Karada yaşayan bir tür olan insanın denizde uzun süre canlı kalması zordur. Savaş zamanı dâhil insanlık tarihinin en eski uygulamalarından biri, denizde hayat kurtarma geleneğidir.
Arama ve kurtarma sorumlulukları içinde can kurtarmak, her gemi komutanının/kaptanının ve sahildeki yetkili veya gönüllü tüm kuruluşların asli görevidir. Denizde hayat kurtarma geleneği, savaş zamanı dâhil insanlık tarihinin en eski uygulamalarından birisidir, ücrete tabi değildir. Eğitimli bir insan üç gün susuzluğa, üç hafta da suyu varsa açlığa dayanabilir. Bu sebeple batan bir gemiye ya da denize düşen bir insana yapılan arama ve kurtarma harekâtında zaman en önemli faktördür. Bazı devletler arama ve kurtarma uygulamalarında haklı bir üne sahiptir. ABD, İngiltere, Fransa ve Avustralya bu alanda öne çıkan denizci devletlerdir. Beni en çok etkileyen ülke ise Avustralya’dır, ülke sularında yıllar önce yaşanan bir olay nedeniyle.
VENDÉE GLOBE’DA BULLIMORE HADİSESİ
1997 yılında dünya çevresini durmaksızın turlayan Vendée Globe yarışında bir olay meydana geldi. 9 Ocak 1997 günü bu yarışa katılan İngiliz skipper Tony Bullimore’un teknesi Avustralya’nın Perth limanından 1300 mil (2500 km) uzakta saatte 90 knot (162km) hızla esen fırtınada önce direğini kırdı, sonra da alabora oldu. Bullimore 20 metrelik teknede, kuru bir alanda sıkışmış şekilde hayatta kaldı. Devrilme esnasında teknede bulunan Uydu temelli Arama Kurtarma sistemi COSPASS/SARSAT’ın portatif EPIRB cihazı suyla temas eder etmez acil durum sinyallerini otomatik olarak yaymaya başladı. Bu sinyali alan ve arama kurtarma alanından sorumlu Avustralya müdahale etme kararı aldı. Ancak 2500 km’lik mesafe çok uzaktı (Benzetme yaparsak Marmaris’ten kalkacak bir geminin Cebelitarık Boğazı yakınında bir noktaya kadar gidip ters dönmüş bir teknede tek bir kişiyi aramasına benzetebiliriz). Güney Okyanusu’nda deniz suyu ısısı 0 derece civarındaydı. Teknede bir kişi olduğu biliniyordu. Avustralya Donanması bölgeye gidecek tek aracın Perry Sınıfı (bizdeki Gabya sınıfı) firkateyn olmasına karar verdi. Ancak gidiş-dönüş 5000 km’lik mesafeyi bir firkateyn denizde yakıt ikmali yapmadan tamamlayamıyordu. Bu sebeple yanına bir de tanker verildi. Kaza mahalline, kalkışından 55 saat sonra varan firkateyn önce helikopterini kaldırdı. Fakat tekne ve civarında canlı izine rastlanmadı. Daha sonra ters dönen tekneye geminin can kurtarma botu işlevini de gören (RIB) bot yollandı. Teknenin karinası üzerine çıkarak çekiçle ses yaptılar. Bullimore devrilmeden 55 saat sonra sıkıştığı yerde ilk kez duyduğu seslere tekneye vurarak cevap verdi. Sonunda yaralı ve bitkin bir halde kurtarılarak firkateyne nakledildi. Kurtulmuştu. Bu kurtarma harekâtı sonrasında 13 Ocak’ta Perth/Fremantle limanına dönen firkateyni dünya medyası karşıladı. Elde edilen başarı doğaya karşı insanın mücadelesinde son nokta bir örnekti. Ben de görev nedeniyle bulunduğum ABD’de CNN tarafından canlı yayınla gösterilen bu buluşmayı izlemiş ve çok etkilenmiştim. 2001 yılında Türk heyet ile resmi bir ziyaret için Canberra’daki Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiral Shackleton’u ziyaret ettiğimizde makam odasında Londra Yat Kulübü’nün bir flaması baş köşede duruyordu. Dikkatim gözlerden kaçmadı ve olayı bilip bilmediğim soruldu. Ben de bildiğimi ve tebrik ettiğimi söylediğimde Shackleton çok mutlu oldu. Bu başarının sağladığı itibar çok büyüktü. Elbette bu başarı Avustralya veya ileri derecede denizci ülkelerde denizde can kaybı yaşanmadığını söylemeye yetmez. Mutlaka can kayıpları olur, olacaktır da. Ancak bunu asgaride tutabilmek ve özellikle yüzme bilmediği için denizde boğulma vakaları nedeniyle ölenlerin sayısını azaltabilmek çok önemlidir.
