Çünkü, UV-A camdan geçebiliyor. Eğer UV-A filtreli film yoksa, araba içinde veya kapalı mekânda pencere önünde bile UV-A’ya maruz kalmak olası. Hatta şemsiye altında veya gölgede otururken de güvende değilsiniz. Çünkü denizden ve kumdan yansıyan güneş ışınları, tüm cilde zarar verecek kadar tehlikeli. UV-B ise camdan geçemiyor, yalnızca dışarda etkili.

TÜM HASTALIKLARIN KAYNAĞI

Son olarak sebep olduğu hastalıklardan bahsedip içinizi karartıp gideceğim. Ama çare yok diye de bir şey yok; birkaç tavsiyeyle hastalıklardan, daha doğrusu ışınlardan korunmanın yollarını da dipnot düşeceğim.

UV tüm hastalıkların kaynağı desek yalan olmaz. Çünkü bağışıklık sistemini yıpratıyor. Güneşe fazla maruz kalmak akyuvarları etkiler. Tekrar tekrar güneşe fazla maruz kalmak ise vücudun tüm bağışıklık sistemine zarar verir. Bu yüzden fazla UV radyasyonu diğer hastalıklara da yol açabiliyor. Bunun dışında, üç ana tip deri kanseri var ve deri kanserinin yüzde 90’ı UV radyasyon yüzünden. Bunlardan en bilineni melanoma. Aslında melanoma, deri kanserleri vakalarının yüzde 1’inden de az ama ölümlerin büyük yüzdesi melanoma kaynaklı. Mesela, her 52 dakikada bir melanoma yüzünden bir insan ölüyor. Ve melanomanın çoğu vakasının sebebi güneş. Bir Birleşik Krallık çalışması, melanomanın yaklaşık yüzde 86’sının sebebinin güneşe maruz kalınarak alınan UV radyasyon olduğunu gösteriyor.

En belirgin etkilerden biri de deri yaşlanması. UV, derinin en üst tabakasının altındaki kolajen ve bağ dokuya zarar verdiği için deri yaşlanmasını hızlandırır. Bu da kırışıklıklara, kahverengi ‘karaciğer’(liver) noktalarına ve deri elastikiyetinin kaybolmasına sebep oluyor. Bir kişinin kolunun alt kısmıyla üst kısmı arasındaki renk tonu farkı, kırışıklık gibi faktörler derideki güneşe maruz kalınma etkilerini gösteriyor. Farkın fazla olması da daha büyük zarar demek dolayısıyla. Ayrıca bu etki de kümülatif. Zamanla birikiyor zararı. Bu yüzden ne kadar erken önlem, o kadar iyi. Yoksa şu an iyi görünen bronz ten, ilerde kırışık bir deri olabilir, hatta deri kanserine sebep olabilir, ciddi sonuçlar var ortada maalesef.

En bilineni de, güneş yanığına sebep oluyor UV. Yanıklar sonucunda derinin kırmızı renge dönme süreci de şöyle işliyormuş: Deri hücreleri UV radyasyonun enerjisini absorpladığı için zarar görüyor ve hasar görmüş bölgeye, onarım için, ekstra kan taşınıyormuş. Bu da o bölgenin kırmızı olmasına sebep oluyor.

Zararlar saymakla bitmiyor ama bunu söylemeden de geçemeyeceğim. UV gözlere de fazlasıyla zarar veriyor: Uzun süre UV’ye maruz kalmak veya UV’nin yüksek yoğunluğu (mesela şezlonglarda) göz dokularına zarar verir, hatta ‘kar körlüğü’ veya ‘photokeratitis’ denilen, göz yüzeyinde yanmaya sebep olabilir. Bu arada kar körlüğü demişken, yukardaki satırlarda bir yerde UV-A’nın güneş ışığının olduğu her an etkili olduğunu yazmıştım. Özellikle yüksek kesimlerde ve karlı, buzlu bölgelerde UV’nin deriye etkisi iki kat daha fazla. Çünkü kar albedosu yüksek olduğu için UV’nin yüzde 80’ini yansıtıyor.

Gözün maruz kaldığı etkiler birkaç gün içinde ortaya çıkıyor ancak daha sonra başka komplikasyonlara yol açabiliyor. 1998’de, Amerikan Medikal Birliği Dergisi’nde az miktarda güneş ışığının bile göz hasarları gelişiminin riskini artıracağını ve katarakt, pterygium, pinguecula gibi göz hastalıklarına sebep olabileceğini söylüyor. Gözlerdeki UV zararı kümülatif, yani zamanla birikir. Bu yüzden gözlerimizi korumaya ne kadar erken başlarsak o kadar iyi aslında.

Peki, ışınlardan korunmak için ne yapabiliriz? Tabii ki akla ilk gelen, güneş kremi. Yalnız öylesine güneş kremleri değil. Üstünde UV-A ve UV-B yazılı olanlardan almak makbul. Dikkat etmişsindir, her kremde “Sun Protection Factor” yani Güneş Koruma Faktörü anlamına gelen SPF yazar. Örneğin SPF değeri 10 olan bir güneş kremi, cildin herhangi bir güneş kremi kullanmadan yanması için geçen zamanın 10 katı daha fazla koruyor demek. Diyelim ki güneş kremi kullanmayan bir kişi güneş ışınlarına direkt maruz kaldığında 15 dakikada yanacak, SPF değeri 10 olunca aynı açıdaki güneş ve sıcaklıkta ciltte bu sefer 150 dakikada yanıklar oluşacak anlamına geliyor. Buradan anlıyoruz ki sürdüğümüz kremin de bir süresi var. Sonuç olarak, yüksek SPF değeri, yüzdesel olarak daha fazla UV-B ışınını bloke etmiş oluyor. Açık renkli giysiler giymek, UV korumalı güneş gözlüğü takmak basit birkaç önlem. Pencere ve araba camlarında da UV filtresi kullanmak yine basit ama faydalı önlemlerden.

Ben burada kesiyim yoksa bitmeyen yazı olarak tarihe geçecek bu yazı. UV ile ilgili konuşulacak daha çok şey var. Yaz uzun, yazarım yine. Yeter ki sen söylediklerimi unutma.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.