Yıllardır şöyle bir hayalim var: “Get lost” olacağım ıssız bir kasabada yaşamak… Ya kışın İzlanda’da karlar altında ıssız bir balıkçı kasabası ya da yazın az nüfuslu balıkçılıkla geçinen bir ada. Yerli halkın arasına karışıp, “mandıra filozofu” kılığına girerek, geride bıraktığım dünyadan kopacağım. Galiba bu ruhu, Sakız Adası’na bağlı, Oinoussa Adacıkları’nda yakaladım. Osmanlı’nın “Koyun Adaları” benim için burnumuzun dibine “egzotik” bir yolculuk oldu. Geçirdiğim üç gün, gelecekte bu adanın ıssızlığını üç-beş ay iyice hissetme kararı vermeme yol açtı. Çok da sıkılacağımı sanmam, zaten adanın yerli nüfusunun neredeyse tamamı, mübadele yıllarında buraya sığınmış Bozcaadalı Rumlar…
Tersten esen gündüz meltemine yakalanmamak için Alaçatı’dan sabahın köründe Sakız Adası’nın ana limanına giriyorum. Tek derdim, Yunanistan’a giriş yapıp, hiç beklemeden adanın kuzeydoğusundaki Oinoussa Adacıkları’na kapağı atmak. Alargada kalabileceğim ıssız koylar keşfedeceğimi ümit ediyorum. Gideceğim koylar hakkında edindiğim bilgi, çok kısıtlı. Biraz “macera” olacak.
Sakız limanında “kıçtankara olmuş” Türkler, pasaport ve deniz polisine gitmeye hazırlandığımı görünce, hiç gerek olmadığını, Sakız’da evrak, pasaport vesaire sorulmadığını söylüyorlar. Ama ben
işimi garantiye alacağım, çünkü limanda kalmayıp, uğrayacağım adacıklar “port of entry” olmadığı için sorun çıkmasını istemediğimi söylüyorum. Daha sonra müthiş doğru bir karar verdiğimi, yaşayarak öğreneceğim tabii!
Yelkene basıp, soluğu Oinoussa’da alıyorum. Oinoussa, adını verdiği adacıkların merkezindeki ada. Pasaport girişini yapmanın rahatlığıyla, ana limana uğrama ihtiyacı hissetmeden, batı tarafından yanı başındaki Mandraki Koyu’na alarga yapıyoruz. Nasıl doğru bir seçim! Dip nefis, ultra çapamız zaten nereye düşse gömülüyor! Botu indiriyorum, kıyıda üç beş şemsiyeli bir plaj var. Devamı Eylül 2014 sayımızda…