BİZDEKİ ARAMA KURTARMA FAALİYETLERİ
Ülkemizde denizde can kurtarma, Sahil Güvenlik Komutanlığı ile Boğazlar bölgesinde Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü sorumluluğundadır. Sivil gönüllü girişimler de var tabii. Ancak sayıları denizci ülkelerde olanlardan kıyaslanamayacak kadar az. En önemli örnek, 1993 yılında merhum Amiral Varol Atalay tarafından kurulan Denizciler Dayanışma Derneği’dir. 2000’den itibaren “Kıyıdan Ufka Emniyet, Denizde Gönüllü Kurtarma (DAKSAR)” adı altında, denizde can emniyetine yönelik olarak Kalamış, İstanbul’da faaliyet gösteren bu dernek, sadece son 20 yılda 1000 civarında gönüllü yetiştirdi. İstanbul kıyıları ve açıklarında bugüne kadar 8 teknesiyle 3000’e yakın kurtarma harekâtı gerçekleştirerek 574 hayat kurtardı. Benzer bir girişim Bodrum’da da BDK (Bodrum Denizde Kurtarma) adı altında çalışıyor. Bu derneklerin ana işlevi, denizde tekneleri ile acil durum yaşayan amatör denizcilere yardım sağlamaktır. 8333 km kıyı şeridi olan ülkemiz için bu sayılar son derece yetersizdir. 12.500 km kıyı şeridi olan İngiltere’de toplamda 17 ayrı denizde can kurtarma gönüllü kuruluşu mevcut. Bunlar içinde sadece Royal National Lifeboat Institution (Kraliyet Milli Cankurtaran Botu Teşkilatı) en küçük kıyı köyünden en büyük liman şehrine kadar 286 istasyona; her havada kullanılabilen can kurtarma botlarına ve bu botları kullanacak 16 bin gönüllüye sahip. Yani İngiltere kıyılarının her kilometresinde gönüllü kurtarıcılar var.
ACİL TEDBİRLER VE YENİ GİRİŞİMLER ŞART
Denizde can kurtarmaya yönelik olarak devletin alması gereken acil önlemler söz konusu. Öncelikle havada 35 mil (knot) rüzgâr sürati üstünde de kurtarma harekâtı icra edecek helikopterlere ihtiyaç var. Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın AB 412EP’ler ve taşıdığı kurtarma dalgıçları çok iyi eğitimli olsalar da, rüzgârın hızı görevi engellediği sürece işe yaramazlar. Diğer yandan Sahil Güvenlik’te en ağır deniz şartlarında devrilse bile kendini düzeltebilecek (self righting) 20 metrelik arama/kurtarma botlarının sayısı artırılmalıdır. Ayrıca artık son derece gelişen meteoroloji ve hava tahminleri olanakları kullanılarak, büyük fırtına beklendiğinde Liman Başkanları rüzgâr altında kıyıya yakın demirli olan eski ve bakımsız, güven telkin etmeyen gemileri sürüklenme, karaya oturma tehlikesine karşı uyararak ya açık denize çıkmaya ya da civarda korunaklı liman varsa oraya sevk etmeye davet etmeli; çevreye tehdit oluşturacak tehlikeli yük taşıyorsa bu alternatifler kolluk yetkisi kullanılarak uygulatılmalıdır. Aynı durum İstanbul Boğazı’nda Kilyos açıklarında güneye geçiş için bekletilen gemiler için de geçerlidir. Yıllardır bu bölgede Boğaz geçişi için sıra beklerken fırtınaya yakalanıp demir tarayıp karaya oturan ve can kaybı yaşayan gemiler oldu. Önemli bir tavsiyemiz de DAKSAR benzeri gönüllü kuruluşların sayısının artırılmasına yöneliktir. Bu tip gönüllü can kurtarma teşkilatları kıyısı olan her il ve ilçede olmalıdır. Her vakaya sahil güvenlik yetişemez. Türkiye’de binlerce sivil toplum örgütü var. Bu kuruluşları DAKSAR modelinde yeni istasyonlar kurmaya davet ediyorum. Devlet de bu girişimlere en azından mekân tahsisinde yardımcı olmalıdır. Denizde can kurtarmak büyük bir sorumluluktur ve başarıldığı takdirde emsalsiz bir prestij sağlar. Tüm denizcilere sakin denizler, insaflı fırtınalar diliyorum.☸